İki elim direksiyonu sıkıca kavramıştım. Kask yüzünden rahat nefes alamıyordum. Soluklarım derin ve hırıltılıydı. Düdük sesiyle yarış başladı. Önce yanımdakilerin beni geçmesine izin verdim. Bana yapılan tezahüratlar hakarete dönüşürken pek de umurum da olduğu söylenemezdi. Bana zeki(!) diye bahsedilen yarışçılar anında önüme geçerken keyifle gülümsedim. İlerde geniş ki geniş yol daralırken yarışçıların rüzgarını alıp hızla öne atıldım. En önde olan yarışçıyı da aldığım rüzgar sayesinde hızla geçerken en fazla iki kişinin geçebileceği yoldan büyük bir rahatlıkla geçmiştim. Durun bir dakika en iyisi her şeyi en baştan anlatmak.
Ben Berrak. 18 yaşındayım. Lise son sınıfa gidiyorum. 162 boyunda 53 kilo ortalama bir Türk kızıyım. Annem ve babam motorcu. Yani babam motor dekore ediyor, antikaları topluyor, kendi motor üretiyor. Annemde hız tutkunu olduğu için babamın işine aşıktı. Bu yüzden beraber çalışıyorlardı. Annem Nisan 35 yaşında. Simsiyah beline kadar inen saçları, dolgun dudakları ve bembeyaz kusursuz bir cildi var. Babam Oğuz 187 boyunda bir kas yığını olması dışında benim en yakın arkadaşım. Onunla güler onunla eğlenirim. Bende onun gibi bir motor hastasıyım. Ama üretmekten çok tüketmeyi sevdiğimi söylersem daha doğru olur.
Yaz tatilinin ilk haftası annemin kuzeni nihayet evleniyordu. Ve benim dünyalar güzeli annem kına gecesi' denilen yağ tulumu teyzelerin bıngıl bıngıl göbekleriyle tüm gece dans edip genç kızlara -yani bana- gereksiz sorular sorduğu o geceye gelmemi istiyordu. Annemi kırmayı sevmiyordum ama bu teklifi kabul edemezdim. Ben öyle yerleri hiç sevmezdim ki.
"Annem beni hiç dahil etmesen." diye mırıldandığımda dediklerime pişman olmamı sağlayacak bir bakış atmıştı. O masum, hanım hanımcık kadının içinden ejderya fırlayıvermişti. Bu kadın beni korkudan öldürecekti bir gün ama hadi hayırlısı.
"Canım annem tabi ki gelirim ya sadece şaka yapmıştım." diye kıvırdım anında. Hadi ama o bakışları sizde görseniz altınıza sıçardınız. O kapasiteye sahipti bakışları.
Ne giyeceğimi kararlaştırmak için dolabıma doğru ilerledim oflayarak. Spor takıldığım ve kesinlikle elbiselerden nefret ettiğim için dolabımda pantolon ve bluzlardan başka bir şey yoktu. Elime çok sevdiğim kot gömleğimi ve giymekten rengi kaçmış olan buz mavisi kotumu alıp anneme yavru köpek bakışları eşliğinde gösterdiğimde konuşmadan bakışlarıyla 'HAYIR' cevabını verince "WHY ME?!" diye isyan etmeye başladım evin içinde.
Son çare olarak annemin dolabına daldım. Bu nasıl dolaptı lan. Kim kimin annesiydi? Genç kız olan hangimizdik? En sade olan şarap kırmızısı diz kapağımın bir karış üzerinde biten elbiseyi söve söve giydim. Saçımı tam at kuyruğu yapacakken bir cırlama sesiyle yerimden fırladım.
"Dokunma sakın!"
"Neye?"
"Bu saçların günahı ne? Ne suç işlediler de bu hale getirdin onları?"
Suratımı asıp elimdeki tokayı bileğime taktım ve anneme döndüm. "Ne yapmamı bekliyorsun?" dedim ellerimi göğsümde kavuşturarak.
"Bir şey yapmana gerek yok. Sen kendini bana bırak."
"Beni korkutuyorsun."
"Don't scary!"
Sıçtı Cafer bez getir. Bu kadın İngilizceyi kimden nereden öğrendiyse cidden hayran kaldım.
Yaklaşık yarım saat saçlarım ellerinde dans etti. Yüzüme önce sıva ardından boya badana yaptıktan sonra hazır olduğu söyledi. Ama aynaya bakmaya korkuyordum. Annem sonunda elimden tutup beni aynanın karşısına sürükledi. Hiç de fena sayılmazdım. Dürüst olmak gerekirse kıza benzemiştim. Babam sağ olsun erkek çocuğu gibi büyütmüştü. Bu yüzden süslü şeylere alışık değildim ama itiraf etmek gerekirse hoşuma gitmişti. Yüzümü incelemeye başladığımda toprak tonu ruj kumral tenime çok güzel gitmişti. Sürdüğü eyeliner ise ela gözlerimi ortaya çıkarmıştı. Dağınık bir topuz yapmıştı ve açık kahve saçlarımın arasındaki taşlı toka da çok hoş durmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusurları Sevmek
Teen FictionMükemmel olanı herkes ister ama insan oğlu kusurlara aşık olur...