Ateş mini tahta tabureden kalkıp dışarı ilerledi. Adımları her ne kadar içeride kalmak istese de mecburi olarak kendini dışarı atma girişiminde bulunuyordu.
“Neden?”
“Oğlum nedeni mi var? Yağmur ile Çınar geldi. Kardeşlerini de mi görmeyeceksin?”
“Anne, çok işim var. Sonra görüşürüz.” Dedi Ateş komple telefonunu kapattı. Küçük kapıdan başını eğerek geçti. İri cüssesi küçücük kapıya sığmıyordu. Bir kahkaha dalgası lokanta da yankılanınca Ateş koyu yeşile bezenmiş gözlerini cam kenarında ki masaya çevirdi. Kro tipli birkaç salak gök gürültüsüne benzer bir ses çıkartıyordu. yavaş olmasına özen gösterdi adımlarla tahta masaya oturdu. Alev'in gözlerinde ki merak keyfini yerine getirmişti. Koyu kahve gözler her şeyi öğrenmek istiyordu sanki.
“Ali babaaa!” diye bağırdı Ateş. Ali baba elinde ki babadan kalma saati cebine koyarak hızlı adımlarla yanlarına geldi.
“Ha, ne yiyeceğsunuz?”
“Şöyle güzel, taze balıkların var mı babam?”
“Uyy, olmamii!! Fadime anan hamsili ekmek yapiyo da, ister misunuz?”
Ateş sonunda Alev'in varlığını hissetmiş gibi sıkılmış kıza döndü.
“Ne istersin?”
“Ben çoktan siparişimi verdim.”
Ateş'in gözlerinden bir anlık şaşkınlık duygusu geçti. Ne ara vermişti siparişi?
“Neymiş o?” dedi meraklı bir çocuk gibi.
“Ali babam bana güzel bir levrek hazırlıyor.”
“Oh valla ya, bana ne yiyeceğim soran yok.”
“Ne yiyecen uşağum?”
“De hele Fadime anama bana şu meşhur hamsi kuşundan yapıversin. Hamsili ekmeğimde unutmasın haaa.”
“He hemen söyleyrum.”
Ali baba uzaklaştıktan Ateş öne doğru eğilip Alev'e biraz daha yaklaştı. Dışarıdan gelen hafif esinti Alev'in koksunu ona taşıyor ve Ateş'in karşısında ki güzelliği daha çok arzulamasına neden oluyordu. Alev gözlerini Ateş'e çevirince hafiften gülümsedi. Gamzeleri yanaklarında ki yerini alırken Ateş'in daha yeni fark ettiği çilleri de kendini belli ediyordu. Daha fark etmediği neleri vardı acaba?
Alev içinde ki nedensiz mutluluğu dışarı saçmak için fırsat kolluyordu. Tabii şu anda Ateş'in derin gözlerinde dalıp gitmiş yüzünde ki aptal sırıtışla hem Ateş'e yeni küfürler uyduruyor hem de onun yanında olmanın sevincini yaşıyordu. Gece koyusu siyah saçlarıyla uyumlu olan orman yeşili gözleri ve yüzünü hafifçe çevreleyen sakallarıyla şu an için dünyada ki en yakışıklı erkekti. Cana yakınlığı ve laf yetiştirme çabaları Alev'in kalbini çoktan fethetmişti. Memnuniyetle kıvrılmış dudaklarında oyalandı bir süre. Sanki tüm kelimeler anlamını yitirmişti onun yanında. Konuşmak içinden gelmiyordu. Oturup saatlerce onu izleyebilirdi. Her hareketini hafızasına kazımak her mimiğini yakalamak istiyordu. Derin bir iç çekti. Uzun zamandır bir sevgilisi olmamıştı. Bir erkekle dışarı çıkmayalı ne kadar olmuş sahi?
“Ne kadar daha beni izleyeceksin?”
Alev ani gelen bu ses karşısında afalladı. Masalımsı ama sert olan sesi çok seviyordu.
“Seni izlemek mi? hah! Kendini beğenmiş.”
“Evet, şu güzel, narin gözlerimde boğuldun sandım bir an.”
Alev abartı bir şekilde gözlerini devirip başını öne eğdi.
“Gözlerin narin ve güzel mi? fıldır fıldır maşallah!” Alev bunu söylediği için bir an pişman oldu. Ona neydi bu güzelim gözlerden?