Tam bu sıralarda anneannem ağır bir şekilde hastalandı. Evde bir telaş başlamıştı. Doktorlar gelip gidiyor ,iğneler yapılıyor... İlaç kokusu evimizin içine sinmişti. Anneanneciğim ise yumuşak bakışlarını hiç değiştirmemişti . Sanki çevresinde olup bitenlerle hiç ilgilenmiyordu. Ne doktorun gelip gitmesi, ne kendisine yapılan iğneler ... Hiç biri onu ilgilendirmiyor gibiydi. Sanki bunların hepsi onun dışındaki olaylardı. Yataktan kalkamıyordu zavallı.
Bir gün gene odasına girip hatrını sorduğumda , gayet olağan bir hava ile :
- İyiyim evladım,iyiyim Allah'a şükür. Diye cevap verdi.Hiç şikayet etmiyordu. Biliyordum, hastalığı azap veren türdendi. Acı çekiyordu, fakat çektiği bu açıdan hiç şikayet etmiyordu. Enteresan bir durumdu. Gözlerinde teslim olmuşluğun ,razı olmuşluğun müthiş bir gizli iradesi seziliyordu. Şaşırmıştım. Anneannem bu kadar güçlü bir insan mıydı? Demek ki, ben onu tanımıyormuşum.
İçimde korkunç bir hayranlık duygusu belirdi. Anneanneme daha bir bağlandım . Onu daha çok sevdim. Hem onun dünyasını da daha sıcak bulmaya başladım . Evet evet! Anneanneme bu büyük dayanma gücünü , bu büyük teslim oluşu, azaplara ses çıkarmayışını o dünya sağlıyordu. Bu dünya benim için iyice merak konusu olmuştu. O dünyayı bulmalı ve tanımalıydım.
Bu olay , hayatımdaki en büyük değişikliği meydana getirmiştir diyebilirim .Füsun geldi, anneanneme 'geçmiş olsun anneanneciğim ' dedi.Bana dönerek de mırıldandı :
- Eh, nöbet bitti. O da gidecek, biz de gideceğiz.
Evet, Füsun da birdenbire ölümü gündeme getirmişti.Ölüm...Ölümü düşünmek...Evet , ölümü düşünmek gerekiyordu artık. Anneannem de ölecekti ve ben yalnız kalacaktım. Hiçbir dayanağım olmadan; kafamın içi allak bullak , karmakarışık bir durumdaydım.Dağıtmış gibiydim.İçimi bir korku , bir panik kaplamıştı.Ölümü; gerçek yüzünü görünce mi anlayıp düşünmeye başlayacaktım ? Aniden anneanneme döndüm ve sarıldım . Hıçkırarak ağlıyordum:
-Anneanneciğim, anneanneciğim ! Ne olur çarçabuk iyileş. Ne olur iyileş ve kalk, ne olur anneanneciğim.
O , mecalsiz elleriyle saçlarımı okşamaya başladı ve iniltiye benzer bir sesle:
-Yavrucuğum hiçbir şey bizim elimizde değil ki...Her şey Allah'ın istediği gibi olur. Allah'ın emrettiği gibi olur evladım ! O dilerse kalkarım, o istemezse kımıldanamam. Füsun ' un elini omzumda hissettim. Kemikli parmakları ile sıkıyordu:
-Ne oluyor Serpil ? Ne yapıyorsun saçmalama! Gel çıkalım.
-Anneanne izin verir misin?
Anneannem başını sallamakla yetindi. Füsun beni adeta çekerek dışarıya çıkardı.
-Delirdin mi sen , ölüm bir kural.Bir oyunun kuralı. O gerçekleşiyor.Üzülecek ne var? Kaldı ki,böyle yaşamaktansa doğru dürüst ölmek daha iyi.
Bu kaskatı duygusuzluk karşısında fena halde öfkelendim. Füsun 'a sert bir tarzda çıkıştım:
-Ne demek istiyorsun? Anneannemin hayatını beğenmiyor musun ?
-Anneannemin konusu değil bu.Anneannem bir örnek Serpil! İlerimiz bizimde bir anneannedir ve perişanlıktır. Bunu anlamalısın artık.Yaşadığımız hayat , hayat değil . Birer kuklayız...
Şaşkınlık içinde dinliyordum. Bu kız neler söylüyordu böyle? Kendimi topladım ve sakin bir şekilde konuşmaya başladım:
-Bak Füsun ! Bilirsin ben felsefeyi öteden beri pek sevmem. Kafamı karıştıran , ucu bucağı olmayan düşüncelere de pek dalmak istemem. Paradokstan da hoşlanmam . Beni tanırsın. Bu tip tartışmalara girmek istemiyorum. Yalnız ben anneanneme bütün duygularımla bağlıyım.Senin de öyle olmanı candan isterdim.Çocukken öyleydin aslında.Bir değişiklik oldu sende.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ DEĞİLSİNİZ
Espiritualİnsan hayatında bazı yıllar vardır ki, kapanmayan yaralar gibidir. Benim de öyle yıllarım olmuştu...