two

118 6 7
                                    

Mark'ın garajında iki saat kadar alıştırma yaptıkdan sonra yorgunluktan kendimizi yerlere atmıştık. Birkaç hafta sonra bir sokak dansı yarışması vardı ve bizim rakibimiz de çok iyi dans ediyordu. Rakip demek çok hoşuma gitmiyordu çünkü karşımızdaki çocuklar da bizim gibi normal insanlardı. Yani demek istediğim, işin eğlencesinde olan insanlardı. Öyle çok baş belası tipleri de yoktu. Yugyeom ve diğer gruptaki Jungkook bize kıyasla daha rahat alışmışlardı birbirlerine. [les mains de ile bağlantılı olcak galiba kitap bilemiyorum wkckajfksjcajc]

Ben gözlerimi kapatmış dinlenmeye çalışıyorken, poşet sesleri ile gözlerimi açıp sesin geldiği yere baktım. Diğerleri de aynı şekilde kafalarını kaldırıp sesin geldiği yere döndüler. Mark, elindeki poşetten dört tane soju şişesi çıkardı ve yüzündeki gülümsemeyle bize döndü, "Ah, Yugyeom... Yüzündeki aptal sırıtışı silsen iyi olur çünkü sana kola ve çikolata aldım. Mati ile kavga etmek istemiyorum." diye ekledi. Kelimesini bitirmesiyle Yugyeom kendini yerlere fırlatmış ve annesine onu geç doğurduğu için kızıyordu. Onun bu hallerine gülerek onu biraz da olsa rahatlatacak kelimeleri ağzımdan çıkardım, "Üzülme Yugyeom, kolanın içine biraz soju dökmene izin veririz." diyerek onay almak istercesine diğerlerine döndüm, aslında söylediklerim biraz irdelense altından alaycı bir anlam çıkabilirdi fakat kimsenin zeka seviyesi buna yetmiyordu sanırsam. Yeom söylediklerim üzerine aegyo yaparak bana yaklaşmaya başladı, elimle onu durdurmaya çalışarak, "Hayır, aklından bile geçirme Yeom, ablanı ararım." dedim. Anında durdu ve geri yerine döndü. Onun bu hallerini seviyordum. Grubumuzdaki herkes onun gibi samimi ve doğaldı zaten ama Yeom'un yaşadığı şeyler onun yaş grubuna göre fazlaydı ve onun bunu atlatmış olması ona saygı duymamı sağlıyordu, birazcık.

Düşüncelerimi keserek Jinyoung'a baktım. Arkadaşlarımızla beraber olduğumuz için onu azarlayamam sanıyordu fakat hyung her yerde hyungdur. "Jinyoung, çok fazla içme, kokma. Annem delirir, bir de benimle içtiğini öğrenirse artık sen de çalışmaya başlarsın ve bizde yeni 1+1 evimizin kirasını ödemeye çalırız." Söylediklerimle herkes kıkırdadı ve Jinyoung'la dalga geçti.

Orada biraz daha vakit geçirdik ve saat akşam 10'a geldiğinde garajdan ayrıldık. Kafam biraz dönüyordu, Jinyoung'ı tembehlemiştim fakat ben biraz ileri gitmiştim sanki. Bir de akşam saat 8'de soju içmemiz vardı. İçki ile çok aram yoktu aslında, daha geç bir saatte de içsem aynı etkiyi yapar diye düşünüyordum.

Jinyoung kolumun altına girip beni taşımaya başladı. Ona fazla huysuzluk çıkarmadan yapmak istediği şeye izin verdim. Sert bir kahve içmem gerekiyordu. Anne ve babamın beni bu halde görmesi güzel olmazdı. Onların gözünde hâlâ dışarı çıkarken sırtına havlu koyması gereken bir çocuktum. Beni sarhoş bir halde görmeleri psikolojik açıdan zarar verirdi onlara ve ben onları seviyordum.

Jinyoung ile sarhoş olmama rağmen normal bir şekilde muhabbet ediyorduk. Yol üstünde açık bir kahveci bulursak girelim demiştim ona, garajdan çıkmamızdan itibaren yaklaşık on beş dakikadır yürüyorduk. Sonunda açık bir kafe gördük. Sanırım kapanış saatine denk gelmiştik. Kapıyı açmamızla karşımızda yerlere paspas atan bir Yujin ile karşılaştım. Beni böyle görmesini istemezdim.

Sarhoşken olduğundan daha güzel gelmişti  gözüme. Yani emin olamıyordum, gözlerim hâlâ net görüyor diye düşünüyordum. Yorgun ve bitkin gözüküyordu. Bu hali güzel gelmişti gözüme. Ayrıca ne işi vardı burada ve neden paspas atıyordu, yaşıtları gibi evde veya dışarda dolaşabilirdi. Hayır, dışarıda değil, arkadaşının evinde. Karşılaşalı bir kaç saat oluyordu fakat içimde ona karşı büyüyen bir his vardı sanki, beni görmezden gelmesi bu kadar dikkatimi çekmişti kesinlikle.

