A C I

76 5 2
                                    

Acı, kimsenin hissetmek istemeyeceği bir duygu. Acı duygusu sadece fiziksel değildir. Acı çekmek fiziksel anlamda olmadığı zaman gerçekten daha zor. Bazen acı çekmek, yaptığımız bir hatanın bedeli olabilir. Veya fiziksel anlamda olabilir. Ya da sevdiğiniz birisi gözünüzün önünde fiziksel anlamda acı çekiyordur. Ve sizde acı çekiyorsunuzdur ama fiziksel anlamda bir acı değil. İçiniz acıyordur. Sanki göğüs kafesinize bir bıçak saplanmış gibi ama kanamıyordur. Nefesiniz kesilmiş gibi, ölecekmişsiniz gibi. Ama hala nefes alıyorsunuzda ve hala ölmemişsiniz gibi.
" Yaşayan ölü gibi "...

...

" Şimdi ki videoda sevgilinle birlikte başrol olmaya hazır ol asi kız! " dediği o sözlere hâla bir anlam verememiştim. Hâla kulaklarımda yankılanıyordu sanki. Dahada korkmama ve endişelenmeme neden oluyordu. "Uzay'ı nereye götürdüler?!" diye tekrar hâla o pis gülüşü yüzündeyken ona bakarak bağırarak sordum. " Hadi bakalım sen daha fazla endişelenmeden seni de çaresiz sevgilinin yanına götüreyim seni küçük pislik " dedi ve yine o iğrenç pis gülüşünü sergiledi. Cevap vermedim çünkü iyi şeyler olmayacaktı hissedebiliyordum. Ve başkan ulaş'ı daha da sinirlendirmek istemiyordum. " Düş önüme " dedikten sonra kolumdan tutarak beni sürüklemeye başladı. Uzun bir koridorda yürüdükten sonra büyük bir kapıdan çıktık.
Meydana vardığımızda bir sürü insan yuvarlak oluşturmuştu. Bir şeyi izliyor gibiydiler. Ne olduğunu görmek için oraya doğru ilerlemeye başladım. Başkan da kollarımı bırakmıştı sanki o da oraya gitmemi istiyordu. Neyi izlediklerini görmek için emin adımlarla herkesin toğlandığı yere doğru yürüyordum. Tam o anda bir ses duyuldu. Bir inleme sesi. " Ahh! Lara'ya birşey yapmayın lütfen!! " diye acı çekerek ve inleyerek bağırdı. Bu.. Bu uzay'ın sesiydi. " Hayır olamaz!! " diye bağırırken uzay'ın olduğu yere doğru koşmaya başladım. Yanına vardığımda yerde elleri bağlı bir şekilde kanlar içinde yatıyordu.
Ve o an işte o an acı dolu gözleriyle gözlerim buluştu. " Bırakın onu!! " diye bağırırken ağlamaya başlamıştım bile. Ona herkesin ortasında işkence yapıyorlardı. Onu zalimce kırbaçlıyorlardı.
Hemen yere atıldım uzay'ın önüne ve " Lanet olsun ona dokunmayın beni alın!! " diye bağırdım. Uzay yara beri içindeydi. Bağlı elleriyle arkamdan omzuma dokunarak " Lara hayır git buradan! " diye söylendi. Uzay'ı kırbaçlayan o rütbeli asker bana bakarak " Yazık olcak " dedi ve pis bir şekilde hafifçe sırıttı. " Hadi hiç durma!! " diye bağırdım. " Üç'e kadar sayacağım eğer çıkmassan sende kırbacımın tadına bakacaksın! " dedi. Bende ekledim " Korkmuyorum " dedim. Ve rütbeli asker saymaya başladı. " Bir, iki, üç " derken uzay bir yandan önüme geçmeye çalışıyordu ama yara bere içinde olduğundan beni arkasına almasına gücü yetmiyordu.
