--ANNABETH--
Piper ile birlikte yorgun kulübe kontrolünün ardından Annabeth nihayet huzurlu bir şekilde kulübesine dönebilmişti. Altıncı kulübe her zamankinden daha sessizdi, sanki bir durgunluk vardı. Annabeth buna bir anlam veremeden yatağına geçti, araştırma yapmaya koyuldu.
Daedalus'un bilgisayarından her şeyi bulabildiği için bilgisayarını açıp Melez Kampı'nın tarihine baktı. Her yere girdi, ancak kayıtlara dair hiçbir şey bulamadı. Eskiden kampa katılan öğrenciler gözükmüyordu. Annabeth de Lydia'da garip bir şeyler sezmişti. Babasının kim olduğunu bilmiyorlardı ama elbet birkaç gün içinde öğreneceklerdi. Tanrılar melez çocuklarını fark ettiklerinde onları sahiplenirlerdi.
Bilgisayarında Melez Kampı'nın eski öğrencileri hakkında kimse, hatta Annabeth bile çok fazla bilgiye sahip değildi. Ama bir şekilde kayıtlara ulaşmaları gerekiyordu, çünkü Lydia'nın kampa daha önce de gelmiş olmasından şüpheleniyordu. Ayrıca tek şüphesi Lydia da değildi. Nico'nun da Lydia'yı önceden tanıyor olabileceğini düşünüyordu. Nico her şeyini gizleyen, insanlardan ve normallikten oldukça uzak birisiydi. Bu yüzden Lydia'yı tanıdığıyla ilgili şeyler seziyordu. Fakat çok geçmeden Annabeth bu düşüncelerle uykuya daldı.
* * *
Annabeth'in gördüğü rüya normal melezlerinkinden de farklı ve korkunçtu. Yani Annabeth böyle düşünüyordu.
Karanlık ve sıcak bir yerdeydi. İlk başta burayı Athena Parthenos'u kurtardığı mağaraya benzetti ancak burası daha sıcaktı. İki adam kavga ediyordu, Annabeth bu sesleri daha önce duymuştu. Gözlerini hafif araladı ve burasının Yeraltı Dünyası olduğunu fark etti. Tartışanlar ise Zeus ve Hades'ti. Zeus'u Yeraltı'nda görünce Annabeth büyük bir şok içerisinde gözlerini tamamen açıp onları dinlemeye başladı.
"Buraya boşuna geldin Zeus. Ona ben bir şey yapmadım!" Zeus sinirlenmeye başladığını belli etmek için dişlerini sıkarak güldü. Çok sinirli bir gülüştü bu. "Eğer kızım Persephone olmasaydı şu an ölmüştün Hades!" diye kükredi. Hades de sinirlenmeye başlamıştı. "Ne yapacaktın? Beni Tartarus'a mı gönderecektin? Beni öldüremezsin, kardeşim! Ben buranın kralı, lordu, tanrısıyım! Burası bana ait, anlıyor musun?"
"Hades, yeter! Ne yaptın ona? Şu anda kızı sahiplenilmek için kampta bekliyor ama senin sayende kızına mesaj bile iletemiyor, mutlu musun?"
"Ben bir şey yapmadım ama yapan kişi her kimse onu tebrik etmek isterim. Eğer yapan kişi ben olsaydım kardeşim, emin ol şu an onu hatırlamazdın bile," Hades kıkır kıkır gülmeye başladığında Zeus sinirinden mosmor olmuştu. "Üzgünüm, tahminini boşa çıkardığım için."
"Persephone! Persephone nerede? Persephone! Çabuk buraya gel!" diye bağırdı Zeus. Öyle bir bağırıştı ki, duvarları bile sallayabilirdi. Persephone, üzerinde siyah önü kısa arkası uzun bir elbise, Annabeth'in iki yüzük parmağı kadar topuklu kırmızı ayakkabı giymişti. Saçları yandan örülmüş, göbeğine kadar uzanıyordu. Kendisine daha da fazla güzellik katan gümüş bir taç vardı başında. Topuklarını yere vura vura Zeus'un yanına geldi.
"Baba? Ne işin var burada?"
"Hoş buldum Persephone. Artık cezan bitti. Olimpos'a dönüyoruz." Annabeth gözlerini fal taşı gibi açtı. Duyduklarına inanamıyordu. Persephone babasına şaşkınlıkla bakmaya devam etti. "Hades bana itirafını yapmadığı sürece böyle olacak."
Annabeth nefes nefese uyandı. Karşısında birden Percy'yi gördü. "Percy! Burada ne işin var? Birisi görecek."
"Merak etme," dedi Percy ve Annabeth'i öptü, "kimse yok, herkes kahvaltıya gitti." Annabeth kıkırdayıp Percy'yi öpmeye başladı. Birden Percy durdu. "Bekle," dedi. Annabeth Percy'ye baktı. "Ne oldu?"
YOU ARE READING
Percy Jackson'ın Ölümü/Percy Jackson's Death
FanficHer kahramanlığın sonu olabilir. Herkes ölebilir. Ama nasıl? Neden? Hiçbir şeyi bilmeden mi ölecekti bu Percy? Nico di Angelo her şeyi itiraf etmeliydi belki de... Ama yapamazdı. Onu böyle bir riske atamazdı. Kampa yeni katılan melez ne olacaktı...