"Hayata karşı nasıl sabredeceğimi artık bilemez bir durumdaydım. Günler öyle geçiyordu ki; sanki o günleri hiç yaşamamışım gibi hissetmeye başlamıştım artık,hayata karşı bıkkın ve ölmek isteyen bir kızdan ibarettim neden böyle düşünüyordum hiçbir fikrim yoktu. İçimi cezbederek yakan bir acıya sahiptim artık, bu acıdan kurtulmak için arayışlara koyuldum sadece bir takım"ÇABA SARF ETMEK"diyelim ta'ki o sebebi bulana kadar, artık sebebi öğrenmiştim, artık unutmak istesemde hergün o sorunun karşıma çıkması..üzülmemin sebebi buydu sanırım, içimi sızlatıyordu bir şey daha vardı ki bu da beni benden alıyordu zaten "hayata karşı ümidimin azalıp sabrımın tükenmesi" işte bu içimdekileri nasıl yok edecektim bunları bulunca (içimdeki acıyı garip düşünce ve sesleri) rahatlayacağımı düşündüm ve başladım içimdekileri nasıl yok edeceğim düşünceleriyle...
Günler,aylar geçiyordu ve ben hala içimdekileri nasıl geçiririm diye düşünme çabasındaydım ama bir alternatif bir sebep veya bir sonuç bulamıyordum..
(Neydi o içimi YAKAN içimi BİTİREN ses)"Günlerden yine her zaman ki gibi geçiyordu işte,ders işliyorduk hocamızda öğrencilerin dersi dinlediğini düşünen hal ve hareketiyle değişik bir edâ içerisinde dersini anlatıyordu.. Bense öyle dalgın dalgın hocaya odaklanmış vaziyette dinliyordum hocayı, öğrencilerin bağırışları ve kulak tırmalayıcı sesleri hariç severdim ben bu dersi, severdim de, bir defa da cevaplayamaz suskun suskun izlerdim soru sorarsa sadece susar ve bakardım- Hoca: "kızım cevaplasana" dediğinde içimden sanki; "BİLİYORUM DA CEVAPLAMIYORUM" diyen bir ses işitirdim hep ,sanki zihnim de biri beni kontrol ediyordu da ben sadece bu bedene öyle gelmiş gidecek gibi hissiyatım vardı... Zil çalmıştı bende öyle masum masum oturmuş yapılanları, konuşulanları vb. olayları izliyor kendimce saçmalıyordum. Kızlar yine her zamanki gibi oturmuş laf yapan ağızlarıyla beni ezikler kelimeler sarf ediyorlardı.. artık üzülmüyordum sebebi üstü kapalıydı, bunun sebebini ben bile bilmiyordum. Değişikti, ilk kez soru sordular. Gizem denilen kız geldi itekleyerek "hey mira baksana sen neden hiç konuşmuyorsun"dedi bende yine suskun suskun baktım,sadece hiiiç diyerek kısık bir ses tonuyla, söylediğime pişman olmuştum. O kadar kendimi yormuştum birde, söylediğime değmemişti. Şöyle bir şey de vardı ki; İlerde insanlar bana bir şey sorduğunda neden bu kadar sessizsin diye hiiiç deyipte geçiştiremezdim. Ya kendimden geçip derin düşüncelere dalarsam, ya birisi gelip beni kendime getirene kadar düşüncelerin içinde kendimi boğuluyor olarak bulursam.."korkum yanımda birisi olmadığı zaman bu düşünceler, konuşmalar/ ağır basınca beni kim kurtaracaktı- bu düşüncelerden"bu düşünceler yüzünden ya farketmeden birisinin canını yakacaktım,ya da kendi canımı. İnanın ki bu kadar dalmak istemezdim derin mi derin sebebini bilmediğim düşüncelere, bir insanin kendine hakim olması varken olamaması çok ağır geliyor sebepsizce hayallere,düşlere dalmak.. Yüksek tonda gülme sesleri geldi kulağıma bir de baktım ki benim bu kadar dalgın, hayalperest olmama gülüyorlarmış...
Bu kadar sessiz olmamın bir sebebi var ama bende bilmiyorum diyemedim.. gerçi desemde yine bir şey farketmeyecekti yine güleceklerdi, gerçi konuşsam da şaşıracak ve şoka gireceklerdi ama en azından bu durumumdan iyidir herhalde gülünecek durumdayken şaşırtmak daha iyii..