💎

886 54 25
                                    

Öncelikle hepinize merhaba!🍓🐰
Bu hayran kurgu benim ilk denemem olduğu için özenle çalışacağım🍓


  Sağ eliyle sıkıca kavradığı valizinin kulpunu sürüyerek çıkışa doğru yürüyordu, 20li yaşlarının başında görünen genç çocuk. Henüz kapıya varmış sayılmazdı ama şimdiden dışarıdaki  kasım ayının soğuklarını hissetmiş, vücudu güçlü bir ürpertiyle titremişti. Önünü açık bıraktığı kalın montunun fermuarını kapatmak için bir adım daha atıp durdu. Fermuarını kapatmaya çalıştığında içinde hafif bir sıkıntı belirmişti. Başını sağa sola sallayıp Fermuarı boğazına kadar çekti. "Şimdi daha iyi." Diye söylendi kendi kendine. O an en yakın arkadaşından tekrar haber bilmesi gerektiğini kavrayarak elini cebine attı ve son model telefonunu çıkartarak tuşlara bastı. Kulağına götürdüğünde üçüncü çalıştan sonra karşı taraf telefonu açmıştı.

  "Alo?" Dedi genç çocuk. Sesi güçlü fakat bir o kadar da kısıktı. "Hmm?" Diye mırıltıyla yanıtlamıştı karşı taraf. Daha bir kaç saat önce konuştukları için selamlaşmaya ve ya hal hatır sormaya ihtiyaç duymamışlardı. "Namjoon seni tam olarak nerede beklemem lazım ?" Diye sordu çocuk fazla uzatmadan.

  Erkeksi ses kulaklarını doldurdu. "Neredesin?"

  "Uçaktan yeni indim havalimanı çıkışına  doğru yürüyorum." Dedi çabucak genç.

  Diğer taraf sıkıntıyla nefes aldı. Nefesini tekrar telefona üflediğinde ses genci irkiltmişti. "Bak Jungkook şu an orada olamadığım için üzgünüm. Geliş saatini bir saat sonraya hesaplamıştım. Şimdi yeni bir operasyon için burada hazırlıklar başlatılıyor bu yüzden işten çıkamadım." Dedi mahcup bir sesle. Ardından derinden nefes alarak devam etti. "Seni kendim karşılayamadığım için çok üzgünüm ama evin konumunu sana atacağım. Yedek anahtarı akşam olduğu için her ihtimale karşı, posta kutusunun içine bırakmıştım." sonlara doğru hafifce kıkırdamıştı.

  Yanaklarını şişirip geri boşaltarak cevapladı Jungkook. "Anladım sorun değil. Akşam görüşürüz. Sana kolay gelsin." Deyip gülümsedi. Her ne kadar arkadaşı telefonun karşı tarafından göremese de. Namjoon da "Görüşürüz." Deyip telefonu kapattı.

  Telefonu  tekrar montunun cebine yerleştirerek arkasında tuttuğu valizinin kulpunu tekrar sağ eliyle kavrayarak iterek açılan şişe kapılı çıkışa doğru yürüdü. Ülkesine dönmenin ve özgürlüğün sevinci damarlarına enerji aktarıyordu gencin.

  Kapıya geldiğinde sol eliyle hiç zorlanmadan kalın kapıyı iterek kendini dışarıya, soğuğun kucağına atmıştı. Akşam yedi-sekiz sularıydı ve sonbahar mevsiminde oldukları için hava çabuk  kararmaya yüz tutmuştu.

  Güçlü rüzgar çikolata kahvesi saçlarının arasında dolaşıp keşif yaparken Jungkook gözüyle etrafı tarıyor taksilerin olduğu tarafı görmeye çalışıyordu. Valizini biraz daha sürükleyip, iri adımlarla öne çıktığında artık her taraf görüş alanına girmişti. Sol köşesinde duran taksi zincirine doğru yürürken içindeki sıkıntı halen devam etmekteydi.  Kaldırımda duran arabaların yanıyla taksilerin olduğu yöne doğru yürüdüğünde arkasında bıraktığı bir arabadan kapının açılma ve kapanma sesi gelmişti. Geriye bakma gereği duymadan, yönüne devam ederken, aniden boynunda hissettiği soğuk metalle  kaskatı kesildi. Kalbinin atma ritimleri o kadar fazla artmıştı ki, Jungkook o an  mide bulantısından ve kalbinin aşırı atışından düşüp bayılacağını sanmıştı.

  Birincisi dalgınken irkilmişti. İkincisi boynundaki silah onu hiç yaşamadığı kadar büyük bir korkuya sürüklüyordu.

  "Kıpırdarsan ve ses çıkartırsan hiç düşünmeden seni gebertirim." Dedi arkasındaki tok bir ses. Elini Jungkookun sol koluna yerleştirip sıkıca kavradı. Çocuk titremişti. Arkasındaki adam silahın namlusunu boynuna daha sıkı bastırıp, iyice hiss etmesini sağladı. Jungkook gözleriyle etraftan yardım dilenirken karanlık onun korkusundan zevk alırmışcasına, gittikce daha da koyulaşıyordu.

  "Şimdi benimle geliyorsun." Dedi sert erkek sesi. Bu ses gencin midesini daha fazla harap etmiş, kalp atışlarını ola bildiğince daha fazla yükseğe çıkartmışdı. "Yanlış bir hareketinde tetiği çekerim haberin olsun." Dişlerini sıkarak konuştuğu belliydi.

  Jungkook elinde sıkıca kavradığı kulpu bırakıp arkaya döndü ve bu seferde namlu boğazıyla aynı hizada duruyordu. Kalbi daha da derinlerine gömülüp, tüm organlarını harap edercesine atıyordu.

  Karşısında duran adam 30'lu yaşlarının sonunda, yüksek boylu iri yapılı ve tipine bakılırsa avrupalı olduğu belliydi. Kore aksanındansa hiç bir şey belli olmuyordu oysaki.

  Silahı biraz daha yukarıya kaldırarak gencin alın bölgesine getirdi. Arada sadece bir kaç sm mesafe bırakmıştı. Jungkook zorlukla yutkundu. Adamın yüzüne yerleştirdiği ürkütücü sırıtış onu daha çok endişeye sürüklemişti.

  Fakat düşündüğü tek şey vardı. Beyninin ona gösterdiği dövüş taktiğine dayanarak derince nefes aldı. Nefesini bırakmadan hızlı bir şekilde, sol eliyle silahı tutan adamın elini kavrayarak büktü ve silahın namlusunu yukarıya tutarak kendisine taraf açlıacak herhangi bir ateşden kendisini korudu. İri yapılı adam çabuk davranacağım derken kendisini Jungkookun baldırına attığı ağır tekmeyle, yerde diz çökerken bulmuştu. Daha sonra yere kıvrıldığında, Jungkook bir kaç tekmeyi de adama doğru yönlendirerek, elindeki silahın kaldırım kenarındaki bir arabanın altına doğru yuvarlanmasına sebep olmuştu. Karnına iki tekme daha atıp hızla aksi yöne doğru koşmaya başladı. Bu adamların sayıca  ne kadar  fazla olduklarını düşünememişti bile. 

  Öyle ki, taksilerin olduğu zincire çok az kalmışken aniden karşısına formalı iki adamın çıkmasıyla olduğu yerde dona kaldı. İkisi de Koreli olan bu adamların yüzlerindeki sertlik az öncekine kıyasda daha daha fazlaydı. Gözlerinde ani bir duygu belirtisi olmayan bu adamlar Jungkooka doğru yürüdüğünde çocuk hızla etrafına bakmıştı. Sol tarafında yol boyunca uzanan havalimanının binası, sağ tarafındaysa geçilecek yer bırakmayacak şekilde park edilen arabalar yer almaktaydı.

  Beyni vücuduna komut vermişcesine sağa doğru atılıp, sağ eliyle mercedes markalı arabanın kapotundan destek alarak üzerine atladı. Adamlar şaşırmış halde ona doğru koşarken kendini hızla yola doğru atıp, taksilerin olduğu tarafa doğru koşmaya başladı. Ne kadar bağırmayı düşünse de bunu erkeklik gururuna sığdıramayıp denememişti. Artık geceyi esir alan karanlıkta hızla koşarken bir kaç kez tökezlemiş düşmekle karşı karşıya gelmişti. Ama sonunda toparlanıp hemen arkaya bakmış, daha da yaklaşan adamlardan haberdar olarak, bacaklarına iki kat daha fazla yüklenip koşmaya devam etmişti.

  Taksilerin olduğu yere ulaşınca hemen ilk durak halindeki taksiye yaklaşmış panikle kapalı olan kapısını açmaya zorlamıştı. Tanrı aşkına bu lanet adamlar ondan ne isteye bilirlerdi ki?

  Karanlıkta içi görünmeyen arabada şöför olmadığını çok geç fark etmişti genç ve bu da dolayısıyla biraz zaman kaybetmesine sebep olmuştu. Adrenalinin verdiği sıcaklıktan başı ve kulakları sanki alev almış yanıyordu gencin. Hızla başını sağ tarafa doğru çevirip diğer taksilerin olduğu tarafa doğru baktı. Başının üstünde yanan ampülle tam yürüyecekken boynununda hissettiği acı sızıyla tüm vücudu boşalmış, bacakları titreyerek dizlerinin üstüne, yere çökmüştü. Asvaltın dizlerinde bıraktığı acı sızı bile boynundakinin gücüne asla yetemezdi. Gözleri yavaş yavaş kararırken kalbi daha da hızlanmış, daha sonrasındaysa Jungkook kendini uçsuz bucaksız karanlığın içine bırakmıştı.

   

 

 

OPIUM|Save Me [Myg+Jjk]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin