Olağanüstü

39 5 0
                                    

  Eşyalarımı hazırladığımda Linda bir sihir yapıp onları Cadı Akademisine göndermişti. Şimdiyse bir şey bekliyorduk ama ne olduğunu bilmiyordum.

"Ah, geliyor!" Linda heyecanla zıpladığında karşıma baktım. Bir ağaç vardı ve uçuyordu. Bir ağaç uçuyordu. Resmen uçuyordu. Kuş gibi. Uçuyordu. Ağaç. Uç...

"Öyle bakacağına hadisene. Otur bir dalına, çok eğleneceğiz." Linda kocaman adım aldı ve kendini ağaç dallarından birine attı. Ben de sakince ağaca tırmanıp alt dallardan sağlam gördüğüme oturdum. Nedense içimde endişe vardı. Belki de daha önce hiç ağaca binmediğimden dolayı olabilirdi.

İlerlemeye başladığımızda kalbimin içeri kıpır kıpır attığını hissettim. Korkudan titriyordum resmen. Ama cadılık da normal değildi. Bunlara alışsam iyi olacaktı.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum Linda'ya endişemi belli etmemeye çalışarak.

"Başka diyara." Gülümsedi.

"Bu ağaçla mı?"

"Evet, sadece on beş dakika sürecek."

"O kadar hızlı gittiğimizi sanmıyorum." dedim etrafıma bakarak. Rüzgar saçlarımı arkama savurduğunda hızlandığımızı anlamıştım. Linda bilmiş bilmiş güldü. Ben de ona karşılık verdim.

"Sana nasıl ulaştılar?"

"Ben doğuştan oradaydım. Benim bütün soyumda cadılık var ve orada yaşıyorlar." En azından saçma bir şekilde akademiye gitmiyordu. Benimse bu yaşadığımın filmlerden farkı yoktu.

"Biliyor musun, ilk defa dünyadan birini alıp oraya götürüyoruz. Bu gerçekten garip."

"Emin ol benim içim daha garip." dedim gülümseyerek. Başıyla onayladı. Böyle bir şey yaşamamış olmasına rağmen beni anlaması hoşuma gitmişti. Çünkü burada çoğu zaman kimse anlamıyordu.

"Az kaldı." Linda gözlerini kapattı ve bana da kapatmamı söyledi. Kapattım. Açıkçası heyecanlamıştım. Hâlâ ağacın hareket ettiğini hissediyordum. Sonrasındaysa kendimi bir boşlukta buldum. Ancak gözlerimi açmadım. Bacaklarıma temas eden dal yoktu. Linda'nın sesini duymuyordum ve endişeyle bindiğim ağaç da gitmişti.

"Linda? Orada mısın?"

"Şş, sessiz ol." Onun orada olmasını bilmek bana huzur verirken tuttuğum nefesimi dışarı doğru üfledim. Düşüncelerim, ayaklarımın yere temas etmesiyle son bulmuştu. Heyecanla gözlerimi açtım. Karşımda inanılmaz bir yer duruyordu. Cadıların bazıları süpürgelerinin üzerinde uçuyor, bazıları da yürüyorlardı. Kavga edenler, sohbet edenler, büyü yapanlar ve dükkanlarında çalışanlar. Hepsi dünyadaki gibiydi. Tek farkı her şeyin büyüden olmasıydı.

Biraz daha bakındım.

Yamuk dizilmiş evler ve dükkanların altında bir nehir akıyordu. Su pırıl pırıldı ve yüzen cadıları görmüştüm. Nehirin yukarısında karşıdan karşıya geçmek için köprü vardı. Büyüyle yapılmış olmalı ki; ışıl ışıldı. Bu gözlerimi kamaştıran yere son kez baktım ve Linda'ya döndüm.

"Burası inanılmaz!" dedim hayretimi dizginlemeye çalışarak.

"Kesinlikle," diye cevap verdi ve ilerlemeye başladı. "Okul giysilerini almamız gerekli." Görmediğini bilsem de başımı salladım. Onu takip ettiğimde kısa sürede bir dükkanın önünde durmuştuk. Kapının bir metre kadar yukarısında büyük harflerle 'MKASİ WAMATSENGA' yazıyordu.

"Bu ne demek?" diye sordum Linda'ya.

"Büyülü Makaslar, demek. Dilleri farklı biraz. Ama merak etme alışırsın." Gülümsedi ve dükkandan içeri girdi. Ben de arkasından seri adımlarla sekerek içeri girdim. İçeride renkli renkli şapkalar uçuyordu. Raflar ışık kaynağıymış gibi parlıyordu ve içeriyi aydınlatıyordu. Mankenlerin üzerinde yarım kalmış, elbise olmayı bekleyen kumaşlar vardı. Oturmak için karşılıklı duran siyah, kadife koltuklar da güzel bir hava katıyordu.

Ayaklarıma sürtünen bir şey hissetmemle irkildim. Ben böyle tepki verince Linda da korkmuştu. Fakat ayağımın yanına baktığımda bana miyavlayan Leon'dan başkası değildi. Eğilip onu kucağıma aldım. Geldiğinden haberim bile yoktu.

"Hoş geldiniz, hoş geldiniz gençler!" Bir kadın yüksek topuklularıyla zıplaya zıplaya merdivenlerden inerken aniden yanımda bitti. Çok hızlı hareket ediyordu ve topukluyla zıplamıştı. Topukluyla. Ben henüz yürüyemiyordum bile.

"Merhaba, Sarah. Amphamvu Cadı Akademisinin okul giysilerini alacağız." Burnunun ucuyla beni işaret edince kadın bana döndü. Hafifçe gülümsedim.

"Yukarı çık, geliyorum." Onaylayıp merdivenleri çıkmaya başladım. Kenarında duvar yerine cam vardı ve her yer görünüyordu. Sonunda yukarı ulaştığımda durdum ve aşağıyı izlemeye başladım. Hâlâ böyle şeyler yaşadığıma inanamıyordum. Fantastik bir filmde gibi hissediyordum kendimi. Ya da bir rüyada... Her an uyanacak gibi.

"Ah, geldim tatlım. Biraz beklettim ama kusura bakma. Hadi, bakma öyle geç şöyle." Ayaküstü kafiyeli konuşan kadının sinirlenmemesi için Leon'u yere bıraktım ve dediği yere gittim. Ölçülerimi aldıktan sonra bir odaya girdi. Çok geçmeden çıktı.

"Diktim, güle güle kullan."

"Ama siz..."

"Buranın en hızlı terzisine geldin. Ne bekliyordun?"

"Aa, şey evet." Verdiğim saçma cevaptan dolayı kendime sonra kızmayı aklımın bir kenarına yazarak aşağı indim. Linda beni bekliyordu.

"Geç bile bitirdi." dedi gülerek. Soracağımı anlamış olmalıydı.

"Duyuluyorsunuz! Hadi çıkın dükkanımdan sizi akılsızlar!" Sarah'ın yalandan sinirine kendime kendime gülerken ayağıma dolanan şeyle tekrar irkildim. Linda da tekrar benimle birlikte irkildiğinde birbirimize bakıp kahkaha attık. Ve Leon'un tekrar bizi korkutmasına fırsat vermemek için onu kucağıma aldım. Dışarı çıktık.

"Şimdi nereye gidiyoruz?"

"Bir şeyler yiyelim, sonra geçeriz akademiye." Başımla onayladığımda ilerlemeye başladık. Modern dükkanından antik dükkanlara kadar her çeşidi vardı. Işıl ışıl parlayan sokak lambasına benzeyen şeyler vardı. Ama büyülülerdi. Burası gerçekten güzel bir yerdi.

Aniden birine çarptığımda bu kişinin Linda olduğunu fark ettim. Gelmiştik.

"İşte burası." Uzun kapının üzerine kocaman 'MARSENGA' yazıyordu.

"Bu ne demek?"

"Sihirli yemek. Hadi girelim." İçeri girdiğimizde burnuma mis gibi kokular gelmişti. Aç olmasam bile acıkabilirdim burada. Linda'yla cam kenarı bir masaya oturduk. Dükkanın duvarları bej renge boyanmıştı. Kahverengi tahta raflar vardı ve onların üzerinde de kitaplar vardı. Hangi dil olduğunu bilmesem de cadılıkla ilgili olduğunu tahmin ediyordum. Dükkanın girişinde çok şirin, camdan dolap vardı. İçerisinde de çeşit çeşit yemekler... İstediğimizi seçebiliyorduk ama burası kafe olarak da kullanılıyordu.

"Ne yiyoruz?"

"Fark etmez." dedim. Burada ne yiyorlar bilmiyordum çünkü.

"Biz de insanlar gibi yiyoruz."

"Pekalâ, o zaman..."

"Börek yiyebiliriz bence. Uzun zamandır yemiyordum."

"Olur, neden olmasın?"

Yarım saatte yemeğimiz bitmişti. Biraz sohbet edip kalkmaya karar verdik. Linda ödemeyi farklı tür bir parayla yapmıştı. Önemsemeden dükkandan çıktım.

"Şimdi Amphamvu Cadı Akademisine gitme vakti."

    —

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
The WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin