"Aşk Sağlıklı Değildir."

85 6 0
                                    

Kadın, ince parmaklarını omzunda gezdirerek zarif bir hareketle elbise askısını düzeltti. Kırmızı ruj sürdüğü alt dudağını hafifçe ısırdı ve ölüye baktı.Adamın kafasından akarak küçük bir birikinti oluşturmuş kanı zevkle izledi. Ölünün kokusunu büyük bir açlıkla ve zevkle içine çekti. Nefesini ağzından yavaş yavaş verirken kafasını gece göğüne çevirdi. Etrafa garip bir koku yayan hafif bir rüzgar esince kadının kırmızı dudaklarında şeytani bir gülümseme belirdi. Gökte onu izlediğine inandığı tanrıçasına doğru zarif, narin bir reverans yaptı ve yerdeki ince bir sopaya plastik eldivenli eliyle uzandı. Sopayı birikintideki kana sokup yavaş yavaş çekerek bir M harfi yaptı. Sopayı cesedin yanına attı ve adamın üzerini aradı. Polisi ona götürecek herhangi bir kanıt bırakmadığından emin olunca ayağa kalktı. Uğruna kurban verdiği tanrıçası Melinoe'e zayıf görünmemek için çenesi dik ve kendinden emin bir biçimde ara sokaklara daldı. Dairesinin kilidini büyük bir titizlikle açtı. Yavaş adımlarla boy aynasının karşısına geçti ve peruğunu çıkardı. Sonrasında elbisesini, ayakkabılarını ve peruğunu mavi bir çöp poşetine tıkıp kirli beyaz renkteki koltuğa fırlattı. Tekrar aynasının karşısına geçti , yaptığı ve olduğu kişiden gurur duyarak saçlarını çözdü. O sırada güneşin ışıkları kadının kirli ve lekeli penceresinden davetsiz misafir edasıyla girdi içeri. Gün ışığı bu evde istenmediğini biliyordu sanki. Odayı çokta aydınlatamadı.Ama oda için yarım aydınlık yeterliydi tıpkı tanrıça gibi.

Kadın yerdeki havluyu kaptığı gibi banyoya koştu.

  

    Güneş, kadının dairesinden içeri istemeyerek girsede Atlıkarınca Karavan Parkında bir kraliçe gibi süzülürdü.  O sabahta karavanın küçük penceresinden içeri yavaşça süzüldü ve Mina'nın yüzünü okşadı.Genç kız gözlerini hafifçe araladı ve alt yataktan kalktı. Karavanın penceresini açtı , sigara ve bira kokusundan arınmış havanın içeri girmesine izin verdi. Bahçıvan tulumunu üzerine geçirdi ve Boğaç'ı uyandırmamaya gayret ederek kapıyı açıp dışarı çıktı.Uzun süredir biçilmeye hasret çimenlerin üzerinde yürüyerek lavabolara doğru yürümeye başladı. Günün bu saatlerini seviyordu. Doğa, iğrenç bira kokusunu temizliyordu.Kimse uyanık olmuyordu.

  Mina, temiz havayı ve sessizliği içine çekerek karavan parkının arkasındaki yola doğru yürüdü.Birkaç arabanın geçmesine izin verdi.

Sonra kimi eski kimi yeni apartmanların arasında türlü hayaller kurarak dolaşmaya başladı.

  

   Küçük, beyaz köpek dikkatini çektiğinde gitmek üzereydi.Köpek kesik kesik havlıyor , etrafta koşturuyordu.Mina, köpeğe yaklaştı ve hafifçe kafasını okşadı.Köpek biraz durdu ve kızın sevgisini minik ciğerlerine çekti.Sonrasında tekrar panik haline döndü ve eski, yeşil bir apartmanın arkasına koşturmaya başladı. Arada bir dönüyor, Mina'ya bakıyor tekrar koşmaya başlıyordu.Mina onun peşinden gidip apartmanın arkasını döndüğünde bir grup yavru köpekle falan karşılaşmayı bekliyordu, ceset görmeyi değil.

    Yerde bir ceset vardı, yanında yere çökmüş bir postacı ve şişman bir adam vardı.  Postacı telefonuna uzandı ve üç haneli bir numarayı tuşladı.

"Allah aşkına salak polislerinizin buraya gelmesi daha ne kadar sürecek? Adam ölü! "

Postacı hattaki kişiyle kavga ederken şişman, göbekli adam derin bir of çekti ve sağına döndü.

  Mina gördüğü manzara karşısında donup kalmış ne konuşuyor ne de hareket edebiliyordu.

Şişman adam kızın koluna girip onu eski, peynir suyu kokan bir bakkal dükkanına soktu. Mina'ya bir şişe su ikram etti. Birkaç dakika sonra etrafa siren sesleri ve kırmızı, mavi ışıklar hakim oldu. Sonraki saatler çığlık atan çocuklar, fısıldaşan kadınlar ve uydurma hikayeler anlatan adamların oluşturduğu gürültü ile geçti.

Aşk Treni(ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin