"Padişahımızın buyruğu ile tutuklusun ! "
Son duyduğu cümle ile birçok şey kurdu kafasında Gencay . Acaba kaçsa mıydı ? Önünde ki silahla nereye kaçabilirdi ? Neden tutuklanmıştı ? Hem de Padişah tarafından ... Yok hayır . Kaçmaya hiç niyeti yoktu .
Askerler koluna girer girmez kalabalık toplanmıştı bile . Faytona bindirilirken herkes kim olduğunu konuşuyordu . Üstelik kıyafetlerini değiştirmemişti . Kot , önünde "California" yazan bir T-shirt ve bu çağa hiç yakın olmayan bir sakal-bıyık ile Abdülhamid'in karşısına çıkacaktı belki de . Ne kadar kötü olabilirdi ki ?
Gencay faytonun durduğunu hissetti . Askerler inmeden önce su ikram ettiler. Gencay indirildi ama askerler bu sefer sadece yanında durmakla yetindi . Beraber hiç konuşmadan biraz daha yürüdüler . Gencay o sırada kendine hiç yabancı gelmeyen bir yapı ile karşılaştı ...
Yıldız Sarayı... Gencay Yıldız Sarayını çok gezmiş ve fotoğraflamıştı . Hatta en son gittiği tarih 3 gün önceydi . Nereden bilebilirdi ki Sarayın genç halini ziyaret edeceğini ?
Sarayın sınırları içine girdiklerinde daha üst rütbeden olduğu belli olan iki asker devraldı Gencay'ı . Yine hiç konuşmadılar . Gencay hayatında bir kere bile karakolluk olmamıştı . Hatta okulda disiplin cezası aldığını bile hatırlamıyordu . Susuyordu ama korkuyordu . Hem bu kadar olandan sonra ne kadar sesini çıkarabilirdi ?
Sarayın içine girdiklerinde bambaşka bir Yıldız Sarayı ile karşılaştı . Hani neredeydi o döşemeler , cam zırhların içindeki paha biçilemez eşyalar ? Tabii ki biliyordu böyle bir şey olacağını ama hafızasındaki saray bakalım kaç kez restore-dekore edilmişti . Kaç kez değişmişti ?
Merdivenlerden aşağı indiler . Tahminince burası zindan bölümüydü . Onu bir odaya bıraktılar . Odanın zindan denilemeyecek güzelliği bir yana askerler küçük bir selam verip kapıyı kitlediler . Meğerse nasıl anlatılıyordu okulda,filmlerde,kitaplarda ? Şimdi ne yapacaktı? Tüm bu yaşadıklarına hazırmıydı ki Osmanlı'nın Padişahı Abdülhamid ile karşılaşmaya hazır olacaktı ? Bir sandalye çekip oturmak için ortadaki büyük masaya yaklaştığında masanın üzerinde buruşuk , yamuk yumuk bir tomar para gördü . Tam o esnada kapının açıldığının habercisi olan gıcırtıyı duydu . Kapıya arkası dönüktü . Zemine vurulan bir cismin yarattığı sesten sonra şu sesi işitti :
"Arabacının hakkı , Hakk'ın arabacıya verdiği haktan fazlası olamaz ! "
Devamı gelecek ...
Bölüm kısa oldu ama malumunuz okullar açıldı ve bu bölümü 01.12 'de yazmaya başladım .
Eminim bir daha böyle kısa bir bölümle karşılaşmazsınız .
Şimdi sorulara gelelim ...
Bölüm hakkında düşünceleriniz neler ? Yazar hakkında düşünceleriniz neler ? Nasıl devam etmeli ?
Oylarınızı eksik etmeyin :)
Belki de, yüreğin yükünü hafifleten en güçlü kelimesidir 'nasip' -Ve her nasip, vaktine esirdir..
Yazarınız Mehmed Üstündağ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-DOLAP-
General FictionFark ettin mi ? Hayatın çok basit . Okul, iş, ev ... Daha sayalım mı ? Önceden Gencay'ın da hayatı böyleydi ... Anlatırdım ama "uzun hikaye" . En iyisi kahveni yanına , telefonu eline al :) HAZIRSAN BAŞ-LI-YO-RUZ.....