Jinyoung durumun saçmalığını fark etmiş olacak ki -kapı hâlâ açık, Jinyoung beni taşımaya çalışıyor, hepimizin ağzı açık duruyordu, Yujin hafif eğilmiş bir şekilde elindeki paspası tutuyordu ve okul gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı ama kesinlikle dikkatimi çekmiyordu.- durumu toparlamaya çalıştı. "Yejin, burada mı çalışıyorsun? Şey kapatıyor musunuz?" demesiyle Yejin kafasını salladı. "Evet burada çalışıyorum ve evet kapatmak üzereydik. Ama sanırım ayıltmamız gereken bir sarhoş var?" diyerek güldü. Lafını bitirdiğinde topu bana attığını anlayarak "Hayır sarhoş değilim sadece sojular önümde uçuyordu" dememle Jinyoung ağzımı kapatmaya çalıştı. Kötü bir şey söylememiştim aslında, neden böyle yaptı ki bu velet? Sinirle ekledim, "Hey! Hyunga öyle yapılmaz." diyerek elini ittirdim.

Sonraki yarım saat çok hızlı geçti. Jinyoung beni bir sandalyeye oturtmuş, Yejin paspas atma işini bitirmiş ve sert bir kahveyle yanımıza geldi. Ayılmam için benimle ilgileniyordu, kafenin sadece oturduğumuz kısmında çok az loş bir ışık vardı, diğer yerler karanlıktı, yeterince "Bu mekan kapalıdır." algısı yaratıyordu ve kapıda da kocaman "Kapalıdır." yazısı asılıydı. Büyük ihtimalle Yejin şuan evde olacaktı ama benimle ilgileniyordu. Kendi kendime, "İşte öğlen seninle ilgilenmeyen kız Jaebum, şimdi panik olmuş bir şekilde seni ayıltmaya çalışıyor." diyordum. Yejin benimle ilgilenirken aynı anda Jinyoung ile konuşuyordu. Konuşmaya katılmamıştım, miğde bulantımla baş etmeye çalışıyordum çünkü. Yine de ne konuştuklarının farkındaydım, Jinyoung'ın soruları ve Yejin'in cevapları şeklinde ilerliyordu konuşma. Jinyoung, Yejin'in kardeşinin durumunu sormuştu. Yejin o zaman biraz hüzünlenmişti, tam cevap verecekti ki kaynağı bilinmeyen bir öğürme sesi kafede yayıldı. Biraz dik oturup ağzımı tuttum, sanırım ses miğdemden geliyordu. Hızlıca etrafa bakıp tuvaleti aradım fakat daha tuvaletin olduğu yeri gösteren tabelayı bulamadan ağzımdan miğdemde tuttuğum şeyleri çıkarttım. Onlar özgürlüğünü ilan ederken aklıma Yejin'in biraz önce buraları paspasladığı geldi. Masaki peçeteyle ağzımı silip "Rahatladım." dedim. Yejin'in yüzüne o panik ifadesi geri geldi, Jinyoung ise, eh, her zamanki gibiydi. Büyük ihtimalle "Neden bu kadar patavatsızsın?" diye düşünüyordu, yüz ifadesi de bunu söylüyordu zaten.

Sonrasında özür diler bir ifadeyle dönüp Yejin'e "Ben temizleyeceğim, özür dilerim." diye mırıldandım. Jinyoung beni aldı ve tuvalete götürdü, Yejin de paspasa doğru yöneldi. Ondan özür dilemem gerektiğini bu yarı gidik aklıma yazdım.

Geri döndüğümüzde masada buharı üstünde tüten bir kahve gördüm. Tekrardan masaya oturduk, Jinyoung mahçup olmuştu sanırım, camdan caddeyi izliyip Yejin ile önceki gibi neşeli bir şekilde muhabbet etmiyorlardı. On dakikanın ardından Yejin'in sesini duydum, "Jinyoung üzgünüm ama benim gitmem gerekiyor. Alarmı ben ayarladım, bunu yapmam belki yanlış fakat zaten kasada para yok ve sana güveniyorum, işiniz bitince kapıyı kilitleyip anahtarı kapı önündeki saksının içine saklar mısın?" dedi. Jinyoung'a döndüm, sanırım gün boyu söylediğim en mantıklı şeyi söyledim, "Yejin, ben sana çok yük oldum biliyorum, kusura bakma. Biz de beraber çıkalım, seni eve bırakırız.", Jinyoung da kafasını salladı. Yejin de ikna olmuş gibiydi, "Peki, siz iyi hissediyor musunuz?", kafamı salladım. Eşyalarımızı aldık ve dışarı çıktık. Yejin kapıyı kilitledi ve bize döndü "İsterseniz taksiyle gidelim, yürüyecek haliniz yok sizin." dedi. Yürümek iyi gelir diye düşünerek kafamı hayır anlamında sağa sola salladım. Ama onun yorgun olduğu geldi aklıma, "Ama sen yoruldun, taksiyle gidelim." dedim.

Bir taksi durağı numarası buldu Yejin ve numarayı aradı. On dakika sonra taksi geldi ve bindik. Taksiyi beklerken biz Yejin'e özürler sıralıyorduk. Yaklaşık yarım saat sonra Yejin indi, bize iyi akşamlar dileyerek bizden uzaklaşıp karşımızdaki apartmanın içine girdi.

--------------------------------------------------------------------

Sabah yatağımdan kalktığımda küfür edeceğim şeyler olduğunu fark ettim.

Heyyo! Ben 14 kişik okuyucu grubumu [okunduğundan da emin değilim ama dovşaovşaovlaovjalv] bekletmemeyi isteyerek bir bölüm daha yayınladım. En azından iki-üç kişi yorum yapsa sevinirim, hikayenini gidişatı veya kaldırıp kaldırmayacağımı kararlaştırırım hem. Teşekkürler şimdiden. :)

hey yah! [im jaebum]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin