Ve işte o sessizlik...
Güneşin doğmasına dakikalar kala gökyüzündeki o uçsuz bucaksız morluğa bakıyordum.Belki bir kaç dakika belki bir kaç saat.Açıkçası zamanın şu anda bir önemi olduğunu düşünmüyorum.Sanki biri benim için zamanı durdurmuştu.Aslında sadece benim zamanım değil büyükbabamında zamanı durmuştu.Hatta kendi ölüm fermanını kendi yazmıştı.Ölüm fermanını yazdığı kalem ise boğazını kestiği taştı.
Tüm gece boyunca dün akşam yaşadıklarımızı düşündüm.Büyükbabamı,o saçma ayini,kan kokusunu,kanın büyükbabamın boğazından akmasını ve cesedi.Büyükbabamın cesedini...Şimdiye kadar hep cesur biri olmaya çalışmıştım.Fakat şu anda hayatımdaki 16 seneyi unutup bir korkak gibi kabuğuma çekilmiştim.Büyük bir aptal olduğumu düşünürken birden arkamdan bir ses bana seslendi.
"Arya" ses o kadar sinir bozucuydu ki tüylerim diken diken oldu.Belki de bu kadar sinirlenmemin nedeni yaklaşık 8 saat boyunca sadece gecenin sessizliğinde kafamdaki gürültüyü dinleyip,gergin olmamdı.Sinirim geçene kadar adamın yüzüne bakmamaya karar verdim.Sonunda adamın yüzüne baktığımda ise aynı anda hem ağlama hem de gülme isteğiyle içimde bir çatışma başladı.En sonunda gözlerimden yaşlar akarken gülüyordum.Ama öyle sıradan bir gülme değil.Resmen anırıyordum.Bu kadar garip tepki vermemin nedeni de adam diye bahsettiğim kişinin aslında yüzünün normal bir insan gibi gözükmemesiydi.Aslında bunda gülünecek bir şey yok ama kafasından boynuna kadar döğme vardı.Hatta tahminlerimce vücudunun her yeri bu düğmelerle kaplıydı.Çünkü dövmeler deri montunun bittiği bileklerinden tekrardan baş gösteriyordu.Biraz daha dikkatli bakınca karşındaki bu adamın sadece dövme ve kastan oluştuğunu farkettim.Ama karşımdaki dövmeli adam,diğer bir değişle kas yığını,verdiğim bu tepkiden rahatsız olmamış olmalı veya bu tepkilere alışmış olmalı ki benimle konuşmaya devam edip"Seni götürüyorum" dedi.Tabi son kelimelerini söylerken yavaş yavaş üzerime doğru yürümeye başlamıştı.Zaten ondan sonra büyük ihtimalle bayıldım.Çünkü ışıklar kesildi ve beynime ateş edilmiş gibi bir ağrı saplandı.
Saatler geçti,belki günler, belki aylar belki yıllar, belki de asırlar. Ne zamandır uyuyordum bilmiyorum ama uykumda zihnim açıktı.Sanki uçsuz bucaksız bir dehlizde tek başıma dolaşıyordum.Ama bu sefer korkmuyordum.Ağlama isteği içimi yiyip bitirmiyordu.Bana güç veren bir şey vardı.Fakat o anda tek sahip olduğum şey karanlıktı ve bir süre sonra o da ortadan kayboldu.Göz kapaklarım açılmaya başladığında gözlerimden içeri güneş ışığı girdi.Karanlığa uzun bir süre alışmış olmalıyım ki gözlerimi acıyla tekrar kapattığımda uzun süredir bana arkadaşlık eden birini gördüm.O simsiyah kıyafetiyle karşımda duruyordu.Karanlık.Benliğim.Karanlığa fazla alışmadan bir daha gözlerimi açmayı denedim.Bu sefer gözlerim birinci seferki denememe göre daha az acıdı.Hatta bana baktıklarını tahmin ettiğim insanların bulanık yüzlerini görür gibi oldum.Yaşadığım o son anıları hatırladım ve ölmüş olacağımı düşündüm ama ölmüş olsam bile burası cehennem olamazdı değil mi?Burası cehenneme göre fazla soğuktu.
Sonunda gözlerimi açtığımda karşımda kampta gördüğüm o adamı görmedim fakat ondan farklı olmayan bir çok adam ve bir çok kadının bana baktığını farkettim.Onların yanında max ve hazel stranger da vardı.
Hazel stranger...Aslında onun kim olduğu hakkında şu zamana kadar en küçük bir bilgim yoktu ama yaka kartıda denebileceği gibi kızın bluzundaki dekolte kısmındaki kartta onun adı olduğunu tahmin ettiğim bir isim yazılıydı.Kızın güzel bir yüzü ve bir o kadar da güzel bir fiziği vardı.Teni siyah olmasına rağmen masmavi gözleri gecenin karanlığında ki dolunay gibi etrafına ışık saçıyordu.Pürüzsüz bir cilt,bakımlı ve özenle taranmış siyah saçlar,yüzündeki en küçük tüyden ayak tırnağının tek bir hücresine kadar ki o asalet...Açıkçası bu kıza bakarken kendi cinsimi sorgulamak zorunda kaldım.Ama birden kızın gözleri dikkatimi çekti.Endişeliydi.Etrafına acı çekiyormuş gibi bir izlenim veriyordu. Hatta ağzına bir şeyler tıkıştırılmış,elleri bağlanıp dik durması için zorlanan bir köle gibi kendini kasmıştı.Aynen max in yeşil gözlerinin de anlattığı gibi.Bu gözlere baktıktan sonra burnum havada endişe ve buram buram korku kokusu almaya başlamıştı. Vücudumda burnumun aldığı bu kokulara tepki verip aniden yattığı yerden doğruldu.O anda sırtıma öyle bir ağrı saplandı ki gözümdeki yaşlara ve dilimin ucunda hazır bekleyen o çığlığa engel olamadım.Sırtıma bıçak sokulmuş gibi bir ağrım olsada yattığım yerden doğrulmayı başardım ve "Artık biri konuşup bana burada neler olduğunu anlatabilir mi?" diye kısık bir sesle tek bir kişiye odaklı olmayan bu soruyu benimle ilgileniyormuş gibi bana bakan kişilere yönelttim.Aslında sesim çatallı ve kısık çıkmasaydı bu cümlede emir havası bile sezilebilirdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/15595027-288-k168489.jpg)