—NICO—
Nico sabaha kadar uyuyamamıştı. Percy'yle Kheiron'un yanına gideceklerdi ve Lydia'dan hoşlanmadıklarını söyleyeceklerdi. Percy'ye karşı olan hislerini daha yeni çözebilmişken bir de Lydia'nın tehdidi vardı. Eğer Percy'ye söylemezse başları daha büyük belaya girecekti. Ancak söylerse... Söylerse Percy ölecekti. Nico'nun kafası çok karışmıştı.
"İçimden bir ses Percy'ye konuşmamızdan bahsedeceğini söylüyor." Nico aniden arkasını dönünce karşısında masanın üzerinde oturan Lydia'yı buldu. "Ne işin var senin burada?" dedi sinirle. Lydia'nın bunu yapmasına gerçekten öfkelenmişti.
"Hiç..." dedi ve masadan indi. "Canım sıkıldı sadece. Ee, Percy'ye söylemeyi düşünüyor musun?"
"Ona zarar veremezsin Lydia! Buna izin vermem." Lydia'nın gözlerine baktığında yine ölümü görmüştü. Ölüm Percy'ye aitti. Percy'nin öldüğünü görüyordu ancak bunun gerçekleşmeyeceğini biliyordu. "Yanılıyorsun, di Angelo. İstediğim kişiyi istediğim zaman öldürebilirim."
"Hades'in—"
"Hayır, değilim. Şu soruyu sormayı kes. Hades'in kızı değilim. Hades'le anlaştığım falan da yok. Benden nefret eder." dedi Lydia Nico'nun sözünü keserek. Nico şaşırmıştı. Diğerlerine yalan söylemişti Lydia. "Babamın kim olduğu şu an seni ilgilendir—"
"Jüpiter Kampı'nda ne işin vardı?" dedi Nico Lydia'ya doğru yaklaşarak. Lydia kaşlarını çattı. "Sen neyden—"
"Jüpiter Kampı'nda ne işin vardı? Reyna senin kampı korumaya çalışırken öldüğünü söylemiş." Nico aslında Reyna'nın da işin içinde olabileceğini düşünmüştü ancak Lydia'nın kahkahasından öyle bir şey olmadığını anladı. "Ah... Zavallı Reyna! Bana inanan sayılı kişilerden. Ona babamı aradığımı söylemiştim çünkü kalacak bir yerim yoktu. Babamın beni sahiplenmeyeceğini fark etmeye başlayacaklardı. Benden şüphelenmemeleri için kampa savaş açtırdım. Yeraltı'ndaki birkaç canavarla — sonra karnıma kılıç saplayıp beni öldürmelerini söyledim. Öyle yaptılar."
"Ama sen dirildin."
"Aslında tam olarak öyle olmadı. Dediğim gibi, ölümü kontrol edebiliyorum. Ölüleri değil. Kendi ölümümü de kontrol ettim. Onlar beni ölmüş gibi gördüler." Nico, Lydia'nın anlattığı hikâyeden hiç mi hiç haz etmemişti. Reyna'yı, herkesi kandırmıştı. Ölümü de kontrol edebiliyordu. Yoksa...
"Ben ölümün kızıyım, Nico. Bana bulaşmak istediğinizi düşünmüyorum," dedi, siyah kanatları yine ortaya çıktı ve yükseldi. "Tekrar görüşmek üzere."* * *
Sabah kahvaltısından sonra Nico kulübesine dönerken Percy'yi gördü. "Kheiron'un yanına gidelim mi?" diye sordu Percy. Nico heyecanlanmıştı. Bir yandan da Percy'ye hiçbir şey anlatamadığı için kendini çok kötü hissediyordu."Gidelim," dedi. Büyük Ev'e vardıklarında Kheiron yalnızdı. Hemen yanına gittiler.
"Hey, Kheiron." dedi Percy ve omzuna dokundu. "Percy, Nico. Hoş geldiniz, oturmaz mısınız?" Kheiron üzgün ve gergin duruyordu. Nico onun bu hâline şaşırmıştı.
"Kheiron, bize Lydia hakkında bildiklerini söyler misin?"
"Ne yazık ki tek bildiğim şey bir melez olduğu. Bir şey mi oldu, Percy?" Nico, Kheiron'un Lydia hakkında daha fazla şey bildiğinden emindi. "Ona güveniyor musun?" dedi Nico. "Yani — ben çok güvenmemiz gerektiğini düşünmüyorum."
"Ben de." dedi Percy. Kheiron kaşlarını çattı. "Bana sorarsanız iyi birine benziyor. Eğer—"
"Benden habersiz bir şeyler mi dönüyor?" Annabeth, Kheiron'u bölerek içeri girdi. "Percy?"
"Annabeth! Biz de Percy ve Nico'yla şey hakkında konuşuyorduk..." Kheiron Annabeth'in sinirini dindirmeye çalışıyordu. Ancak Annabeth, bu işi Kheiron'un bilmesinden hiç haz etmeyecekti. Yakalanmaları kötü olmuştu. "Lydia mı?" dedi. "Lydia hakkında mı konuşuyorsunuz?"
