Çoğu insanın her gün önürden geçtiği, ama dikkatlice bakamayacak kadar korktuğu eski hastane binasının en üst katında, bir zamanlar hemşirelerin dinlenme odası olarak kullanıldığı kanısına varılmış odada küçük bir krallık yükseliyordu. Ve daha kimse bunun farkında değildi. Geleceğin öngörülemez bir gerçek olması ne kadar üzücü. O camları kırık, duvarları rutubetli eski hastane, kaç aydın fikire, kaç başarı öyküsüne ev sahipliği yapacaktı ama kimse bilemezdi. Değil mi?
Hikayenin en başına dönersek Ahsen ve Efekan ile karşılaşırız. Ama kimse gerçek adlarının bunlar olduğunu bilmiyordu. Ortaokulun bitmesinin verdiği bağımsız olma isteği ve uçsuz bucaksızlık hissi ile yanıp tutuşan Ahsen, lise hayatının ona ilk günden yerin dibini göstereceğinden habersiz tüm yaz vermeye çalıştığı kilolarından kurtulmuş vücudunu dar bir kot ve hoş bir üst ile ortaya çıkardı. Çünkü bu gurur duyulacak bir başarıydı değil mi? Ne de olsa çok şeyden kısıtlamıştı kendini. Saçlarını iki tane güzelce ördü. Saçları ortaokul hayatı bounca uzunluğu ve bakımıyla göz kamaştırmıştı. Saçını kestirmek istemiş ancak kısa haline gelebilecek tepkilerden korkmuştu. Sabah kalkması gerekenden yarım saat kadar erken kalkıp istediği görünümü elde etti. Gittiği lise her yıl az miktarda dışardan kayıt alıyordu. Yani birkaç kişi hariç herkes zaten birbirini tanıyor olacaktı. Bu da Ahsen'e -5 puan olarak yansıyacaktı. Ama görünüşü ile arayı kapatacağına inanarak evden çıktı. İlk ders rehberlik birimine ayrılmıştı. Tanışma etkinliği gibi saçma oyunlardan son derce haz etmeyen Ahsen evde defalarca tekrar ettiği "kendimi nasıl insanlara sevilesi biri olarak tanıtırım" (kısaca KNİSBOT) konuşmasını sergilemek için heyecan dolmuştu. En öne oturmuş olmasından ya da yeni öğrencı bakışlarından hoca hemen onun ismini sormuştu. Ahsen beklentilerinden yaklaşık iki bin kat kısık bir sesle "A-a-ahsen" dedi. Tüm sınıf onun kekeme olduğunu düşünüp gülmeye başladı. Kendinden utanmıştı. Durumu kurtarması gerekiyordu. Hoca bu çaresizliği genç hanımda sezip hemen diğer soruya geçti. "Ee Ahsen, anlat bakalım nelerden hoşlanırsın?" Bu soru çalıştığı yerdendi. Öncelikle kızların saygısını kazanmak için en gurur duyduğuyla başladı. "Resim çizmeye bayılırım. En sevdiğim sanatçı Frida Kahlo'dur." Arkadan bir erkek sesi geldi. "Tek kaşı olan çicekli kadın mı" Erkekler gülmeye başladı. Aradan ince ve kendinden emin bor kız sesi gürültüye son verdi. "Salaksın galiba Tunç, tek kaş ve gereksiz çiçekler demelidin." İşte o an düşüşü ve yere çakılışı her yerimde hissetti. Başlangıçta ümit veren bu cümle onu tüm sınıfın komedi filmi yapmıştı. Gülmeyenler de gülmeye başlamıştı. Zaten adıyla ilgilenmemiş bir kitle ona Frida demeye başlamıştı. Diğerleri de bu rezilliği -pardon şaka- devam ettirmek amacıyla onlara uymuştu. O gün eve gidene kadar tek kelime etmedi. Odasına çekildi. Belki de hiçbir önemi olmayan bir şakaydı ama onun için önemliydi. Kendisine Frida denmesi de hoşuna gitmişti. Hazırsanız ve patlamış mısırlarınız henüz bitmediyse söylüyorum. Ahsen artık Ahsen değil, Frida idi. Hep savunduğu herkesin eşit olması görüşü "biliyorum" evresinden "farkındayım" evresine taşınmıştı. Öyle beğeniliyor diye saçını kestiremeyen, o elbise çok moda herkes sever diye diyetlere giren, standartlara uyup hatta üstüne çıkmak için geceden özgeçmiş ezberleyen Ahsen yerini Frida'ya bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rutubetli Duvar Kardeşliği
AdventureHerkesin kendinden bir parça bulacağı bir hikaye.