Günlerimi ayırt edemez hale gelmiştim. Hepsi aynı yatak odasında başlıyor, aynı salonla devam ediyor ve aynı barın aynı sandalyesinde sona eriyordu. Yakın geçmişte yaşadığım şeylerin acısı ve pişmanlığı her kadehte içimi sızlatıyordu. Bu gece hayatı rutininden çıkardığım sonuç şu ki yüzyılın yalanı içkinin aşkı, kederi ve derdi unutturması. Unutturmuyor, acınızın üstüne tuz basıyor. Siz, canınız acıdıkça geçecek sanıyorsunuz. Ağladığınızda, can çekiştiğinizde, hayatla mücadele verdiğinizde işlerin daha kolaylaşacağını zannediyorsunuz. Acının yorulup gideceğini, bedeninizi ve kalbinizi ebediyen terk edeceğinizi düşünüyorsunuz. Aslında hepsi beyninizin size oynadığı bir oyun, acılar ebedi, dertler kalıcı. Her zaman.
---
Bir haftadan sonra kombinimi değiştirmeye karar vermiştim. Klasik turuncu kıyafetimle beraber barmenlerden, tanımadığım insanlara kadar herkese gösterdiğim sahte gülümsememi de rafa kaldırdım. Sonuçta bara kafa dağıtmak gibi masum bir sebepten gitmiyorum. Orası beni çekiyordu. Hislerimi bastırmak için başvurabildiğim tek ortamdı. Bugün ki felekten geceme eşlik edecek elbisemi özenle seçtim. Siyah, dar. Karanlık, boğucu.
Açık kumral saçlarımı yarı dalgalı yarı düz bir şekilde açık bırakıp, hafif ama koyu renkli bir göz makyajı yapıp mekanıma geldim.
Sandalyem tabii ki boştu. Orası bana aitti, benimle birleşmişti. Gidip barın önünde olan yüksek tabureye oturdum. Benden 4-5 yaş küçük olduğunu tahmin ettiğim barmen gülümseyerek yanıma geldi. Büyük ihtimal üniversite öğrencisiydi, birinci sınıf falan olabilir.
“Tam beş dakika geciktiniz.”
“Beş dakika mı? Hayatımda gerçekten büyük değişiklikler var, farkında mısın?”
Barmen güldü. Haftalardır burda olmama rağmen adını hala bilmiyordum. Oysa dertleşmesek bile itiraz etmeden tüm gece bana hizmet edebiliyordu. Büyük ihtimal bundan para kazandığı için, her neyse. Tam adını sormak için ağzımı açmıştım ki benden önce davranıp vazifesini yapmaya başladı.
“Her zamankinden mi?”
Alkolden daha önemli bir işim vardı. Bir günümün 4-5 saatini bolca alkol ile geçiriyordum zaten, bir saniye daha bekleyebilir. Paslanmış olan insan ilişkilerime hafiften kendimi hatırlatmalıydım. Barmenin sorusunu duymamış gibi yaparak kendi sorumu yönelttim.
“Adın ne?”
“Caner”
Başımı sallayıp gülümsedim. Benimkini sormadı. Belki saygısızlık olacağını düşünmüştü. Sonuçta ben müşteri, o çalışan. Yanlış anlaşılmaktan korkmuş olabilir. Cevabımı aldıktan sonra, Caner’in sorusuna geri döndüm.
“Hayır. Martini istiyorum. İyi çalkalanmış olsun.”
---
Yaklaşık dördüncü kadehimdeyken, yine yaklaşık dört gündür kesişip gülümseştiğimiz çocuğu yan taburede buldum. Başımla selam verdim. İnsanlarla samimiyetimi apartman görevlisi ve Canerle sınırlı tutmak istiyordum. Bir yaşlı, bir genç. Daha fazlasına ihtiyacım yoktu. Parmaklarımla vurarak müziğin melodisine eşlik ettiğim martini kadehimi, çekip tattı. Yüzüne baktım, kaşlarını kaldırıp yamuk bir gülümsemeyle önce içkiye, sonra bana baktı.
“İddialı. Bir sarışın için enteresan. Yani genelde senin ırkını elinde bira veya şarapla görüyorum da”
Elindeki kadehi çekip “Kumral.” Dedim. “Sarışın değil, kumral.” Sonuçta farklı şeyler. Kahverenginin tüm açık tonları saçta sarı demek değildi. Esmer, kızıl, sarışın ve kumral. Biz de farklı bir ana başlık altında toplanmalıyız. Tabii ki bu feminen çıkışım, takıntılı ya da saçımın rengini önemseyişimden değil. Hareketlerinden kendine güvenen ve gecenin sonunu yatakta hayal eden bir arkadaş olduğu belli. Ve benim şu an istediğim şey bu değil. Şu an istediğim şey bir hiçlik. Gereksiz bir samimiyete, komik bir cevaba, kendimi savunmaya ya da gülümsemeye lüzum yoktu.
“Peki, kumral olsun. Benim için sıfatlar pek bir şey ifade etmiyor.” On beş saniye kadar cevap vermedim, o da konuşmadı, ama gitmedi de, yüzüne baktığımda yine o yamuk gülümsemesi ile bana bakıyordu. Gözgöze geldiğimiz anda fırsatı değerlendirip adımı sordu. Derin bir nefes aldım. Şu an bulunmak istediğim en son yer bir tanışma/kaynaşma faslının ortasıydı.
“Melisa”
“Batu”
Merak etmemiştim.
---
Alkol eşliğinde edilen uzun fakat anlamsız bir muhabbet, sorgusuz sualsiz arabaya gidiş, evin girişinde başlayan bir ön sevişme ve şu an aynı yataktayız. Aynı yatağın, sağ tarafındayım. Sağ taraf. Benim yerim değil. Gece hayatı mı? Başlıyor mu? Tek gecelik de en son 19 yaşındayken iyiydim. Acılarımı başka bir tenle bastırmak kalbimi sıkıştırmıştı, kötü bir şey yapmış hissi ruhumda bir boşluk yaratmıştı. Fazla takılmadım, sonuçta evlenecek halimiz yoktu ya... Bu gece tanıştık, bu gece seviştik, bu gece bitecek.
Başımın altındaki yastığı düzeltip, oturduğum yerde doğruldum. Yerdeki çantamı kurcalayıp, bir sigara çıkarıp yaktım. Tüttürmeye başladığımda, Batu’nun bana baktığını fark ettim.
“Ne?”
“Ne yaptın?”
“Sigara yaktım?”
“Hayır. Hayır, onu demiyorum. Bana ne yaptın?”
“Yaşadığın sevişmeyi partnerinden tekrar dinlemek fantezilerin arasında sanırım.”
“Hayır. Her gece farklı kızla yatmam. Yani elimde olsa yaparım ama avlar kolay ağa takılmıyor” Hafifçe güldü ve devam etti. “Tamam bu konuya bir zaafım olabilir, ama bu sefer. Bu sefer farklıydı. Mahvolmuş hissediyorum. Böyle bir acı var. Aşk falan değildir değil mi? Ben aşık olmam çünkü. Bence yani.”
Sigaramı yanımdaki sehpanın üzerindeki küllükte söndürürken bir kahkaha patlattım. Ayağa kalkıp giyinmeye başladım.
“Klasik numaralar, çapkın çocuk. Kelimeleri arka arkaya akıcı bir şekilde dizişin nutkumu tuttu, yalan söylemeyeyim. E tabii, her gün- daha doğrusu av buldukça sevişen ben olsaydım, bende ezberledim. Her gece aynı konuşmayı yapıp etkilemeye çalışmak çerezlerde işe yarayabilir ama ben o dönemimi üç yıl önce atlattım.”
Bir süre ağzında bir şeyler geveledi. Konuşmamı bitirir bitirmez “Ne-hayır-ben” gibi itiraz nidaları çıkardı, daha sonra giyinmeme şaşırmış olacak ki gözlerini kısıp bir süre olanları kavramaya çalıştı. En sonunda dili çözüldü.
“Gidiyor musun?”
“Hı-hı.”
“Nasıl yani? Kalmayacak mısın?”
“Hayır?”
"Nasıl ya?"
İlk olmayı herkes sever. İlk aşk, ilk öpücük, ilk sevişme ve ilk reddediliş. Dördüncüyü yaşadığım- daha doğrusu yaşattığım için mutluydum. Böyle tipler benim gibi birinden arada ders almalı. Mavi gözleri, uzun boyu, geniş omuzları, kasları ya da siyah saçları her kız için mükemmeliyetin temsili olabilir, ama ben erkek ve aşk, erkek ve beğenme; hayat ve aşk, hayat ve beğenme kavramını uzun süre önce kafamda bitirdim.