Hastane çok yoğundu o gün ama Bora'nın aklı Ela'daydı. Yaptığı son ameliyattan sonra da tümörün beynini ağ gibi sardığını görünce umudunu tamamen kaybetmişti. O küçük sevimli kız çocuğu ölmek üzereydi ve elinden bir şey gelmiyordu. Her türlü tedaviyi denemişti ve yurt içi yurt dışı bir çok meslektaşını arayarak fikir istemişti. Ama hepsi denediği şeyleri söylüyordu. Beş yaşındaydı henüz ama bir buçuk yıldır tedavi görüyordu.
Her ameliyatına umutla girmişti Bora bu sefer başaracağına inanarak ama her seferinde tekrarladı ve yayıldı tümör. Bora tek kardeşi olan Ece'yi de küçük yaşta bu yüzden kaybetmişti. Belki de o yüzden çocuk doktoru olmayı seçmişti. Sadece çocuklar büyüsün istiyordu tek derdi buydu küçücük bedenleri toprağa yakıştırmıyordu. Büyüyüp yaşamalı gülmeli dans etmeli oyunlar oynamalıydılar. Ece bunu yapamamıştı o yüzden her kurtardığı çocuk birazda ece için yaşayacak gibi gelirdi ona.
Ela ellerinde büyümüştü. Bora'ya ilk geldiğinde doğru düzgün konuşamayan küçük kız şimdi Bora'yı her gördüğünde kocaman bir gülümseme ile boynuna atlıyor "Merhaba Bora" diyordu. Tüm ağrılarına rağmen çoğu zaman gülerdi Ela ve her hastaneye gelişinde elinde Bora için çizdiği bir resimle gelirdi. Bora tüm resimleri bir klasör yapmıştı. Ameliyattan bir kaç hafta önce yaptığı son resminde bir adam ve bir kadın çizmişti Ela. Kadının saçları kırmızıydı ve siyah giyinmişti. Adam ise yeşil bir gömlek ve koyu gri bir pantolon. Bora Ela'ya:
-Bu adam benim sanırım peki ama bu kadın kim?
Demişti. Ela gözleri parlayarak
-O senin aşık olduğun kadın.
-Emin misin? Çünkü ben şuan kimseye aşık değilim ve kırmızı saçlı birini tanımıyorum.
Demişti. Ela' da:
-Belki tanırsın.
Diyerek sarılmıştı Boraya. Bora resmi alıp klasörüne koymuştu yine. Son ameliyattan bir kaç gün sonrası Ela'yı kontrol etmiş gördüğü sonuçları artık ailesiyle paylaşması gerektiğini fark etmişti. Onlara artık bir umut olmadığını söylemişti gözleri dolarak. Artık bilmeleri gerekiyordu.
İşinde çok titiz ve profesyonel davranan Bora cesareti ve soğukkanlılığıyla tanınıyordu. Asla telaşlanmaz en kritik anlarda bile sakin bir şekilde müdahalede bulunurdu. Elimizden geleni yaptık ama yaşaması imkansız şeklinde teşhis konulan hastalara farklı bir ilaç farklı bir teknik uygulayarak bir çok kez kurtarmışlığı vardı bu da ününün yayılmasına sebep olmuştu. Aslında tek yaptığı sürekli araştırmak okumak tüm dünyadaki gelişmeleri takip etmekten başka bir şey değildi. Çoğu zaman hayret ederdi gelen hastanın durumuna, onu ölür bu hasta diyerek yollayan doktora. O yüzden yazmaya da başlamıştı bir kaç yıldır. Vakalarda karşılaştığı sorunları ve uyguladığı yöntemleri anlatıyordu.
Çok az uyurdu iş, spor ve ev arası mekik dokur bazen sinema bazen bir sanat sergisi dışında bir sosyal hayatı yoktu. Doktor olmasına rağmen çok sigara içer ve içkiden de hiç kaçınmazdı. Dostları vardı aslında ona gerçekten değer veren telefonun diğer ucunda olup hemen yanına koşabilecek insanları vardı ama o kimseyi aramazdı. Yalnızlığı ve yalınlığı hayat tarzı edinmişti.
Son sevgilisiyle ayrılalı 6 ay olmuştu. Çok güzel çok zeki bir kadındı. Sohbetleri sevişmeleri hep çok keyifli olurdu. Ama Bora'nın işine düşkünlüğünden hep rahatsız oluyordu kadın ve anlayışlı gibi görünen yanının aksine içten içe öfkeleniyordu Bora'ya. Ve sebepsiz kavgalarla yansıtıyordu içinde biriktirdiklerini. Bora bir süre direndi bu hırçınlıklarına. Sonra bir gün evden çıkarken bir not yazıp kadının baş ucuna bıraktı. Döndüğünde kadın gitmişti. O günden beri yalnızdı. Ara sıra kısa süreli birliktelikleri olsa da kimseye bir şey hissedememişti. Kendini yazılarına ve araştırmalarına vermişti.
Hastanenin her yanından ağlama sesleri geliyordu. Bir okul servisi kaza yapmıştı ölen yoktu ama bir çok yaralı korkmuş çocuk vardı. Hemşire Bora'nın yanına geldi. "Doktor bey yoğun bakımdaki çocuklardan birinin nabzı düşüyor." Dedi. Bora hemen müdahale etti sonra diğer çocuklarla ilgilendi. Gün bitmek üzereydi akşam olmuştu ama henüz kahvaltı etmediğini hatırladı. Çıkınca bir şeyler yerim diye düşündü notlarını kontrol etti. Hemşirelere hastalarla ilgili yapmaları gerekenleri söyledi. Tekrar odasına döndü kapı çaldı ve artık gerçekten yorgun bir halde girin dedi. Serap hemşire bembeyaz yüzüyle odanın ortasında dikiliyordu. Bora başını kaldırdı evet serap? Hemşire önce yutkundu sonra Bora'nın yüzün e bakmadan Ela'yı az önce kaybettik dedi. Bora bir an her şeyin durduğunu düşündü. Sonra çantasını ve Ela'nın yaptığı resimlerin olduğu klasörü aldı. Ela'nın yattığı odaya gitti. Anne ve babası yıkılmışlardı. Babası onu görünce boynuna sarılıp ağladı. Bora adamın omzunu sıvazladı ve Ela'nın yanına geçti ve henüz sıcak olan küçük yanaklarını son kez sevgiyle öptü okşadı sonra kulağına "güzel uyu küçük melek." Dedi ve çıktı odadan. Aslında eve gidecekti ama bir anda kendini her zaman gittiği o meyhanede buldu. Rakısını içerken aklından geçen tek şey "Gerçekten elimden geleni yaptım mı? Belki de başka şeyler denemeliydim. Mutlaka bir yolu olmalıydı." diye düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVA
General FictionHayatın tanığı 5000 yaşında bir kadın ve ona aşık yakışıklı kariyerinin zirvesinde bir doktor. Biri öldürmeye biri yaşatmaya yeminli. Hayat gibi.. "Geçip giden zaman değil. Ben geçiyorum zamanın içinden kanatarak düşleri. Beş bin yıldır kapanmayan e...