İnsanlar hayatları boyunca seçimler yapar. Genelde ikilemde kaldığımız zaman seçimlerimiz zorlaşır. Bazen birileri seçim yapma hakkını bize tanımaz. Zorla hayatlarımıza ve seçimlerimize müdahele ederler. Bazen de duygularımıza, hislerimize müdahele ederler. Onları kontrol altına alırlar. Sevdiğiniz birinin size hissettirdikleri onun varlığı sayesindedir. Sevmediğiniz veya nefret ettiğiniz birinin size hissettirdiği kötü duygularda onun varlığı sayesindedir. Peki ya hiç bir şey hissetmemek? Hissedememek? Bir hiçliğin ortasında kalıp, hissizleşmek.. En kötüsü de bu değil mi? " Hissizlik "...
...
Başkan beni diğer insanların da yaşadığı bir binaya getirmişti ve 6. kattaki 12 numaralı daireye kitleyeli tam yarım saat olmuştu.
Bu yarım saat içinde aralıksız ağladım. O kadar çok ağladım ki gözlerim şişmişti. Burada böyle boş boş oturup ağlamaktan başka elimden bir şey gelmiyordu. Şimdiye kadar çoktan, uzay'ı çoktan duygusuz yapmışlardır bile.
Bana hayatta asla pes etmemem gerektiğini uzay öğretmişti. Peki ya nasıl yapacaktım? Beni hatırlamayacak olan aşık olduğum adam robot gibi yaşamaya devam edecekken ben nasıl yaşayacaktım?
Her gün yüz yüze, göz göze geleceğiz belki de. Yanından geçerken belki bana bakacak ama hiçbir zaman beni görmeyecek. Ona aşkla baktığımı görmeyecek. Belki de bakmayacak bile.
Sadece iki yabancı olacağız.
Belki beni hiç hatırlamayacak ve hiçbir zaman kalbinde hissetmeyecek. Bu duyguları asla hatırlamayacak.
Aşk'ın ne demek olduğunu ve nasıl hissettirdiğini hatırlamayacak.
Hiçbirşey hatırlamayacak ve hissetmeyecek. Hiçbirşey.
Belki de hiçliğin ortasında zaman geçtikçe daha da hissizleşecek...
Ne olursa olsun kendime ve ona bir söz verdim. Ve ondan asla vazgeçmeyeceğim. Ne olursa olsun onu hep sevmeye devam edeceğim ta ki onun için atan bu kalbim durana dek...Elimi yüzümü yıkamak için ayağa kalktığımda duvardaki aynada takılı kaldı gözlerim. O kadar berbat durumdaydım ki. Tam banyoya doğru ilerleyecekken anahtar sesini duydum ve kapıya yöneldim. Kapı açılır açılmaz başkanı iteklemeye başladım.
" Nerede o? Onu, onu duygusuz yaptınızmı? " diye sorarken sesim okadar cılız, çaresiz ve aciz çıkmıştı ki.
Başkan da bunu fark etmiş olmalı ki
" Sana ne demiştim asi kız duygular insanlık için çok gereksiz bizi sadece böyle aciz yapıyorlar. Ama sen bunu başından anlasaydın bu denli daha da aciz olmazdın şuan " dedi. Sadece suratına öylece baka kaldım. Başkan
" Otur " diye emir verdikten sonra elinde duran küçük drone'daki projeksiyonu açıp görüntüyü duvara yansıttı. " Ve şimdiki videoda sadece sevgilin başrolde " dedi ve devam etti ;
" Hâla anlamıyorsun değilmi? Bak ikimiz de şuan birbirimizden nefret ediyoruz. İşleri sen bu noktaya getirdin. Rahat dursaydın böyle olmazdı. Duyguların olmasaydı bu dereceye gelmezdin ve bu kadar acı çekmezdin. Duygular iyi bir şey değil lara. Iyi duygu diye bir şey yok. Aşk kalıcı değildir. Bir süre sonra ya acıya dönüşür, ya ihanete, ya da pişmanlığa. Ve canını yakar.
Şuan canının yanması gibi. Aşk olmasaydı, bu duyguyu bilmeseydin, hissetmeseydin, bu duyguya sahip olmasaydın şuan uzay'ı sevmezdin ve acı çekmezdin. Herşey daha kolay olurdu.
Diğer yandan insanoğlunun Dünya'yı getirdiği duruma bak savaşlar neden çıktı sanıyorsun? İnsanoğlunun aç gözlülüğünden, bencilliğinden, hırsından, hükmetme duygusundan. Belki teknolojimiz daha iyi ve ilerlemiş olsaydı sadece kötü duyguları yok edecek duyguları bulsaydık, belki iyi duyguları yok etmeyi düşünmezdim.
Ya da, ederdim biliyormusun. Sırf insanlar aşık olmasın diye ederdim. Sadece bir duygu için bütün iyi duygulardan vazgeçerdim. Aşk gerçek değil lara. Aşk iyi bir duygu değil sadece sonunda hep acı çekmeni sağlar." dedi ve gözlerini gözlerimden ayırdı.
" Aynı şey değil şuan acı çekmemin sebebi Aşk değil, Bunu bana yapan sensin. Uzay'ı benden ayıran sensin. Bana bu acıyı şuan yaşatan sensin " dedim. Ve bana bakarak ;
" Aşk, ihanettir, pişmanlıktır, acıdır lara. Uzay'ın ileride aşkınıza, size ihanet etmeyeceği ne malumdu ? Aşkınızın pişmanlığa dönüşmeyeceği,
senin acı çekmeyeceğin, üzülmeyeceğin ne malumdu ? İleride ne olacağını kimse bilemez lara " dedi ve gözlerini üzerimden çekti.
" O kadar yanlış düşünüyorsun ki. O kadar önyargılısın ki. Hiç kimse aynı değil. Birisi birine ihanet etti diye herkes de onun gibi ihanet edecek değil. Herkes acı çekecek, pişman olacak değil... Aşk bu değil. Seninle aynı aşktan bahsetmiyoruz biz. Birisi sevdiği kişi tarafından eğer ihanete uğradıysa, aralarındaki o şey hiçbir zaman aşk olmamış demektir. Seven insan ihanet etmez, vazgeçmez. Eğer sevdiğin kişi sana ihanet ettiyse, bu onun için ihanet değildir. Bir vazgeçiştir. Ve senden vazgeçtiyse bunun adı Aşk'ta değildir. Yaşadığını, hissettiğini sandığın şey AŞK değildir... "
dedim ve bir cevap vermesini bekledim. Ama öylece yere bakıyordu.
" Anladım ve artık biliyorum " dedim başkanın gözlerinin içine bakarken. O da bana bakarak
" Neyi anladın ve neyi biliyorsun? " diye sordu. Bende ekledim ;
" Neden bu kadar önyargılı, acımasız ve duygusuz olduğunu. Neden aşk'a inanmadığını. Aşk'tan yana kırılmışsın, üzülmüşsün ve sanırım ihanete uğr- " cümlemi bitirmeme izin vermeden
" Kes " diye bağırdı. Çok sinirlenmişti. Bir o kadar da üzülmüştü. Bunu gözlerinden anlıyabiliyordum.
Şimdi anlıyordum Başkan hissettiklerinden, ya da hissetmek istemediklerinden kaçıyordu. Duygularından kaçmak istiyordu. Hatta onları yok etmek istiyordu.
Peki ya ozaman neden kendisini de duygusuz yapıp bu ızdıraptan kurtulmamıştı? Hiçbirşey hatırlamayacağı için miydi? Ama o da bunun olmasını istemiyormuydu zaten? Her şeyi unutmak istemiyormuydu? Tüm hayal kırıklıklarını, aşık olduğu kişi tarafından yaşadığı ihaneti daha doğrusu ihanet sandığı vazgeçişi. Bir nedeni olmalıydı sadece bu bölgeyi yönetmek için kendisini duygusuz yapmamasından daha büyük bir sebep olmalıydı.
" Bu kadar yeter asi kız! " diye sinirli bir şekilde konuştuktan sonra beni tüm düşüncelerimden çekip ona bakmamı sağladı.
Ve duvara yansıttığı videoyu başlamıştı. " Hiçbirşey sonsuza dek sürmez. Seni asla bırakmayacağını ve hep seveceğini sandığın kişi artık seni hatırlamıyor bile " dedikten sonra başlattığı videoyu soğukkanlılıkla izlemeye başladı. Söylediği o son cümle " Seni asla bırakmayacağını ve hep seveceğini sandığın kişi artık seni hatırlamıyor bile " nefesimin kesilmesine neden olmuştu.
Evet doğru tahmin etmiştim. Yine canımı yakacaktı. Ama söylediği o son cümleyle canımı yakmadı beni adeta öldürdü.
Şuan bana izlettiği bu video uzay'ı duygusuz yaparken çektikleri videoydu.
" Şimdiki videoda da sadece sevgilin başrolde" derken de bunu kastetmişti.
Onun için ayrı bir video çekmişlerdi.
Onun canını yakarken yine videoya kaydetmişlerdi. Tıpkı ikimizin canını aynanda yakarken bizi videoya kaydettikleri gibi.
Ona enjekte ettikleri bu serum terlemesine sebep olmuştu. Ve onun canını yakmıştı. Hissettiği son duygu bu olmuştu. " Acı ".
" Neden bunu yapıyorsunuz?! " diye ağlarken başkana bakarak sordum. Başkan bana bakarak ekledi ;
" Neden onu videoya çektiğimizi soruyorsan asi kız, sana göstermek için. " dedi ve devam etti ;
" Yaşarken bu acıya dayanamayacaksın lara. Ve bir gün kendi isteğinle benden seni de Duygusuz yapmamı isteyeceksin "
dedi.
Kendimde değildim. Bilincim yerinde değildi. Öylece sessizce ağlamaya devam ediyordum. Vücudumu hissetmiyordum. Sadece sanki bütün vücudum karıncalanmıştı. Sanki bütün vücuduma küçük küçük iğneler batırıyorlardı. Ve her hareket ettiğimde acı daha da yoğunlaşıyordu.
Ama bir süre sonra da hissetmemeye başlıyordum. Acı hissine alışıyordum.
Hissetmiyordum. Bütün vücudum uyuşmuştu.
Başkan videoyu kapattıktan sonra beni oturduğum yerden kolumdan tutarak kaldırdı. Hiç tepki göstermiyordum beni öylece kolumdan tutup kaldırmasına izin vermiştim.
Başkan ekledi ;
" Doğru ve gerçek olan bu. Ve şimdi de bu doğruyla yüzleşeceksin. " dedi ve birlikte odadan çıktık.
Binadan çıktıktan sonra hastane gibi olan yere gittik. Vardığımızda ve binaya girdiğimizde bir odanın önünde durduk ve başkan odaya girmemi istercesine kapıya doğru beni itekledi.
Elim ayağım titriyordu. Kapıyı açtım ve içeriye girdim. Arkamdan kapıyı kapatmamıştım.
Ve uzay'ı gördüm. Yatakta öylece uzanıyordu. Yaralarını sarmışlardı. Yanında doktor kılıklı bilim adamları duruyordu. Ve uzay onlarla konuşuyordu bu insanlara ve ona bunu yapan o adamlarla hiçbirşey olmamış gibi konuşuyordu.
Yanına gittim ve ilk iş olarak ona sarıldım. Tepkisini görmek için yüzüne baktığımda benim ona baktığım gibi bakmadığını gördüm. Sanki bir yabancıymışım gibi sanki beni hiç tanımamış gibi bakıyordu bana.
" Afedersiniz ama sizi tanımıyorum " dedi ve bana boş gözlerle bakmaya devam etti. O an sanki birisi kalbime bıçak saplamıştı.
Gözlerim dolmuştu. Gözyaşlarımı daha fazla tutamayacaktım. Ve gözyaşlarımın usulca yanaklarımdan süzülmesine izin verdim.
Bana boş gözlerle bakmaya devam ediyordu.
" Uzay benim Lara " dedim bir umut beni hatırlamasını beklerken. Bir kaç saniye öylece bana bakmaya devam etti ve ardından " Afedersiniz ama ne diyorsunuz anlamıyorum ve benim adım uzay değil kamer " dedi ve devam etti ;
" Sanırım sizde hastalığa kapılıp akli dengesini kaybeden insanlardan birisisiniz. " dedi ve devam etti ;
" Kaçıncı evredesiniz? Hastalığınızın kaçıncı evresi? Anlaşılan o ki baya ilerlemiş. Duyguları hatırlamakla kalmamış, halisülasyonlar görmeye başlamışsınız. Ve beni o uzay denen kişiyle karıştırıyorsunuz." diye cümlesini bitirirken o sırada beni de bitirmişti. Ona sahte bir kişilik ve isim vermişlerdi. Herşeyi unutmuştu..
Hiçbirşey hissedemiyordum. Boşlukta gibiydim, o tanıdığım Uzay'da boşlukta kalmıştım sanki.
Kaybolmuştum. Yolumu bulmak için çabalamam gerekiyordu. Şansımı deneyecektim.
Bir yandan hâla gözyaşlarımın akmasına izin verirken bir yandan da üzerinde isimlerimizin yazdığı, uzay'ın bana verdiği boynumdaki kolyeyi çıkarmaya çalışıyordum.
Çıkarmayı başardığımda kolyenin üzerine kazınmış ismlerimizi ona gösterdim ve kolyeyi ona verdim. Ve tekrar ;
" Uzay benim lara " dedim ağlamaya devam ederken. Hiçbirşey söylemeden öylece gözlerime ve yanağımdan akan gözyaşlarıma bakıyordu.
Uzay elinde duran kolyeye baktıktan sonra diğer elini kaldırdı ve yanağımdan akan gözyaşlarımın üzerine koyarak sildi. Bir an, sadece bir an umut ettim. Sadece bir an hatırladığını düşündüm. Ama uzay gözyaşlarıma dokunduğu elini yüzümden çekerek eline baktı. Ve sonra gözleri tekrar gözlerimle buluştu.
" Şimdi anlıyorum ki hastalığının evresi baya ilerlemiş. Bu gösterdiğin tepki adına sanırım üzüntü denilen bu duygu, bunu uygulayacak dereceye gelmişsin. Sanırım son evredesin. " dedi ve içimden bir şeylerin kopmasına neden oldu.
Beni unutmuştu. Hiçbirşey hatırlamıyordu ve hissetmiyordu.
Ve uzay'a herşeyi anlatmışlardı. Duyguların bir hastalık olduğunu, doğru olduğunu sandıkları düşüncelerini, herşeyi uzay'a anlatmışlardı. Hiçbirşey hatırlamadığı ve hissetmediği için bu yalanlara inanmak onun için çok kolay olmuştu.
Başkan yanıma gelerek;
" Şimdi beni anlıyormusun lara? Şuan bu hissettiklerini hissetmek yerine hissiz olmayı tercih ederdin değil mi? " diye sordu ve beni kolumdan tutarak kapıya doğru iteklemeye başladı. Tam odadan çıkacakken, uzay ;
" Lara " dedi ve ona dönmemi sağladı.
" Bende sana ait bir şey unuttun " dedi uzay elindeki kolyeyi göstererek. Yanına geri döndüm ve kolyeyi bana uzattı. Ve ekledi ;
" Ben o dediğin kişi değilim, yanlış kişiye verdin kolyeyi. Kolyeyi Uzay'a yani doğru kişiye vermelisin " dedi ve kolyeyi onun elinden almamı bekledi.
Hâla ağlıyordum. Başkan yanıma geldi ve beni odadan çıkartmak için tekrar kolumdan tuttu. Ama sanırım o da uzay'dan kolyeyi almamı bekliyordu. Ama kolyeyi almadım.
" Kolyeyi yanlış kişiye vermedim doğru kişiye verdim. " dedim uzay'a bakarak. Ve gözyaşlarımı elimle sildim. Uzay hiçbirşey söylemeden öylece odadan çıkışımı boş gözlerle izledi.
Ve artık emindim. Uzay artık tam anlamıyla DUYGUSUZ 'du...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D U Y G U S U Z
Romance3. Dünya savaşının başladığı bu zamanda Dünya'nın çoğu yeri savaşlar ve nükleer atıklar yüzünden yaşanılamaz hale geldi. Lara Tamberk ve ailesi uzun zamandır birlikte yaşadıkları uzay ve ailesiyle Dünya'da yaşanabilecek sayılı yerlerden birinde bir...