Güçlü bir soğuk hava dalgası uzun zaman önce Seul'e gelmiş, hâlâ orayı terk etmemişti. Kar taneleri korkak bir şekilde yeryüzüne düşüyor, insanlar da onları izlemenin keyfini çıkarıyordu.
Günler bu şekilde geçmeye devam etti ve yılbaşı gelip çattı. Çoğu kişi dışarıya çıkmanın akıl işi olmadığını düşünse de meydanlarda yapılan yılbaşı süslemeleri fotoğraf çekilmek için inanılmaz güzellikteydi. Ve oralar insanlarla doluydu.
Tamam, aklı başında olmayan insanlarla.
Baekhyun bitirdiği sıcak çikolatasını mutfak tezgahının üzerine koydu ve kedisi Miyav'ın suyunu tazeledi. O sırada aklına güzel bir fikir gelmişti.
Botlarını, kırmızı montunu ve siyah atkısını giydikten sonra sokağa çıktı. Evine yakın olan ve onun çalıştığı kafeye doğru adımladı. Soğuk rüzgar yüzüne öylesine sert vuruyordu ki gözleri yaşarmış, burnu montu gibi kıpkırmızı olmuştu.
Kafenin kapısının önüne geldiğinde duraksadı. O, tüm güzelliğiyle içerideki birkaç müşteriye siparişlerini getiriyordu.
O, Park Chanyeol'dü.
Kahverengi saçları alnına muazzam bir şekilde dağılmış, adım attığı her yerde ışıklar saçıyordu. Büyük gözleri dolu olan masalarda dolandı ve bir eksiğin olmadığını düşünerek kasanın arkasına geçti.
Baekhyun derin bir nefes aldı ve içeri girdi. Chanyeol gelen kişiyi görünce gülümsemiş ve oturduğu yerden kalkmıştı.
Baekhyun titreyen sesini gizlemeye çalışsa da başarılı olamamıştı. "Selam Chanyeol."
"Selam Baek! Üşümüşsün, otur hemen."
Baekhyun bu tatlı ilgi yüzünden gülümsedi ve deli gibi çarpan kalbiyle cam kenarında bir masaya oturdu. Buradan yağan karı kolaylıkla izleyebiliyordu.
Çok geçmeden Chanyeol elinde bir kupa kahve ile Baekhyun'un oturduğu masaya geldi ve karşısındaki sandalyeye oturdu. Geniş bir gülümseme yüzünü kaplamıştı ve resmen 'Baekhyun gel ve beni yala!' diye bağırıyordu.
Baekhyun sapık bakışlarını karşısındakinin yüzünden çekti ve kahveye odaklandı.
Odaklanamadı.
Chanyeol Baekhyun'un kızarmış burnunu baş ve işaret parmakları arasına almış kıkırdıyordu. Bu, Baekhyun'un platonik kalbi için hiç iyi değildi. Hem de hiç.
Baekhyun şakacıktan Chanyeol'ün eline vurunca Chanyeol elini geri çekti ve çenesinin altına koydu. "Beni görmek için geldin değil mi?"
Evet.
"Hayır!" Baekhyun diğerinin yalandan somurtan yüzünü görünce kıkırdadı. "Dışarıda işim vardı. Ben de bir uğrayayım dedim."
Görünüşüne göre Chanyeol bu yalana inanmışa benziyordu. Daha fazla üstelemedi ve masanın ortasında duran kupayı Baekhyun'a doğru itti. "Soğumadan iç haydi!"
Baekhyun ses çıkartmamaya çalışarak kahvesini içiyordu. Biliyordu ki, Park Chanyeol yemek yerken veya bir şeyler içerken ses çıkaran insanlardan nefret ederdi.
"Bu akşam ne yapacaksın?" Chanyeol'den gelen ani soruyla Baekhyun donakaldı. Hiçbir şey dese çok mu hevesli görünürdü? Veya işim var dese onu kırar mıydı?
"Miyav ile beraber takılacağız."
Bu sanırım en güzel cevaptı.
Chanyeol güldü ve kollarını birleştirdi. "O zaman ben de Majesteleri Miyav ile tanışmak isterim."
Baekhyun dışarıdan kahkaha atsa da içinde fırtınalar kopuyordu.
Resmen Park Chanyeol onun evine gelecekti! Hem de akşam!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
santa is coming for us//chanbaek oneshot
Short StorySanta, iflah olmaz platonik Baekhyun'u bu yılbaşında Chanyeol'a kavuşturmakta kararlıydı.