Dördüncü Tutam

121 16 2
                                    


Görsel: Alexey İlkeroviç Yıldırım

Alexey

Oturduğum yerde dikleşip bakışlarımı karşımda oturan çocuğa diktim.

Toplum içerisinde görünmemek için öylesine çaba harcıyordu ki; onu yakından incelemek için hiç fırsatım olmamıştı.

Açık kahverengi (belki biraz sarıya kaçan), kahkülleri uzun saçları en fazla 7 yaşındaki bir çocuğun kullanacağı bir kesime sahipti. Tas tıraşıydı.

Göz kontağı kurmadığı için zorlukla gördüğüm; kısık, yeşil gözleri tıpkı benimki gibi soluk beyaz teninde iki zümrüt tanesi gibi parlıyordu. Biçimli bir burnu; çıkık elmacık kemikleri ve dolgun dudakları ve köşeli bir çenesi vardı.

Güzeldi.

Bir erkeğe güzel sıfatını yakıştırmak ne kadar doğruydu bilmiyordum fakat o güzeldi.

Onu bu kadar incelemem rahatsız etmişti. Yerinde huzursuzca kıpırdanıp elindeki süt bardağına daha da yapıştı.

Geldiğimizden beri ağzından çıkan tek cümle; garson geldiğinde söylediği "Süt." tü. "Ballı sıcak süt istiyorum."

Deri, siyah eldivenle sarılmış elleri, bardağı öylesine sıkmıştı ki; bir an bardağın kırılıp, cam parçalarının eline batmasından endişelendim.

Neden bu kadar ürkekti? Onu böylesine korkutan neydi?

Konuşmayı onun başlatmayacağına emin olup " Ee söyle bakalım," dedim oturduğum yerde tekrar kaykılırken. "Nasıl gidiyor?"

Bir süre beni süzdü. Gözleri saçlarımda takılı kalırken, bakışlarındaki özlem duygusunu neredeyse içimde hissettim. Ona birini hatırlatıyor olmalıydım. Kendini toparladıktan sonra, kısık bir sesle "İyi." Dedi.

Araya sessizlik girince alayla güldüm ve "Bilirsin, insanlar sana nasıl olduğunu sorduklarında, nezaketen sen de onlara nasıl olduklarını sorarsın." Diye mırıldandım.

Duyduğu halde duymamış gibi yaptı. Ve ondan beklemediğim bir atakla "Rus musun, r harfini çok bastırıyorsun." Dedi.

Adım da zaten Alexey ama sen bilirsin tabii.

"Melezim." Diye cevapladım. "Annem Rus."

Rus idi.

Detayları bilmesine gerek yoktu.

Bir kez daha beni süzdü. Tavırlarımdaki bir şey onu tetiklemiş olacak ki, "Kusura bakma." Dedi zorlukla duyduğum bir ses tonuyla. "İnsanlarla iletişime geçme konusunda yeterli pratiğim yok."

İnsanlarla iletişime geçmeden mi onları öldürüyorsun?

Bir kez daha kendime aptal diye kızıp onun bir katil olduğundan henüz emin olmadığımı hatırlattım. Henüz.

"Önemli değil." Derken elimi sağa sola sallıyordum. "Bu aşabileceğin bir şey neyse ki." Aklıma gelen fikirle gülümsedim. "Hatta bu gece ilk pratiğini yapabilirsin."

Meraklı gözlerle bana baktı. "Nasıl?"

"Bu gece alt dönemdeki Aleyna'nın evinde bir parti var. Beraber gidebiliriz."

Seni yakınımda tutmadıkça ne olduğunu asla bilemeyeceğim.

Önce heveslendiğini gördüm fakat sonra suçlulukla gözlerini aşağı indirdi. "Yapamam."

"Neden?"

"Çünkü... Çünkü insanlar tehlikeli. Onlarla fazla iç içe olmak da öyle."

Bu da neydi şimdi?

Sosyal fobisi olan bir katil mi?

O bir katil değil, henüz.

"Bazen tehlikeyi göze almadan, güzel şeylere erişemezsin Emir."

İsmini söylememle gözlerini kaldırıp bana baktı. Gözlerinde yine o özlemi gördüm.

Cevabını umursamadan, masanın üstündeki peçetelikten bir peçete kapıp arka cebimden çıkardığım tükenmez kalemle Aleyna'nın ev adresini yazdım.

Peçeteyi masanın onun tarafında kalan kısmına bırakırken "Yine de ben adresi vereyim, belki sonra fikrini değiştirirsin." Dedim. Göz ucuyla kol saatime baktığımda bir sonraki dersime on dakika kaldığını görünce, cebimden bir miktar para çıkarıp masanın üzerine bıraktım.

"Benim gitmem gerek, Mitoloji dersim var." Dedim ayaklanırken. Dönüp son bir kez ona bakarken "Akşam görüşürüz, belki?" Diye sordum. Tepki vermediğini görünce kapıya yöneldim ve kafeden çıkıp soğuk havayı içime çektim.

İçim donarken düşündüğüm ilk şey; az önce bir katille aynı masada oturma ihtimalim olmalıydı, fakat değildi.

Gözlerini düşünüyordum.

Onu aradığını öğrenmek için, günlerce Emir'i takip etmeme sebep olan Paflagonya Heykelleri'nin çantamda durduğunu unutmuştum bile.

kısa olduğu için lütfen bana küfretmeyin, devam edecek...

Kırık Saç Uçlarında Sallanan Bedenler (Boy x Boy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin