..'İnsan kendini kaybetmeden,istediğini bulamazdı,elbet'..
Uğultular..her yerde uğultu..garip seslenişler..birşeyler oluyor gibiydi..
Bedeni daha fazla karşı koyamadı ve göz kapakları yavaş yavaş açıldı.Bulanık halde bir takım insanlar vardı..Yüzlerini pek seçemiyordu..Ellerini hafifçe,yüzüne doğru kaldırdı.Narin parmaklarıyla gözlerini ovuşturmaya başladı.Rehavetten olacaktı ki,esnemeye de başladı..Yavaş yavaş kendine geliyordu,Hazar.
Gözlerini ovuşturmaya devam ederken,bir yandan da gittikçe artan uğultuya kulak verdi ve:
-"Ah..tüm bu seslerde ne..Anne!!!neler oluyor.."diye seslenecekti ki gördüğü durum karşısında, oracıkta kalakaldı..Tuhaf bir çadırın içindeydi.Etrafta el işi ile örülmüş,halılar ve minderler vardı.Kenarlarda bulunan raflarda ise çeşitli kokulara ve renklere sahip bitkiler vardı.Neden burada olduğunu düşünürken,bir anda tüm yaşadıkları gözünün önünden geçti ve:
-"Yoksa..!!Ben..Gerçekten..Geldim mi??"diye düşündü.Bu duygunun verdiği korku ile yerinden doğruldu.O sırada, çadırın kalın örtüsü kenara sıyrılarak, içeri yöresel kıyafetleri ile birden fazla kadın girdi.Kadınlar da,Hazar'da durumun garipliğinden olsa gerek bir an ürperdiler .Kadınlar anlaşılmaz bir lehçe ile birbirlerine birşeyler söylüyorlar ve Hazar'ı süzüyorlardı.
Hazar ise,kadınların bu tuhaf hallerini anlamaya çalışıyordu.Kendi kendine:
-"Sanırım..Ben gerçekten buradayım.Asya bozkırlarında!" diye söylendi.Bu iç sesi ile biraz sarsılsa da,kendini toparlamaya çalıştı.Daha sonra sevimli ve şaşkın bir halde elini sallayarak,tebessüm etti:
-"Mer..haba!! "diyerek,kendinden herhangi bir zarar gelmeyeceğini belli etmeye çalışıyordu.Kadınlardan biri,Hazar'a yaklaşarak ,yüzünü ve kıyafetlerini incelemeye koyuldu.Bu durumu garipseyen Hazar,yine kendi kendine :
-"Neyi inceliyor ki!Uzaylı gibi mi duruyorum..?Aslında haklı olabilir..Şu üstümdekilerle,onlardan çok farklı olduğum belli..Böyle tepki vermelerine şaşmamalıyım..Sakin ol Hazar,sakin.."diyerek tesellide bulunuyordu.
Hazar,onları ürkütmemek için,elinden geldiğince sakin ve sevimli davranmaya çalışıyordu.O sırada,kadınlardan bazıları çadırdan koşarak çıktı.Çadırın dışında yoğunluk oluşmuştu.Farklı kılıklardaki insanlar,merakla çadıra yaklaşıp kenardan Hazar'ı süzüp,birbirlerine birşeyler fısıldıyor,çocuklar ise gülüşüyorlardı.
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra,kalabalık bir anda yarıldı ve ellerinde çeşitli silahlar olan,miğferli askerler içeri girerek kadınları dışarı çıkardı.Askerler,ellerindeki mızrak ve kılıç uçları ile Hazar'ın kıyafetlerine dokunup,tehlikeli olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı.Tam da bu sırada askerler bir anda yerlerinde hazır ol vaziyetine geçtiler.
Hazar,önündekilerden kimseyi göremediği için kapının eşiğinden,tüylü botlar giymiş bir çift ayağın kendine doğru,hızlı ve emin adımlarla geldiğini gördü.Yavaş yavaş gelen kişiye süzerek baktı, ki bu kişi fazlasıyla kuvvetli ve endamlı genç bir komutandı.Bir hışımla çadırın içine girerek,Hazar'ın önünde durdu.Bozkır güneşinin yaktığı yüzü,Asyalılara has keskin bakışlarıyla,direkt Hazar'ın gözlerinin içine baktı.Onlara göre Hazar, ay gibi beyaz yüzü,pembe elmacık kemikleri ve boncuk gibi gözleri ile zaten fazla dikkat çekiciydi.Komutan,bir anda Hazar'ın oturduğu seviyeye eğilerek yüzünü,Hazar'ın yüzüne yaklaştırdı.Hazar utancından kıpkırmızı olmuştu.Bir süre öyle kaldıktan sonra komutan, bir anda ayağa kalkarak askerlere emir verdi ve oradan ayrıldı.
Askerler,Hazar'a doğru ilerleyip,kollarından sıkıca bağladılar.Daha sonra Hazar'ı,önlerine katarak,suçlular için özel hazırlanmış çadır hapishanesine kapattılar.Bu yaşananlar karşısında şaşkına dönen Hazar,can havli ile bağırıp,çağırsa da,neticede kimse tam olarak ne dediğini anlamıyordu.Biraz sakinleştikten sonra,bu çadırdan çıkabilmek için çareler düşünmeye başladı..
Hava kararıyordu..Yalnızdı ve acıkmıştı.Çadırın önündeki nöbetçilere seslense de,hiçbiri umursamıyordu.Bir müddet sonra,bir hareketlenme oldu.İçeri ,sabah gördüğü o güçlü komutanla yanında bir asker girdi.Askerin elinde, su ve bir takım yiyecekler vardı.Komutan,askere yemekleri kızın önüne koyarak,dışarı çıkmasını emretti.
Hazar bir an için,bu genç ama, bir o kadar da heybetli olan komutan ile,çadırda yalnız kalmaktan ürktü.Komutan yavaşça yanına eğilerek,dizlerinin üzerine çöktü ve bir iki kelime söyledi.Hazar,üzgün ve anlamsız bakışlarla kafasını sallayarak:
-"Ama ben sizi tam olarak anlayamıyorum."dedi.
Komutan durumu anlamış olacak ki,yemek tepsisini Hazar'ın önüne doğru ilerletti..O keskin bakışlı komutan,o gün içinde ilk defa tebessüm ederek Hazar'a baktı ve yemesi için elini buyur etti.Daha sonra,arkasını döndü ve çadırdan ayrıldı.Hazar,çok şaşırmıştı.Öylece arkasından bakakaldı.Yine kendi kendine:
-"Bu neydi şimdi böyle??..kendine gel Hazar..saçmalıyorsun..Buraya ne için geldiğini unutma sakın..Bir anlık gafletim,her şeyi mahvedebilir..Hadi yemeğini ye ve uyu..!"diye söylendi.İçinde bulunduğu durumu kendisinden başka kimse ile paylaşamamanın derdi ile oracıkta uyuya kaldı.
Zaten,her geçen gün daha da yorucu olacaktı..Şimdilik buna ihtiyacı vardı,Bozkırın Yeni ve bir o kadar da acemi Prensesinin..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANLAR ARASI AŞK
Romance..Tek isteği,normal bir insan gibi hayat sürmekti.. ..Nerden bilebilirdi ki,engin düzlüklerin Prensine deliler gibi âşık olabileceğini.. ..Kim derdi ki,Yüce Han, Mete Han'ın rüyalarını süsleyeceğini.. ..Şimdi hayatı alt üst olmuştu.. ..Ama nereden b...