Antik Dükkan

70 6 0
                                    

  Bilgisayarımı kapattım ve yataktan kalktım. Yaz tatilimin henüz başlangıcında kendimi enerjik hissetmem gerekirken uyuşuk hissediyordum ve bu benim sinirimi bozuyordu. Annemle babam çoktan seyahatlere gitmiş, bana fotoğraf atmışlardı. Aramıyorlardı bile. Kızlarının olmadığını bir tatilde eğlenmeleri hiç hoş değildi.

Dağınık saçlarımı, yamuk yumuk duran pijamamı ve evin içine özel aldığım parmak arası terliklerimi umursamadan salona indim. Teker teker bütün perdeleri ve penceleri açtım. Yalnız olduğum çok belliydi. Annem olsa çoktan açmış, kahvaltı beni bekliyor olurdu. Şimdiyse... Dünden kalan bulaşıklar 'beni yıka' diye bağırıyorlardı. Ancak bazı şeylerde ne kadar becerikliysem mutfak işinde de o kadar beceriksizdim. Sadece su içmek için bardak alırken elimde çatladığını biliyordum. Şans meselesiydi sanırsam.

Televizyondan müzik açıp kendime yalnız olduğumu unutturmaya çalıştım. Mutfağın kapısını kapattım ve kilitledim. Yanımda biri olsa kesinlikle kilidi saklamasını isterdim.

Kendimi koltuğa attım. Elime telefonumu alıp biraz sosyal medyayı karıştırmaya başladım. Arkadaşlarım, ailem, dostlarım... Hepsi ama hepsi tatildelerdi. Annem ve babam iş gezisi olduğunu söyleyip beni kandırmışlardı. Hâlâ iş için olduğunu söyleseler de, aptal değildim. Arkadaşlarım beni unutmuştu zaten. Onlara diyecek hiçbir lafım yoktu. Dostlarım teklif etmişti ama ben reddetmiştim. Kendi kendime trip, diye adlandırıyordum bunu.

Yaklaşık bir saat koltukta yuvarlandıktan sonra bir yere gelemeyeceğimi anladım. Ve mutfağın kilidini açmakta karar kıldım. Belki de denemeliydim.

Çok geçmeden, daha doğrusu ben bulaşıklara elimi sürmemişken, kapı çaldı. Herkes bir yerde olduğuna göre yabancı biri olmalıydı. Heyecanla koşup kapıyı açtım. Karşımda kimse yoktu. Hayal kırıklığıyla kapıyı kapatacakken yerde titreyen, siyah, bir gözü mavi diğer gözü siyah olan kediyi gördüm. Şefkatle onu kucağıma aldım ve kapıyı kapattım. Nereden gelmiş olabilirdi ki? Yani, sonuçta buradaki kimseyle yakınlığım yoktu. Henüz yavru bir kedinin de kapıyı çalacak hali yoktu. Üzerinde fazla düşünmeden kediyi koltuğa koydum. Onu severken tasmasına kaydı gözüm. Bir şeyler yazıyordu ama anlayamamıştım. Yabancı birilerinin bırakmış olacağını düşünerek boşverdim. Dışarıda bulduğum ve titreyen bir kedinin aç olabileceği geldi aklıma. Hızlıca montumu giydim ve anahtarı alarak yola koyuldum. Sürekli gözüme çarpan bir yer vardı oraya bakacaktım. Etrafıma bakınarak ilerlerken gözüme bir dükkan ilişti. Diğerlerinin aksine inanılmaz ışık saçıyordu. Ama lambalardan değil. İçeriden gelen bir ışıktı. Kırmızı ve dalgalar halinde yayılması oldukça dikkatimi çekerken kendimi zor tutuyordum. Başıma ne geldiyse merakımdan gelmişti ve bu sefer olmazdı. Adımlarımı hızlandırarak bir mağazaya girdim ve kedim için mama aldım. Tekrar yürümeye başladım. Bu sefer karşımdaki dükkanda aynı şey oluyordu. Tek farkı mavi ışık saçmasıydı. O kadar güzel parlıyordu ki; insanların gözünü alabileceğini düşündüm. Ancak kimse o tarafa bakmıyordu. Bir anlığına sadece bana görünebileceğini düşünsem de saçmalamamalıydım. Okuduğum fantastik kitaplar gibi olmasının imkansız olduğunu biliyordum.

Eve geldiğimde kapıyı açıp içeri girdim. Kedi bıraktığım yerdeydi. Etrafına bakınıyordu. Büyük ihtimal nerede olduğunu anlamaya çalışıyordur, diye düşündüm. Mamanın ağzını elimle keserek birazını yere döktüm. Hepsini yiyeceğini bildiğim için yerde hiçbir şey kalmayacaktı. Mamayı yere döküp mutfağın kapısını açtım. Olduğum yerde durdum. Durdum ve durdum. Bu imkansızdı. Benim gidip geldiğim sürede bu kadar bulaşığın toplanması imkansızdı. Bulaşık makinası çalışıyordu ve ben annemler gittiğinden beri o şeyi çalıştırmamıştım. Çünkü nereye ne koyulacağını bilmiyordum.

Kapıyı kapatıp salona gittim. Mutfakta olan saçmalığı aklımda silmeye çalışıyordum. Kedi mamasını bitirmişti. Ben de otururken ona nasıl hitap edeceğimi düşünmeye karar verdim.

"Gel bakalım," dedim ve duraksadım. "Leon." Gülümseyerek başını okşadım. Yalnızım diye yakınırken bana bir arkadaş gelmişti. Ailem olsa eve kedi almama izin vermezdi ama olmamaları da işime gelmişti açıkçası.

Leon'u sevmeye devam ederken aklım dükkanlardaydı. Delirme raddesine gelmiştim. O güzellikteki bir dükkanın gözü kör edecek derecede ışık saçmasına rağmen insanlar o tarafa dönüp bakmıyorlardı bile. Görmemeleri imkansızdı. Ya o antik dükkanda bir şey vardı ya da insanlarda.

Düşüncelerimde boğulurken Leon'un üzerimden aşağı atlamasına irkilmiştim. Kapıya doğru koşmuştu.

"Ah, mamanı az önce yedin. Doymuş olman gerekli." Onu tekrar kucağıma alacakken elime patisini savurmuştu. Parmağım kanarken ne istediğini çözmeye çalıştım. Sürekli kapıya sürtünüyordu. Ben de kapıyı açıp geçmesine izin verdim. Peşinden gidecektim. Anahtarı alıp kapıyı kapatana kadar Leon koşmaya başlamıştı bile. Onu kaybetmemek için ben de koşarken insanlara çarpıyordum. Özür dileyip geçmeme bazıları laf ediyor, bazılarıysa önemsiz görüyordu. Leon sonunda durduğunda karşımdaki yere baktım. Antik olduğunu tahmin ettiğim ve kırmızı ışık saçan dükkana getirmişti beni. Büyük, kasvetli görünüyordu ancak bir o kadar şirin olduğu da söylenebilirdi. Leon ayağımın altında dolaşırken seslice yutkundum. Ağır adımlarım sonucunda kapıya ulaşmıştım. Nasıl çalacağımı düşünürken kapı yavaş yavaş açıldı. İçeride her şeyi kırmızıdan oluşan bir kadın görünmüştü. Yaşlıydı, kamburu çıkmıştı. Ve kafasında cadı şapkası vardı. Buraya gelmişken bunlardan almalıyım, diye düşünerek içeri doğru adımımı attım. Girdiğim an kapı kapandı ve soğuk rüzgar sert bir tokat misali gibi sırtıma çarptı.

    —

    —

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
The WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin