Prens Edward ilk on yıl sarayda yaşarken sonraki on yılını eğitim için askeri kışlalarda ve çeşitli kalelerde komutan yardımcısı ve komutan olarak geçirmişti. İki kardeşi de zaman içinde onunla aynı eğitimi almaya başlamışlardı.
Prens Edward askerler ve halk arasında çok sevilen biri olmuştu. Kral ve kraliçe onunla ve diğer iki prensle de gurur duydular.
Prens Edward yirmi yaşına geldiğinde saraya geri döndü. Artık eğitimi sona erdiği için sarayda kalacaktı. Artık evlilik yaşı geldiği için çevresinde bir çok genç leydi vardı. Ama hiçbiri ilgisini çekmiyordu, çok şımarık ve de kendini beğenmiş insanlar olarak görüyordu.
Bir balo sonrası iyice sıkılmış bir şekilde avluda gezmeye çıktı. Arka tarafta büyük ve geniş bir bahçe vardı. Bu bahçede saray çalışanları için ayrılmış olan küçük evler vardı. O saatte hepsinin ışıkları sönüktü. İşleri biten çalışanlar nöbeti olanlar hariç uyumuştu anlaşılan.
Sonra dikkatini çeken bir küçük ışık fark etti. O evde genç bir kız tek başına kalıyordu. Ev arkadaşı kısa bir süre önce evlenip saraydan ayrılmıştı. Yeni bir ev arkadaşı gelene kadar tek yaşıyordu. Kız ise saray mutfağında baş aşçının yardımcılığını yapıyordu.
İşi oldukça geç bittiği için henüz bir banyo yapıp yatmak için hazırlık yapmaya başlamıştı. O sırada kapıdan içeri giren Prens Edward'ı fark etti. Hızla ayağa kalkıp üzerine yatağındaki örtüyü çekti.
Prens Edward içkili halde oraya gelmişti ve kız ondan korkmuştu. Prens Edward o gece büyük bir hata yapıp kıza zorla sahip oldu. İşi bitince kalkıp saraya geri döndü. Kız ise sabaha kadar yerinden kıpırdayamamıştı bile. Sabah ilk iş banyo yapıp üzerine bir şeyler giyindi. Kahya kadın geç kaldığı için kızmak amacıyla geldi. Onun halini görünce çok sordu ama hiç bir cevap alamadı. Kız o gün işi bırakıp saraydan ayrıldı. Ailesinin evine geri döndü anne ve babası hayatta değildi.
Ayrılırken son aldığı paralarla eve yerleşip kendine geçinmek için iki keçi ve bir kaç tane tavuk aldı. Biraz erzak almış ve o şekilde geçinmeye başlamıştı.
Prens Edward ise o geceden sonra sık sık kabus görmeye başladı. Kızı zar zor da olsa biraz hatırlamaya başlamıştı. Ama neden suçluluk duyduğunu henüz anlamamıştı.
Bir süre sonra bir av gezisine çıktı. Kızın yaşadığı kasabaya yakın bir yerde avlanıyordu. O sırada ormanda kıza rastladı, kız onu fark edince kaçtı. Prens Edward onu gördüğü an bütün her şey yerli yerine oturmuştu. Kızın yakındaki kasabadan olduğunu tahmin ediyordu. Onu bulmak için kasabaya kadar gitti. Kısa bir araştırmadan sonra ona ulaştı.
Onu karşısında korkmuş ve titrerken görünce kendinden nefret etti. Kıza, "benden korkma sana zarar vermek ya da dokunmak için gelmedim," dedi.
Kız ise ona bir kez daha bakıp başını öne eğdi. O geceyi hatırladığını anladı ve ona, "benden tam olarak ne istiyorsunuz o zaman b -ben daha fazla sorun çıkarmak istemiyorum. O yüzden sarayı ve işimi bıraktım. Ben doğup büyüdüğüm yere geldim. Eğer istemezseniz buradan da giderim. Lütfen bana zarar vermeyin," dedi.
Gözlerinde ki yaşları gören Edward kendinden bir kez daha nefret etti.
"Sadece seni merak ettim. O geceden beri kabus görüyorum. Senin iyi olduğundan emin olmak istedim. Bu korkmuş halini gördükçe kendimden bir kez daha nefret ettim. Ben insanlara karşı her zaman saygılı olmuş biriydim. Hayatımda ilk kez savunmasız birine zarar verdim. Beni affet, diyemem, çünkü ben kendimi affedemiyorum," dedi.
Kız onu dinlendikçe söylediklerine inanmış gibi görünüyordu. Biraz olsun sakinleşip konuştu.
"Ben iyiyim daha da iyi olacağım. Artık o saraya geri dönemem, ama burada kendi evimde mutluyum. Beni hiç merak etmeyin," dedi.
Prens Edward o gün evden çıkıp gitti. Ama aklı onda kaldığı için sık sık ziyaret etmeye başladı. Kral ve kraliçe ondaki değişimi fark etmişlerdi. William ve Arthur saraya geldikleri bir zamanda onunla konuştular. İkisi de Edward'ın anlattıklarıyla şaşırmışlardı. Edward şuan farkında değildi, ama kıza aşık olmaya başlamıştı.
Bu arada kızın adını da öğrenmişti. Elizabet kasaba halkı içinde de oldukça sevilen biri olmuştu. Zamanında anne ve babası da çok sevilen ve sayılan insanlardı. Bir süre sonra o da korktuğu şüphe gerçek (yani hamile) olmadığı için rahat bir nefes aldı. Aynı zamanda Edward bunu öğrendiğinde bir daha yanına gelmez diye üzülüyordu. Daha farkına varmadan o da Prens Edward'a aşık olup çıkmıştı. Edward onu görmek için bir kez daha gelmişti. Elizabet onu görünce mutlu oldu. Edward onun halinden bir şeylerin ters gittiğini anladı.
"Elizabet iyi misin? Hiç iyi görünmüyorsun bir şey istermisin. Doktoru alıp hemen gelirim merak etme," dedi.
Elizabet ona, "ben iyiyim biraz yoruldum bugün onun içindir. Sen nasılsın biraz durgun görünüyorsun. Kötü bir şey mi var," dedi.
Edward ona gülümseyerek baktı ve "ben de iyiyim. Sadece senin bu kadar iyi olman beni düşündürüyor. O olaydan sonra bile beni düşünüyorsun. Kendimi daha da suçlu hissetmeme neden oluyorsun. Seni seviyorum, ama karşılık alamamaktan korkuyorum," dedi.
Elizabet ona şaşkınca bakıp başını öne eğdi. Ben de seni seviyorum demeye çok korkuyordu. Edward cesaretini topladı ve yanına yaklaşıp çenesinden tutarak başını kaldırdı. Gözlerinin içine bakarak yaklaşıp onu öpmeye başladı. Elizabet ona karşılık verdi ve mutlu oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM
General FictionÖylesine aklıma gelip yazdığım bir hikâyedir umarım beğenen çıkar