Tanışmalarının ardından Oh Sehun bana baktı. Gözlerimi devirdim.
"Gelmek istemiyorum." Bıkkınca nefes alıp verdi.
"Hasta olursan sana bakmam. Şimdi arabaya." Omuz silktim. Kyungsoo'ya baktım.
"Hasta olursam bana bakar mısın ?" Sustu. Sehun arabaya gitmem konusunda ısrar etti.
"Hayır. Kyungsoo hasta olursam bana bakacağına dair söz vermeden gitmiycem." Onun kalbini tekrar kazanmalıydım. Bana ait olan kalbini.
"Jongin ! İnatlaşma. Çocuk gibisin." Omuz silktim. Kyungsoo derin bir nefes alıp verdi.
"Söz veriyorum. Şimdi git. Hasta olucaksın." Gülümsedim. Sonra Sehun beni sürükledi.
Bu adam benden uzun olmak zorunda mı ? Eve geldiğimizde sıcak su almak için odama gönderildim.
Her zaman olduğu gibi soğuk su ile duş alıp çıktım. İki gün sonra hasta olmuştum. Bir hafta boyunca Soo'ya hasret yattım. Minseok'un babaanne tarifleri yerine Kyungsoo'ya ihtiyacım vardı.
Israrlarım üzerine iyileşmeden bir önceki gün Sehun Onu ikna etmişti. Bugün geliyordu. Bende salonda uzanıyordum. Hasta olmasam dans ederdim. Yıllar sonra tekrar.
"Ben demiştim." Onun sesini duydum. Ardından koltuğun etrafından dolaştı ve boşluğa oturdu.
Omuz silktim. Bir saat boyunca benimle ilgilendi. Sonrasında ayağa kalktım. Battayemin ucundan tuttum ve merdivenlere ilerledim.
Halsiz olduğum için yavaştım. Merdivenleri çıkınca karşıma çıkan ilk odaya girdim. Burası Dans odamdı. Sıfır eşya. Kaygan parke zemin. Sıcacık. Ve geçen gün burada uyuduğum için burada kalan yastığım.
Yastığın önüne çöktüm. Kyungsoo peşimden geldi. Uzun ısrarlar sonucu onu ikna ettim.
İnatçı keçiydi gerçekten. Sehun'un dediği kadar çocuktu. Çocuk Adam. Peşinden odaya girdim. Bir çocuk gibi anime izlemek istiyordu. Benimle...
İkimizde yerlerimizi aldık. Telefonu ben tutuyordum. Kulaklık takıyorduk. Üzerimizi örtmüştük ve ben onun bacak arasından uzanıyordum.
Sırtımı göğsüne yaslamak, kalp atışlarını duymak, özlediğim şeylerdi bunlar... Huzur gibi... Sevilmek gibi...
Animeyi başlattım. Gülerek izliyorduk. Ciddi bir yerde Kai çenesini başıma yasladı. Ona baktım. Gülümsedi. Gülümsedim ve önüme döndüm.
Böyle yapmamalı, kalbimi tekrar çalmamalıydı. Zaten ona ait olan kalbimi...
"Hâlâ aynı şekilde kokuyorsun. Ve iki ayrı kokuyu vücunda barındırıyorsun." Saçlarımı öptü. Kıpırdandım.
İkimiz de dikkatimizi animeye verdik. Pür dikkat onu izlememize rağmen o pozisyonda uyuyakaldık.
Uyandığımda anime izlerken uyuyakaldığımızı fark ettim. Kafamı Soo'nun saçlarına gömdüm ve vişneli kokusınu içime çektim.
Yıllar sonra özlediğim bu kokuyu tekrar içime çekebiliyordum. Çok güzeldi. Her fırsatta mutlaka kokusunu içime çekmeye yemin ettim.
Kafamı boynuna gömdüm. Vanilyalı kokuyu içime çektim ve huylandığını bildiğim o noktaya bir öpücük kondurdum.
Kirpikleri titreşirken gözlerini açtı. Bana baktı ve gülümsedi. Ona doğru başımı eğmiştim ve kendimi tutamadan dudaklarını öptüm.
Fransız öpücüğünün ardından bir tokat bekliyordum. Dudaklarımı çekmeye çalıştım ancak Kyungsoo beni öpmeyi bırakmadı bende onu öpmeye devam ettim.
Nefessiz kaldığımızda durduk. Dudaklarımızı ayırmamıştık. Burnumuzdan nefes almaya devam ettik. Ve ardından öpüşmeye devam ettik.
Kapı tıklatıldığında ayrıldık. Gözlerimi açtım. Onun gözlerinin derinliklerinde kaybolmak üzereydim ki kafamı itti ve doğruldu.
Elini uzattığında kendim kalktım. Kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtım.
"Sonunda uyanmışsınız." Diyen Jongdae içeri girdi. Ne zaman gelmişti bu ?
"Merhaba ben Jongdae ?" Kyungsoo'ya karşı temkinliydi. Yanlarına gittim.
"Bu arkadaşım Jongdae. Jongdae bu da, o. Do Kyungsoo." Jongdae şaşkınlıkla gözlerini büyüttü.
"Sen Jongin'in sekiz yıllık aşk acısı mısın ?" Kyungsoo kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı ve masumca bana baktı.
Gözlerimi kapadım. O da başıyla onayladı. Jongdae hızlıca ona sarıldı. Bunu beklemiyordum.
Akşam yemeği sırasında Jongdae ve Joonmyeon ile tanışıp kaynaştı. Onu elde etmiş miydim ?
"Ben artık gitmeliyim. Hem sen artık iyileştin de. Güle güle." Oturduğu koltuktan kalktı. Öksürdüm.
"Numara yapma!" Dedi ve ceketini giydi. Ayağa kalktım.
"Görüşürüz demeyecek misin ?" Diye sordum.
Sorusu üzerine bir cevap vermeliydim. Korna sesini duyduğumda kapıyı açtım. Kai bana bakıyordu.
"Arkadaşım. Min Yoongi. Onu daha fazla bekletmemeliyim." Dişlerinin arasından sorusunu yineledi.
Umursamazca kapıdan çıktım ve arabaya doğru yürüdüm.
"Bana dön. Yüzüme bak." Ona dönmedim. Ama dönmemi istiyordu. Ona baktım.
"GÖRÜŞÜRÜZ DEMEYECEK MİSİN !?" Bağırdı. Kalbim parçalanırken cevap verdim. Tekrar görüşeceğimizi bile bile.
"Hayır. Demeyeceğim." Umudunu kaybetmiş yüz ifadesi beni paramparça bir hâle getirmişti.
Yorgun bir şekilde diz çöktüğünü biiliyordum. Ardından bana bakarark bir başka soru sordu. Fısıldayan sesi ağlamaklıydı.
"İkimiz de yeterince kırılmadık mı sence ?"
Sustum. Verecek bir cevabım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diğer Yarım || KaiSoo
Fanfiction("Snow falls like the tears ı cried since you're gone. Will winter ever end ?" "Kar sen gittiğinden beri gözyaşlarım gibi düşüyor. Kış sona erecek mi ?") İki adam vardı. Birinin kalbi kış kadar soğuktu. Buz tutmuştu. Diğerinin gülüşü yaz kadar sıcak...