ÖLÜMÜN ÇOCUKLARI

58 4 0
                                    

Soğuk içimize işlemişken kampın ortasındaki odunları birbirine sürten gencin elleri arasından bir kıvılcım havaya yükseldi. daha sonra bir kıvılcım daha ve sonra bir tane daha..Sonunda odunlardan çıtırtılar gelmeye başladı.Odunlarla uğraşan genç başarıya ulaşmanın verdiği keyifle yüzüne kocaman bir gülücük yerleştirdi.Genç yavaş yavaş yerine doğru yürürken adının Max olduğunu hatırladım. Max Stranger...Uzun boylu,kumral tenli,içine çökük yeşil gözleri ve kemerli bir burnu olan karizmanın beden bulmuş hali.

       Benim adım Arya.Arya Stranger...Max'le olduğu kadar buradaki herkesle uzaktan yakından bir akrabalığım var.Aslında kısaca benim büyükbaba dediğim adama buradaki herkes de büyükbaba diyor diyebilirim. Burada her yıl olduğu gibi büyükbabamın aynı hikayeyi sanki milyon kez anlatmamış gibi tekrar anlatmasını bekliyoruz.

      Max yerine geçerken bir çok genç de onunla birlikte yerlerine oturdular.Artık herkes oturduğunda bir daire şekli oluşturmayı başardık.

      Birden çıtırdayan ateşi buz gibi kesen bir sesle büyükbabam konuşmaya başladı.Herkes kahvesinden bir yudum daha alıp sırtındaki battaniyelerine daha da sıkı sarıldı. 

   ''Efsaneye göre,bu topraklar bir vahşete tanıklık etti.'' sesi sakindi.Fakat içimden bir ses şu anda içinde fırtınalar koptuğunu söylüyordu.Çünkü onun bu hikayeye inandığını düşünüyorum.Bu hikayeyi her anlatışında gözleri doluyor ve hikayeyi anlatırken arada bir kendini toparlamak için bizden izin istiyordu.Sanki korku duyduğu o eski anlıları depreşiyordu.Tekerlekli sandalyesinden yere eğildi ve bir avuç dolusu kırmızı toprak aldı.Sonra aynı sakinlikte fakat kaşları çatılmış bir şekilde konuşmaya devam etti.

   ''Ayak bastığımız bu toprakların üzerinde küçük bir kasaba vardı.'' yutkundu  ve hafifçe boğazını temizledi.

  ''Gölgelerden doğanlar , burada yaşayan herkesi  acımasızca katletti.Burada ölen bebek,çocuk,yaşlı,genç herkesin kanı bu toprağa son damlasına kadar sindi.Toprağa sinen bu kan sanki toprağın rengini-kahverengini-aldatmış ve kırmızı olmuştu.Başlarda bu toprak o kadar pis kokuyordu ki akbabalar bile buranın tepesinde uçamıyorlardı.Yıllar sonra o pis koku toprağa sindi.Fakat yıllar geçmesine rağmen cesetlere bir zarar gelmemişti.Çürümemişler veya toprağa karışmamışlardı.''  gittikçe nefes alması zorlandı.Hatta bazıları ona yatağına gidip yatmasını bile önerdi.Fakat o sözlerine devam etti.

''Cesetleri oradan geçen bazı gezginler buldu.Fakat cesetlere korkusundan kimse dokunamıyordu.Hatta artık insanlıkla yakından uzaktan alakası bulunmayan o aynı renk de ki boş bakan mavi gözlerin yanına gitmeye herkes çekiniyordu.Peki neden bu cesetler toprak ve topraktaki küçük yaratıklar tarafından yutulmuyorlardı.'' büyükbabamın boğazından hırıltılı bir ses geldi. Kendini toparladıktan sonra konuşmasına devam etti.

''Ve bir gece ortadan kayboldular.Ta ki öbür sabah başka bir kasabaya dehşet saçmadan önce.Bazı insanlar  kurtuldu.Fakat kurtulanlardan hepsi transa geçmiş gibiydiler.Hepsi sadece mavi gözlerden ve kandan ,çok fazla kandan bahsediyorlardı.Artık bir şeyden eminlerdi.Öldüklerini düşündükleri o cesetlerin ruhları bedenlerinden uzaklaşmıştı.Bu yüzden ne ölmüştüler ne de yaşıyorlardı.Onları yenemeyeceklerini biliyorlardı.çok hızlı ve çok güçlüydüler.Kana susamışlıkları da insanları asıl hedefleri haline getiriyordu.Bazıları bu yaratıkların ruhlarını bedenlerine hapsetmeyi öne sürdü.Öne sürülen bu fikrin mantıklı bir yanı vardı.Bu yaratıklar öldükten sonra uzun bir süre yerlerinden kıpırdamamışlardı.Bu da insanın aklına bu yaratıkların bedenlerinde öldükten uzun bir süre içerisinde  bir şeyin sıkışmış olabileceği ve bu yüzden hareket edemedikleri düşüncesini getiriyordu.Aslında bedenlerinde sıkışmış olan şey ruhlarıydı.Ama artık ruhlarını kaybettikleri ve yaşayan bir ölü gibi davrandıkları için bir şeyler yapılması gerekiyordu.Bu yaratıkların ruhlarını bedenlerine hapsetmek için bir ayin düzenlenecekti.Eskiden insan olan bu yaratıkların,eşyalarını büyük bir ateşe atacaklar...''

       Büyükbabam cebinden paslanmış bir çakı,bir tas ve bir mektup çıkardı.Üçünü de ateşe attıktan sonra herkesin gözü onun üzerindeyken ateşi izlemeye başladı.Bir süre sonra kimsenin anlamadığı bir dille ateşe doğru ''mia skia paidia erhontai'' dedi.Birden ateşin yükseldiğini zannettim ve bu düşünceyi hemen aklımdan uzaklaştırdım.Sadece fazla gerilmiştim.Üzerimdeki bu gerginliği atmak için etrafıma baktığımda herkesinde benim gibi olduğunu anladım.Herkesin yüzü bembeyazdı.Bazıları titriyordu bile.

       Sözlerine devam ettiğinde sesi hiç duymadığım kadar sert çıkmıştı.''Onlarda bu sözleri söyledi.Gölgenin çocukları geliyor.'' sessizlik...

     ''Son yapmaları gereken şey de birisini kurban etmekti.Bu size canice gelebilir fakat bu ayinde kan, bu yaratıkların kana susamışlıklarını temsil eder.Kabile reyisi, kimse gönüllü olmayınca kızını kurban edeceğini açıkladı ve kendi elleriyle kızının boğazını kesti.''

      Konuşmasını aniden bitirdi ve gözlerini bana dikti.Şu anda o kadar genç görünüyordu ki...Sanki hikaye anlatırken nefesi daralan başka biriydi.Bir kaç saniye onu izleme şansı buldum.Gençken simsiyah olan o saçlarının büyük bir bölümü ağarmış,burnu soğuktan yanakları ise ateşin verdiği sıcaklık nedeniyle kızarmıştı.Yüz hatları o kadar sertti ki bir an bana nedensiz bağıracağını zannettim ama bana bağırmak yerine ''Kızını öldürmesi ne kadar cesur bir davranış değil mi?''diye imalı bir soru sordu.İşte her şey o anda gerçekleşti.Yere eğildi ve bir taş aldı.Taşı boğazına götürürken ağzımdan inlemeye benzer bir ses çıktı ama çok geçti.Eli boğazında düz bir çizgi çizerken kıpkırmızı kan kıyafetlerini boyadı,  kafası arkaya gitti,son nefesini verirken gözlerini kapadı ve böylece ayini tamamlamış oldu.

ÖLÜMÜN ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin