Içimdeki gözyaşlarımı akıttım hiç kimsenin bilmediği derinliklerime . Ağlamazdım güçlüydüm çünkü ben. Ağlamak zayıfların işi hele ki 'beni sevmeyen biri için ağlamam 'derken bile kimse bilmezdi ağladığımı. Ben bile...
Bir çok gece yastığını gözyaşlarımı ıslanırdım. Ağlardım ama nedenini kabul etmediğim nedenle. Sabahları aynaya baktığımda gözlerim şiş. Içimdeki yağmur bulutlarını saklamaya çalışır, yüzleşmekten korkardım kalbimin derinliklerindeki sevgiyle. Hiçbir şey olmamış sanki geceleri 'annem' diye ağlayan ben değilmişim gibi devam ederdim ağlamam deyip kendimi kaldırdığım tek kişilik oyunuma...
Yine böyle bir günün gecesiydi. Yine ben gecenin karanlığında sessizlikle boğuşuyordum. İçimde bir gök gürlemesi vardı ki bilinmez. Uyumaktan korkuyordum. Rüyalarım huzurdan öte huzursuzluktu benim için. Ağlamam derken ağladım ağlayışımı itiraf edemezken kendime .
Odamdaydım yine her zaman olduğu gibi. Bu kocaman dünyayı tek odaya sığdırmak çok zor oluyordu. Mavi renkli duvarlara sahip, uzun dar bir odaydı yaşadığım yer. Köşede küçük bir kitaplık, yanında mavi renkte elbise dolabi , yeşil bir çekyat ve kapının sol tarafında ise çalışma masası... Bütün oda bu eşyalardan ibaretti. Üstümde her zaman olduğu gibi siyah pantolonca tisörtüm vardı. Siyah saçlarım düz ve açıktı. Her zaman ki bendim işte. Ama ben olmayan bir seyler vardı içimde, bir şeyler yarımdı, hiç tanımadığım 'sevgi' mesela.
Günlerdir düşündüğüm konu dört duvara çarpıp beynimde yankılanıyordu. Bu düşünceler içersinde kıvranırken uyumuşum bir köşede, sıcak gün de üşüyerek.
Yine ızdırap,acı veren rüyalarımdan sadece bir tanesiydi. Uyandım boğulurcasına ağlayarak. Bu derece ağlayışıma bir anlam veremiyordum. Belki de kalbimin sesi derinliklerden haykırıyordu bana. Ben kulaklarımı tıkladığımdan mıdır bilinmez duymuyordum bile.
Uyandığım zaman, duvarda asılı olan aynada yüzümü görmek, gözlerimin şişkinliğini farket acı veriyordu bana. Birden telefonumun çalmasıyla irkildim. Arayan Kaan'dı. Mavi tonlarının en güzel göründüğü deniz kenarına davet etmişti beni. Ben ise düşünüyordum, telefon hâlâ elimde. Gördüğüm rüyanın etkisiyle bir an herşeyden şüphe ettim. Beni 'Canımı sevmezken o nasıl sevebilir ki ? Inanmıyordum kimseye ,ınanmıyordum sevgiye... Ben bunları düşünürken Kaan cevap bekliyordu benden .'Hayır' deyip kapattım telefonu yüzüne. Gururumu bi yana bırakıp içimde kopan fırtınaları anlatmalı,fırtınadan önceki sessizlikten kurtulmalıydım. Ama yaşadıklarımı ,düşündüklerimi anlatırken ağlamamalıydım. Bunun için bütün konuşmalarını tasarladım kafamda. Arzu'ya gidecektim. Beni anlayan bir tekno vardı. Çünkü bir tek o bilirdi beni ve bendeki beni . Deniz kenarına gidip köpüklerle göndermeliydim ; sevgimi , nefretimi , gururumu çok uzaklara. Yoldaydım. Birden Arzu çıktı karşıma. O da birkaç gündür bende ki sessizliği yadırgamış olmalı ki dışarıya çıkarmak için beni almaya gelmişti. Sevinç ve endişe karışık şekilde gittik deniz kenarına. Deniz hırçın ve dalgalıydı, tıpkı benim duygularım gibi kayalara gayesi varmışçasına çarpıyordu. Bütün bunları yaşarken kafamdakiler alt üst olmuştu. Başladım anlatmaya ağlayarak. Ardarda kurduğum her cümle acı veriyordu bana...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON 15 DAKİKA
Short StoryGerçek bir hayat hikayesinden kurgulanmış ,sıcacık bir anne kız öyküsü... Kimi zaman içinize ,derinlklerinize yapacağınız bir yolculuk.