Bölüm - 1

108 6 2
                                    

 — NICO —

Hava hafif kararmaya başlamıştı. Melez Kampı, kış ayında olduğu için her zamankinden daha sessizdi. Kheiron Büyük Ev'de Dionysos'la konuşuyor, sentorların bazıları ağaç nimfalarıyla eğleniyor, melezlerse kulübelerindeki melez kardeşleriyle sohbet edip sakin akşamı geçiriyorlardı.

Nico di Angelo, Hades'in 13 numaralı kulübesinin kapısının önünde oturmuş, kampı izliyordu. Asla unutamayacağı tek arkadaşı ve ablası Bianca, Jüpiter Kampı'ndaki kız kardeşi Hazel ve hiçbir zaman aklından çıkmayan Percy Jackson, Poseidon'un kahraman oğlu... Percy, Annabeth ve Thalia'yla bir göreve gitmişti, Kheiron'un tahminlerine göre bu akşam geleceklerdi, Nico da onları beklemekle meşguldü.

"Geldiler!" diye kükredi Clarisse La Rue. Rachel Dare, koşarak Annabeth'le Percy'ye sarıldı. "İyi olmanıza sevindim." diyerek gülümsedi. Nico'nun dikkatini çeken bu sefer Percy ya da Annabeth değildi, başkası vardı yanlarında. Garip, çok garip bir kız. Nico gidip onun kim olduğunu sormak istedi ama yapmadı. Her zamanki gibi arkada konuşmaları dinledi. Rachel, Nico'nun merak ettiği soruyu sonunda soran kişi oldu. "Yeni bir melez mi?" dedi Rachel. Annabeth, kıza gülümsedi ve elini sıktı. Percy de aynı şekilde gülümsedi. Ancak kızın gülümsemesi yapmacıktı, çünkü kız çok soğuk, kendi içine kapanık; yani aynı Nico'ya benziyordu.

Annabeth kıza güven bakışları attı, "Bu, yeni melezimiz Lydia. Şu anda hangi tanrının kızı olduğu bilinmiyor ama yakında öğreniriz," dedi. Lydia, herkese sanki ondan çok değerli bir şey çalmışlar gibi bakıyordu. Kızın bakışlarında korku vardı. Kızın bakışlarında ölüm vardı ve Nico bunu çok iyi görebiliyordu. Hades'in kızı olamazdı çünkü Hades'in 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bilinen melez bir çocuğu yoktu. Ama yine de... Yok, hayır. Olamazdı.

Percy, Nico'yu düşüncelerinden sıyıran tek kişi olarak konuşmaya girdi. "Bize çok yardım etti. İyi birisine benziyor," sonra Lydia'ya döndü, "emin ol sen de onları seveceksin." dedi. Kheiron, Percy'yle Annabeth'in liderliğine hayran kalmış bir biçimde kamptaki diğer melezlere döndü. "Şu anlık belirsiz olduğun için 11 numaralı kulübede kalman gerekirdi fakat kulübe maalesef dolu." Annabeth, Lydia'ya tekrar gülümseyerek Kheiron'a döndü. "Bizim kulübemizde yeterince boş yer var. Bize katılabilir." Kheiron, anlayışlı bir biçimde gülümsedi. "Kamp kurallarına aykırı, bunları biliyorsun Annabeth. Şimdilik Büyük Ev'in yanındaki misafir kulübesinde kalsın. Tanrı olan... Babası mıydı, annesi mi?"

"Babam," dedi Lydia, bunu demesiyle kendisi de şok olmuş gibi hemen gözlerini kaçırdı. "Tanrı olan baban belli olana kadar orada kalırsın." Nico, işte bir terslik olduğunu, kızın babasını bildiğini düşünüyordu. Sadece, kızın çekindiği bir şey vardı.

* * *

Öğlen yemeğinden sonra Nico, Percy ve Annabeth'in yanına gitti. Kız hakkında bir şeyler öğrenmesi gerekiyordu... Çünkü kızda kötü bir şeyler vardı ve Nico bunu sezebiliyordu. Kötü, karanlık şeyler. Çok, çok karanlık. Ölüm gibi.

Annabeth, kolunu Percy'nin boynuna dolamış, konuşuyordu. Percy de ondan gözlerini alamıyordu tabii ki... Nico hafifçe öksürdü. Annabeth kollarını çekti, Nico'ya gülümsedi. Percy ise başını çevirip gözlerini devirdi.

"Şey... Rahatsız ettiğim için özür dilerim ama—"

"Yo, sorun değil, gelsene Nico." dedi Annabeth. Nico, onların oturduğu koltuğun karşısındaki küçük bir sandalyeye oturdu. "Şu yeni gelen kız, Lydia'ydı galiba değil mi?" diye söze girdi Nico. Percy başını salladı. "Evet, Lydia. Ne olmuş ona?"

Percy Jackson'ın Ölümü/Percy Jackson's DeathWhere stories live. Discover now