İki ayrı kalp vardı. Birisi hayatın yalnızlığında alev alev kavrulan, diğeri dünyayı ateşe vurup elinde oynatandı.
Tesadüfler peşlerini bırakmadı ve ani kararlarla yolları kesişti.
Her gün adım adım aşka yürüseler de onlar farkına varmadı.
Ve imkansız denilecek bir aşk ortaya çıktı.
Ateş ve Alev'in yakıcı soluklarıydı aşkları.
“Hoş geldiniz, ne alırdınız?”
Ateş başını kaldırıp alev alev yanan gözlere baktı. Eritilmiş çikolata misali koyu kahve gözler, yeşil gözlere kenetlenmişti.
“Seni alsam nasıl olur?”
Kız kaşlarını çattı. Burada yeni olduğu belli oluyordu.
“Maalesef, hıyarlara insan veremiyoruz. Yoğurta ne dersiniz?”
Ateş büyük bir kahkaha attı. Etrafta ki gözler ona dönmüş hem görsel bir şöleni izliyorlardı hem de merakla bakıyorlardı.
“Ne tatlısın sen öyle.” Dedi kahkahasının ardından.
“Sizin için aynı şeyi söylemek isterdim ama…” Ateş kaşlarını kaldırdı.
“Eee, dur ben devamını getireyim. İsterdin ama bu yakışıklılığa diyecek söz bulamıyorsun değil mi? ben değerli bir varlığım nede olsa.” Kız keyifle gülümsedi.
“Haklısınız.” Ateş'in gülümsemesi genişledi.
“Nede olsa odunlar azaldı, el üstünde tutulmalısınız.”