Her gün üzüntüden yıkılıyordum. Bu hayatta yaşayan tek sevdiğim Ayça idi, o da gitmişti. Gitmiş miydi? Bilmiyordum. Yine sabah erkenden kalkıp her sabah yaptıklarımı yaptım. Bugün Çarşamba idi. Çarşamba günlerini hiç sevmezdim. Çünkü annem ile babamın trafik kazası geçirdiği gün 'Çarşamba' idi... Nefret ediyordum resmen bu günden. Çantamı sinirle alıp okula yürüdüm. Yine sınıfın kapısına girince gözümü Ayça'nın sırasına kaydırdım. Yine yoktu. İçimi büyük bir hüzün sardı. Yine derste hiç konuşmadım. Dört gözle kapıya bakıyordum, 'Belki Ayça çıkar gelir' diye... Altıncı hislerim kuvvetliymiş valla, Ayça gelmese de, Ayça diye yeni bir kız geldi. Ona dünyanın en sinirli insanıymış gibi baktım. "Sen ne hakla Ayça'nın yerini tutmaya çalışırsın?" der gibi baktım. Ama altıncı hislerim gerçekten kuvvetliymiş. O gün kapının tıklamasını dört gözle bekliyordum dedim ya, kapı tıklandı, Ayça yüzü kıpkırmızı bir şekilde içeriye girdi. Yüzü gerçekten domatese benziyordu. Sanki böyle 10 dakikadır falan nefesini tutuyormuş gibiydi. Okulun ilk günü hava çok rüzgarlıydı. Bizim Ayça da eve yürüyerek gittiği için biraz soğuk kapmış. Biraz değil, baya hastalanmış. Hatta hastanelik olmuş yani o derece. Bu yüzden de okula gelememiş. Ayça sınıfa girer girmez boynuna atıldım. Sımmsıkı sarıldım. "Sana bir şey olacak diye çok korkmuştum!" diye haykırdım. "Ne yapıyorsun bee?! " diye beni iteledi. "Ayça ne oldu sana? Neden bana böyle davranıyorsun?" dedim. "Bi yakın arkadaş olalım dedik diye hemen samimîleşme. Öyle hemen olmaz bu işler kardeşim." dedi o da. Çok üzüldüm. Ama belli etmemek için devam ettim. "Ben senin için ne kadar üzüldüm biliyor musun?" dedim. "Hem neden telefonlara cevap vermiyorsun? Çok merak ettim seni!" Çok üzüleceğim cevaplar verdi. Fısıldayarak dedi ki, "öğretmene rezil oluyoruz, şimdi çekil önümden de sırama geçeyim" "Ama..." dedim. Ama...
Ama inanıyordum, biz yakında çok iyi arkadaş olacaktık. Bu gayet netti. Ama bu günüm de yine hüzün doluydu...😢😫