"Annabeth," dedi Nico fakat Annabeth onlara çok sinirli bir şekilde bakıyordu. "Ekipten, özellikle de benden istemediğim bir iş yapman iyi olmadı Yosun Kafa."
"Annabeth—"
"Konuşmak istemiyorum Percy." Büyük Ev'den sinirle çıktı. Kheiron onların kavgasını dinlememişti ama Annabeth'in neye sinirli olduğunu anlamıştı. "Sonra görüşürüz, Kheiron." dedi Percy ve ikisi birlikte Büyük Ev'den çıktı.
* * *
Öğleden sonra Nico, Lydia'yla konuşmalarında aklına takılan şeylere baktı. Ölümü kontrol edebildiğine göre yeraltındaki bir tanrının kızı olabilirdi. Ya da belki o bir tanrıçaydı. Hayır, bu olamazdı. Tanrıça olsaydı en azından Annabeth'in bunu anlayacağını düşünmüştü. Belki gerçek ismi Lydia bile değildi.Nico'nun kafası o kadar karışmıştı ki hiçbir şey düşünemeyecek duruma gelmişti. Ancak pes etmemeliydi. O kızın ne olduğunu bulacaktı.
"Bakıyorum benden başka bir şey düşünemiyorsun," Lydia yanında oturmuştu. Nasıl oluyordu da bunu yapabiliyordu ki? "Benim yüzümden Percy'yi bile düşünemez oldun. Aranıza girmek istemezdim..." Üzülmüş gibi bir ifade koydu suratına. Gerçekten çok iyi rol yapıyordu.
"Ne işin var burada Lydia?" Nico sinirlenmişti. Lydia'yı görünce, bir de aklına bunları kimseye anlatamayışı gelince daha çok sinirleniyordu. Bir çözüm bulmalıydı artık. "Yoksa beni gördüğüne sevinmedin mi? Beni çok özlediğini düşünerek gelmiştim..."
"Neden ben?"
"Anlamadım?" Lydia'nın anladığına gayet emin olsa da derin bir nefes aldı, ona bir adım yaklaştı. "Neden diğerleri değil de ben? Benim ne özelliğim var, niye bana gerçek yüzünü göstermeye karar verdin?"
"Tesadüf..."
"LYDIA!" Nico sinirlenmeye başlamıştı. Lydia'nın bir şeyler çevirdiği çok belliydi. "Daha ne kadar bir şeyleri saklayacaksın? Zaten her şeyi zorlaştırdın benim için... Her şeyi elimden aldın. Birisine bir şeyi söylersem en değer verdiğim kişiyi öldüreceksin. Daha ne istiyorsun? Daha ne kadar zorlamak istiyorsun? Nedenini söyle bana!" Lydia, Nico'nun bu sinirli tepkisine gülmüştü. Nico ona bir anlam verememişti. Bir adım yaklaştı Lydia. "Seni seçtim, çünkü senle ben... çok benzeriz. Hayalet Kral... Efsane, değil mi? Sen de ölüleri kontrol edebiliyorsun, ben de. Hem belki de..." durdu. Birkaç saniye hiçbir şey söylemedi. biraz daha yaklaştı. "Seni çok beğenmişimdir." Nico'nun kalbi gerçekten atmaz hâle gelmişti. Ölüm'ün Kızı onun kalbini alıp götürmüş müydü? Belki de hâlâ yerinde duruyor ama atmıyordu. Bu sefer Nico'nun kalbini tamamen yok edecek bir hareket yaptı Lydia. Onu öptü. Nico ona karşılık vermek istemezdi ama elinde olmamıştı. Çok masum bir öpücüktü bu. Lydia'nın dudakları buz gibiydi, Nico'nun sıcacık dudakları onu ısıtmıştı. Nico'yu hafif bir üşüme sardı.
Bunların hepsi bir anda olurken Nico bir adım geri çekildi. Lydia'yı parmağıyla itekledi. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Dudağını sildi. Lydia dudağını ısırarak Nico'ya gülümsedi. Gözleri parıldıyordu ve ay ışığıyla şöminedeki alevlerin birleşmesi onun güzelliğini yansıtıyordu. "Pek beğenmemiş gibi değildin," dedi Lydia hâlinden gayet memnun bir şekilde. "Bence nedenini az çok anlamışsındır."
"Lydia, saçmalamayı kes ve def ol kulübemden!" Lydia bu sefer kanatlarını açmadı. Kapıyı açıp kulübeden çıktı. Nico kendini çok kötü hissetmişti. Yaptığı şeyin ne kadar doğru olduğunu bilmiyordu ve Lydia'nın hâlâ gizlediği şeyler vardı.
YOU ARE READING
Percy Jackson'ın Ölümü/Percy Jackson's Death
FanfictionHer kahramanlığın sonu olabilir. Herkes ölebilir. Ama nasıl? Neden? Hiçbir şeyi bilmeden mi ölecekti bu Percy? Nico di Angelo her şeyi itiraf etmeliydi belki de... Ama yapamazdı. Onu böyle bir riske atamazdı. Kampa yeni katılan melez ne olacaktı...