Rütbeli asker tam kırbacı kaldıracakken başkan " Dur " diye emir verdi. " Senin canını böyle yakmayacağım lara " diyerek yanıma geldi ve kolumdan tutarak beni yerden kaldırdıktan sonra beni kenara insanların yanına doğru itekleyerek götürmeye başlamıştı. Her direndiğimde kolumu daha da sıkıyordu. Daha fazla acıtıyordu.
Uzay öylece yerde acı çekerek yatıyordu.
" Hayır sakın bana bunu yapma! hayır, hayır sakın yapmaa!!! " diyerek bağırmaya başladım. Bir yandan da kollarımı tuttuğu ellerinden çaresizce çırpınarak kurtulmaya çalışıyordum.
Ne yapacağını anlamıştım.
" Acı ".
Acı duygusu bütün bedenimi kaplamıştı. Sanki tüm bedenime ve kalbime benzin dökmüşlerde ellerinde yanan bir kibritle bekliyorlardı. Benim alev almamı.
Öylece durmuş çaresizce alev almayı bekliyordum.
Başkan rütbeli askere bakarak başını salladı.
Ve Başkan o pis gülüşüyle " Senin canını işte böyle yakacağım lara " dedi. " Hayır hayır lütfen! " diye çaresizce bağırmıştım.
Kibriti bırakmışlardı. Asker kırbacı kaldırdı ve sertçe uzay'a vurdu.
O Kibrit şimdi kalbimin tam orta yerine bir kor ateşi gibi düşmüştü. Kalbim ve bütün vücudum alev almıştı sanki.
Acı duygusunu tüm vücudumda iliklerime kadar hissedebiliyordum.
" Hayır lütfen! " diye acı içinde tekrar bağırmıştım.
Başkan ne yapacağını iyi biliyordu. Nasıl canımı yakacağını beni nasıl nasıl öldüreceğini...
Tam on ikiden vurmuştu.
En kötü olanıda o kadar kişi bunu normal birşeymiş gibi seyrediyordu.
" Bir şey yapsanıza lanet olsun lütfen! Lütfen bir şey yapın!! " diye yanımda öylece dikilip boş gözlerle uzay'ın acı çekmesini izleyen bu Duygusuz topluluğuna bağırmaya başladım. Başkan bunu görmemi istiyordu. Ve bu yetmezmiş gibi acımasızca bana ve uzay'a işkence yaptırırken askerlerinden birine bizi videoya kaydettiriyordu.
Uzay'ın ve benim acı çememizi istemişti. Ve başarmıştıda.
Başkan ;
" Anlaşılan o ki sana da söylememiz anlatmamız yetmedi. Video da izlettik, gösterdik yine yetmedi. Bu sefer canlı canlı göstereceğim. Deneyimizin işe yaradığını, başarımızın nasıl gerçekleştiğini kendi gözlerinle göreceksin. Hem de uygulamalı bir şekilde. " derken bunu kastetmişti. Görmemi istediği başarısı buydu. Uzay'ın acı çekerken ona öylece boş gözlerle bakan duygusuz yaptığı insanlardı. Asker uzay'ı her kırbaçladığında içimden bir şeyler kopuyordu sanki. Başkan " Herkes dağılsın! " dedikten sonra çevredeki herkes dağıldı. Ve ekledi " Bu kadar yeter uzay'ı duygusuz yaptığımızda ve herşeyi unuttuğunda yinede nasıl yaralandığını soracaktır. Bizde bir şey uydurup savaştan kaçarken buraya sığınmaya geldiğinde bu halde olduğunu söyleriz. Ama yine de daha fazla yaralamaya gerek yok. Zaten ben amacıma ulaştım " dedi bana bakarak.
Ve ardından " Şuan da duygusuz olmak ne kadar işe yarardı değil mi lara? " diye ciddi bir şekilde sorduktan ve alaycı bir şekilde bana baktıktan sonra bende ona ;
" Şimdi kendinize yani sen ve yardımcılarına ve askerlerine neden bu ilaçtan uygulamadığınızı anladım. Sizin duygusuz olmak için ilacı ihtiyacınız yok siz zaten Duygusuzsunuz bir o kadar da Acımasız " dedim ve hepsi öylece bana bakakaldı. Bir kaç saniye sonra başkan yine alaycı bir şekilde hafifçe gülmeye başladı ve uzay'a bakarak
" Duygusuz olmaya hazır ol " dedi.
Ve o an uzay'la gözlerimiz buluştu. Onun gözlerinde gördüğüm ilk şey çaresizlik olmuştu. Onun da benim gözlerimde gördüğü şey buydu. Kendimi hayatım boyunca ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordum. Uzay'ın bakışlarından da anlaşılıyordu. O da o kadar çaresizce bakıyordu ki bana. Çaresizliğin yanı sıra bana sanki son kez seni seviyorum der gibi bakıyordu. Herşeyi biliyorduk. Ne olacağını biliyorduk. Bize ne yapacaklarını.
Nasıl unutabilirdim onu?! Peki ya o beni nasıl unutabilirdi? Küçüklüğümden beri benimle olan, ne olursa olsun yanımda olan,beni hiçbir zaman bırakmayan, beni olduğum gibi seven doğrularımla, yanlışlarımla kabul eden, her tökezlediğimde beni yerden kaldıran, hayata, yaşamaya dair umudumu kaybettiğimde Umudum olan bu adamı nasıl unuturdum? Çocukluk aşkımı, çocukluğumu nasıl unuturdum? Peki ya o beni nasıl unuturdu?..
İlk önce gözlerimde bir sızı hissettim ve daha sonra gözyaşlarımın yanaklarımdan usulca süzülmesine izin verdim. Uzay'ın da gözlerinden bir kaç damla yaş aktı. O benim gibi değildi. Belli etmemeye çalışıyordu. Ama ağlıyordu. Gözyaşları yara bere olan yüzünden usulca akıyordu.
Gözlerimizin buluştuğu o an birbirimize aşkla baktığımız son andı belki de.
Belki de değil, evet son andı..
Göz yaşlarını yara bere içinde olan koluyla sildikten sonra ciddi bir yüz ifadesiyle onu tutan askerlere bakarak " Bari son kez izin verin " dedi. Ve askerlerde beni kollarımdan tutan başkana baktılar. Bir işaret bekliyorlardı. Uzay başkana bakarak
" Seni lanet herif ! Ona son kez sarılmama izin ver. Bırak ta bari son kez dokunalım birbirimize, son kez hissedelim birbirimizi... " dedi.
Uzay'ın söylediği son söz
" Son kez hissedelim birbirimizi " bir kaç kez kulağımda yankılandı. Başkana ilk defa nefret ve kin dolu bakışlardan ziyade çaresizce baktım ve " Bu kadar duygusuz olamazsın " dedim. Bir yandan da gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu.
Uzay'ı tutan askerlerden birisi başkana ; " Efendim izin vermelisiniz bence. İkisinin de haline baksanıza. Zaten birbirlerini hatırlamayacaklar " dedikten sonra başkan askere ;
" Sanırım seni de duygusuz yapmalıydım. Ne o acıyormusun yoksa onlara? " dedi. Ve askere uzun uzun baktıktan sonra " Pekala " dedi kollarımı bırakırken. Ve ekledi " Askerinde dediği gibi zaten birbirinizi hatırlamayacaksınız " dedi. Ben başkanın ellerinden kurtulduktan sonra uzay'a doğru koştum.
Ve ona sarıldığım anda ikimizde yere yığıldık. Uzay ayakta bile duramıyordu.
Yerde öylece birbirimize sarılıyorduk. Ama uzay'ın heryeri yara bere içinde olduğundan sarılırken canını yakmamaya çalışıyordum.
Ve hâla ağlamaya devam ediyordum.
Uzay ağlamıyordu. Çünkü güçlü gözükmeye çalışıyordu. Benim de güçlü kalmamı istiyordu. Çünkü biliyordu o da ağlamaya devam etseydi ben daha da ağlayacaktım.
Canını yakmadan vücudumu ondan uzaklaştırdım. Uzay güçlükle yüzümü ellerinin arasına aldı. Kan içinde kalmış ellerinin arasına. Ve bana bakarak ;
" Bana bak, bana bak lara! Beni iyi dinle. Ne olursa olsun seni hep seveceğim lara. Ne olursa olsun seni unutmayacağım. Sende beni unutmayacaksın. Senden asla vazgeçmeyeceğim. Burada bize ne yaparlarsa yapsınlar sen hep burada olacaksın " derken eliyle kalbini gösterdi. Ve devam etti ;
" Tam burada kalbimde. Bana söz ver lara, Seni unutsam bile daha doğrusu unuttuğumu sansam bile asla benden vazgeçme. Beni hep sev.." dedi gözlerime bakarak. Ve devam etti
" Aşk iki beden arasında yaşanmaz ki zaten, iki kalp arasında yaşanır.
Sen Lara Tamberk ne olursa olsun beni hep seveceğine söz ver. Birbirimizi unutsak bile, sevmenin, aşk'ın nasıl birşey olduğunu unutsak bile hissedemesekte kalbimizin derinliklerinde bir yerlerde aslında hep var olacağız. Şimdi bana söz ver. Ben seni hep seveceğim, bana bu duyguyu unuttursalar bile.." dedikten sonra boynundaki üstünde isimlerimizin yazılı olduğu kolyeyi çıkarıp bana verdi.
Sonra askerler yanımıza gelip bizi ayırdılar. Dona kalmıştım adeta. Vücudum kitlenmişti sanki. Sadece ağlıyordum.
Tam uzay'ı yerden kaldıracaklarken tekrar yanına koştum ve ;
" Söz veriyorum ne olursa olsun seni hep seveceğim, bana bu duyguyu unuttursalar bile.." dedikten sonra ona sarıldım. Bu son sarılışımızdı. Ona dair yaptığım herşey sondu. Ve son kez onu öptüm.
Başkan araya girerek ;
" Bu kadar duygu gösterisi yeter! " diye bağırdıktan sonra beni kollarımdan tutarak uzay'dan ayırdı ve askerlere bakarak emir verdi. Ve askerler uzay'ı yerden kaldırarak herkesi duygusuz yaptıkları o hastane gibi olan yere doğru götürdüler.
Başkana bakarak ;
" Sen insan olamazsın!!! " diye sesimin çıktığı kadar bağırdım. Amacına ulaşmıştı.
Kin ve nefret dolu gözlerle başkana bakıyordum.
" Bu bakışlarımı, bu gözleri asla unutma pislik. Bunu sana ödeteceğim!! " dedim o pis gülüşü hala yüzündeyken ona bakarak.
" Asıl sen bu günü unutma, çaresiz sevgilin uzay'ın bakışlarını unutma. Çünkü bu onun sana son bakışlarıydı"
dedi. Ve beni uzay'ı götürdükleri yere doğru götüreceğini sanıyordum ama beni tam tersi bir yöne doğru iteklemeye başladı.
" Ne yapıyorsun? Beni nereye götürüyorsun?! " diye sordum. Bana cevap verme gereğinde bile bulunmadan gülerek boş gözlerle baktı.
" Şuan tam anlamıyla amacını tamamlamadın. Beni ne zaman duygusuz yapacaksın? Uzay'ın işini bitirdiğiniz zaman mı?!! " diye iğneleyici bir ses tonuyla bağırarak sordum. Başkan ;
" Senin işini farklı bir şekilde bitireceğim asi kız " derken bana nefret dolu gözlerle ve acıyarak baktı.
İşte şimdi endişe duygusunu iliklerime kadar hissediyordum.
Anladığım tek şey vardı bu hissettiğim son " Duygu " olmayacaktı...

D U Y G U S U ZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin