Evet en sevdiğim şarkının ismi ile kitap yazıyorum çünkü yaratıcı olmak... Gaza gelip ikinci kitabımı da yazıyorum hadi hayırlısı diyerekten... Umarım beğenirsiniz. Medyadaki Jaebum!
Jaebum, okul kapısının önünde durmuş, kardeşini bekliyordu. Okuldan sonra onunla beraber dans grubu ile bir şeyler yapacaklardı. Tabi Yugyeom ablasından izin alabilirse.
Jaebum liseyi bitirmiş, bir kafede çalışarak para biriktiriyordu. Aslında ne için para biriktiriyordu bir fikri yoktu ama kenarda parasının durması onu güvende hissettiriyordu. Zor bir durumda kaldıkları zaman o para onları her şeyden kurtarabilirmiş gibi hissediyordu. Annesi ve babası bir eğlence şirketinde çalışıyordu. Bir de kendisinden 2 yaş küçük olan bir kardeşi vardı, Jinyoung.
"Jaebum!" diye bağıran kardeşime döndüm. Jinyoung deli gibi adımı bağırıp koşuyordu, sanırım sınavdan yüksek almıştı. Yanıma yaklaştığı zaman derin bir şekilde nefes alıp "Ne var gerizekalı?" diye sordum. Birden çok ayıp bir şey söylemişim gibi bakıp, "Kardeşe öyle şeyler denir mi hiç hyung?" diyerek aegyo yaptı. Gerçekten, bugün sınanıyor olmalıydım. Önce annem ve sonrasında da Jinyoung.
Evden çıkmam çok zor olmuştu. Annem sürekli sırtıma havlu alıp almadığımı soruyor, almadıysam evden çıkarmamakla tehdit ediyordu beni. Ondan kurtulup okulun önüne zor gelebilmiştim.
"Matematik sınavından kaç aldım tahmin et! 7! Çok iyi değil mi?" diye gülümseyerek bana baktı. Onunla dalga geçmek bana iyi gelecekti, 10 üzerinden puan alıyorlardı, puanı gayet iyiydi fakat ben onu övmek yerine onun zekasıyla dalga geçmeyi tercih ettim. "100 üzerinden mi? Seni anneme söyleyeceğim." diyerek güldüm, o da gülüp koluma vurmaya çalıştı.
Biz böyle kendimizle şakalaşıyorken, birisi Jinyoung'un adını seslendi. İkimizde dönüp sesin geldiği yere baktık. Sanırım Jinyoung'ın alt sınıflarından bir kızdı, küçük duruyordu. Birbirleriyle ne alakası olabilir diye düşünürken, Jinyoung konuşmaya başladı, "Ah, Yujin! Teşekkür ederim. Senin sayende güzel bir not alabildim!", açıkçası biraz şaşırmıştım. Demek Jinyoung birisinden matematik dersi almıştı. O böyle şeyleri asla kabul etmezdi, kendi zekasının yeterli olduğunu düşünürdü. Adını az önce öğrendiğim kız da gülümseyerek konuştu, "Ben de seni tebrik edecektim, önemli değil; istediğin zaman çalıştırırım.", konuşması boyunca yüzündeki gülümseme silinmemişti ve gülümsemesi çok güzel gözüküyordu. Sonra bir anda yüzündeki gülümseme silindi ve oyuncu bir ifade yerleşti. "Tabi sende beni Fiziğe çalıştırırsan, matematiğinin çok iyi olmamasına rağmen Fizik dersinde nasıl bu kadar iyisin anlamıyorum." diye kendince düşünüyormuş gibi bir ifadeye büründü. Davranışları hoşuma gitmişti. Tatlıydı, yüzünde çok ısırılası bir ifade vardı. Ben bunları düşünürken, Jinyoung'ın kahkası yüzünden düşüncelerimden ayrıldım, sonra buna Jinyoung'ın sesi eklendi. "Ben de bilmiyorum, özel bir yetenek sanırım, Einstein gibi düşün! Eğer müsaitsen yarın seni çalıştırırım, ertesi gün sınav var ve benim başka müsait bir günüm yok." diyerek konuşmaya devam etti.
Yakşalık on dakikadır orada ben yokmuşum gibi konuşuyorlardı ve bu beni sinirlendiriyordu. Genellikle bulunduğumuz ortamda dikkat çeken kişi ben olurdum ve kızın bir kez bile bana bakmıyor oluşu kendime olan güvenimi kırıyordu. Neden basit bir kızın üzerimdeki etkisi böyle olurdu ki? Onuncu dakikadan sonra çok dikkat etmiyordum artık konuşmalarına. Sonrasında sıkılmışlığın verdiği hissiyatla Jinyoung'ı dürttüm. "Küçük kardeşim, gitmemiz gerekiyor." diye ekledim ve sonrasında Jinyoung'ın ağzından beni sinirlendirecek şeyler çıktı. Şu velet!
"Yujin! Aklımdan çıkmış, sizi tanıştırmalıydım. Bu hyungum Jaebum." dedi. Bu benim aralarında yaşadıkları konuşma boyunca umursanmayışımı kanıtlardı değil mi? Sesime biraz sinir ve biraz da alaycılık ekleyerek Yujin denen kıza döndüm, "Selam! Seninle tanışmak çok güzel ama izin verirsen şimdi gitmemiz gerekiyor!" diyerek Jinyoung'ın omzundan çekiştirdim, hayvan herif, bir adım bile kıpırdamadı. Yüzünde ne olduğunu anlamamış bir ifade ile bana bakıyordu, sonra ortamdaki gerginliği dağıtması gerektiğini fark edip, "Yujin, yarın okuldan sonra görüşürüz. Hyungum bugünlerde biraz hızlı duygu değişimleri yaşıyor, kusura bakma." diyerek güldü. Yujin'de kızarmış yüzündeki şaşkınlığı attı ve ona gülümseyip, "Sorun değil Jinyoung. Yarın görüşürüz." diyerek el salladı ve yanımızdan uzaklaştı. Şu eteğini biraz daha aşağıya indirseydi her şeyin daha güzel olabileceğine inanıyordum.
Jinyoung bana dönerek karnımı dirsekledi. "Aptal mısın hyung? Neyseki Yujin çok umursamadı, yoksa kızın yüzüne bakamazdım sınıfta." demesiyle gülümsedim. Demek ki Jinyoung'la aynı yaştaydı. "Ne gülüyorsun şimdi hyung?" dedi. Kafamı bir şey yok anlamında salladım ve az önce aramızdan ayrılan kıza baktım, küçücük bedeni yolun başına yaklaştığı için daha da küçülmüştü. Ellerindeki kitapları zor taşıyordu. Çantasında da baya bir yük var gibiydi. Jinyoung'ın dürtmesiyle yürümeye başladık. Bugün Dünya Dürtüşme Günü olabilirdi. Annem beni dürtüyordu, ben Jinyoung'ı, Jinyoung beni.
Müzik dükkanının önünde durduk. Youngjae burada çalışıyordu. Onu da alıp Mark'ın garajına gidip biraz alıştırma yapacaktık. Yugyeom da ablasından izin alabilmişti. Aslında gelmemesi daha iyi olurdu, anlattığına göre annesi kötü günler geçiriyordu, buna rağmen ablası bizimle takılmasına izin veriyordu. Kısa bir süreliğine ablası Mati almıştı sorumluluğunu. Kafasını dağıtması için bizimle olmasına izin verdiğini biliyorduk. Mati, Jinyoung'la aynı yaşta olmasına rağmen çok sorumluluk sahibi ve eğlenceli bir insandı. Yeom şanslıydı.
Dükkanın içine girip Youngjae'ye seslendim, Jinyoung dışarıda bekliyordu. Arkam dönük geri geri yürüyerek plakların olduğu kısma geldim. O sırada bir bedene çarptım. Kız inleyerek ileri öne doğru sendeledi, düşmek üzereyken ani bir refleks ile onu belinden yakaladım. Sonrasında kız dağınık saçlarını yüzünden çekip yüzüme bakmaya çalıştı, Yujin'di bu.
Biz sarmaş dolaş bir halde birbirimize bakarken, Youngjae belirdi, nerden geldi, ne zaman geldi bilmiyordum. Youngjae aramızdaki garipliği anlayarak beni omuzlarımdan tutup geri çekmeye çalıştı, "Jaebum hyung, kendine gel." diye de eklemeyi unutmadı. Kafamı sağa sola sallayıp kendime gelmeyi denedim. Yüzü gerçekten çok güzeldi, çenesi hafif öne doğruydu ve burnu küçük, yuvarlak bir şekilde yüzünün ortasına yerleştirilmişti. Güzel gözüküyordu işte.
"Özür dilerim, arkama bakmıyordum" diyerek durumu toparlamaya çalıştım. O da biraz kızarmıştı, "Sorun değil, şey, Jinyoung'ın hyunguydunuz değil mi?" demesiyle kafamı salladım. Birden ne durumda olduğumuzun farkına varıp panik olmuş bir şekilde benden ayrıldı, yere düşürdüğü plağı alıp yerine koydu ve "Kusura bakma Youngjae, eğer bir zarar görmüşse öderim." dedi. Youngjae'yi de tanıyordu demek. Hem de ona "oppa" veya "sshi" demeyecek kadar yakınlardı. Youngjae "Önemli değil Yujin, saçmalama! Bana bir dondurma ısmarlaman yeterli olur, bir de gülücüklerini etrafa saçman!" dedi. Gerçekten samimilerdi. İkisi de birbirlerine iyi akşamlar diledi, sonrasında Yujin dükkandan çıktı, kapıdaki Jinyoung'la da kısa bir konuşma yaptıktan sonra bizim gideceğimiz yönün tersine doğru yürüdü. Youngjae patronuna seslendi ve çıkacağını haber verdi, eşyalarını toparlarken onu beklemeden Jinyoung'ın yanına gittim.
Birkaç dakika sonra Youngjae de aramıza katıldı ve biz birbirimizle uğraşarak Mark'ın garajına doğru yürümeye devam ettik.