Bir kış gecesi, rahatlatıcı bir yağmur sesi ve yanaklarından yavaş yavaş akan göz yaşları. Üzüntü dolu bir konuşma isteği vardı içimde. Oysa konuşacak kimsenin olmaması canımı çok sıkıyordu. Dertlerim içimde birikmiş, bir türlü dışarı çıkamıyordu. Daha on yaşındaydım. Bu kadar üzüntüyü bünyem kaldıracak gibi değildi. Arabanın içerisindeydik. Biz; yani annem ve ben. Babamın eksikliği kalbimi sızlatıyor, ağlamamın nedeni oluyordu. Artık o yoktu. Bunun farkına varmalıydım.
Babam ölmüştü. Ruhu çoktan bulutlara yükselmiş, bedeni ise bir tutam toprağın arasına sıkışmıştı. Kalbimden bir parça koparılmış gibi hissediyordum. Hani her kızın ilk aşkı babasıdır ya benimde öyleydi. Babam benim sevgimin en büyüğüydü. Annemle birlikte İstanbul gibi bir şehirde yanlız başımıza kalmak çok zor olacaktı. Bizse Bursa'da yaşayan dedemin yanına gitmeye karar verdik. Bütün geçmişimizi İstanbul'da bırakmış, yeni bir sayfa açma işini Bursa'da yapacaktık. Uzun ve üzüntü dolu bir yolculuğun ardından dedemin karanlık ve terkedilmişe benzeyen köyüne geldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitkilerin Doktoru
Historia CortaBabası öldükten sonra annesi ile dedesinin yanına yerleşen küçük bir kız...