Başkasının bakışına verdiğimiz anlam değil miydi ki bizi hilaf eden...
Aşk nasıl bir şeydi böyle? Git desen gitmez kal desen kalmaz. İşte Alya nın içini aylarca kemirip duran şey tamda buydu. Kime inanıp kime güveneceğini artık kesinlikle bilmiyordu. O kadar inandırmıştı ki kendini bu masaldaki beyaz atlı prensini bulduğuna. Bu aşkın büyüsüne öyle kapılmıştı ki. Sanki dünyada sadece Can ile kendisi vardı. Ve öyle bir duyguyla bağlanmıştı ki ona. Sadece o olsa yanında, gözleri gözlerinde, elleri ellerinde tüm benliğiyle onda olsa, onun olsa.. Oysa bu kadar basitti her şey. Tek istediği Can'ın aslında kendisinin canı, onun bir parçası olduğuna inandırmaktı. Ama inatla Can buna inanmak istemiyordu sanki.
Bir zamanlar kendi kaçtığı bu aşkta kovalayan durumuna düşmek berbat bir durumdu. Aslında asıl koyan şey de onunda hissettiklerinin kendisiyle aynı olmasıydı. Buna adı kadar emindi artık. Ne zaman onu düşünse mesaj atıyor, ne zaman özlese sanki yanındaymış hissi veriyordu. Bunların tesadüf olmadığını da biliyordu. Ve en önemlisi de onunla hayatının sonuna kadar yaşayacağına inanmasıydı. Hayır bu inanmaktan da öteydi biliyordu Can onun hayatının bir parçası olucaktı. Belki 5 belki de 10 sene sonra orası bilinmezdi ama bunu kalbinden hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıllar Sonra 🥀
RomanceAlya ile Can farklı şehirlerde beş yıl önce internette tanışmışlardır. Can'ın Alya için hiç şansı yoktur. Ta ki kader onları seneler sonra aynı şehirde buluşturana kadar.