Sapphire | Sope

4.3K 575 470
                                    

Bunu neden yapıyorum, bilmiyorum. Cidden ya kafayı sıyırmış olmalıyım ya da gördüğüm düşler peşimi bırakmıyor. Bıraksınlar artık. İstemiyorum onları. (Pardon, Hoseok sana ne diye sesleniyordu? Aziz dostum? Sana öyle diyeceğim.)

Evet şimdi hikayenin en başına gidiyoruz. Ben Min Yoongi. Hoseok'u ortada bırakan Hoseok'un dediği gibi Min Aptal Yoongi. 25 yaşındayım. Yetişkinliğin son demlerini yaşamakla beraber saçlarımda çıkan beyazları saymakta yedi yaşında olan oğlumu okutmaktayım. Sahip olduğum arabalar, evler, mücevherler o güzel düşleri silemiyor. 25 yaşında gerçek mutluluğu yeni öğrenen adamım.

Evet, hikayenin başı doğumum değil 23 Şubat 2016 yılında aldığım kısa mesajla başlıyor. En azından benim hikayem böyle aziz dostum. Lise/üniversite hayatımı biliyorsun bencillik yapma.

O sabah son iki yıldır her sabah olduğu gibi huzursuzlukla kalktım. Hoseok'u terk ettiğimden beri göğsümde biriken ağrı ile kalkıyor eski karıma öpücük veriyor sağlıklı bir doktor olmak için güne spor ile başlıyordum. Son iki yılım bundan ibaretti işte. Bu kadar düşük bir yaşam sürmekteydim. Düşük diyorum çünkü zenginlik ruhumu canlandırmıyor. Mutlu değilim, anlıyor musun? Yalandan öptüğüm karım beni nasıl mutlu edebilir? Ya da sırf müşteri koparmak için yaptığım spor? Yani, kesinlikle mutsuzdum. Evet, her şeyi bırakıp giden bir piç olabilirdim ama bende mutsuzdum.

Hayatta bazı şeyleri anlamak, her zaman zor geldi kıçıma. Mesela, Hoseok'u neden izlediğimi hiçbir zaman anlayamadım. Onda ne bulduğumu hiçbir zaman fark edemedim. O da bunun farkındaydı ve beni böyle sevdi. Anlamsızdı benim aşkım lakin güzeldi. O her zaman güzel hissetmişti. 23 Şubat günü araştırma hastanesinden arkadaşım Yeri bana mesaj attı. Mesaj boyunca bana sövüyor ve cehenneme gitmem için dua edeceğini belirtiyordu. İlk önce nedenini sordum. Yeri çok güzel bir kadındı üstüne, nazikti. Asla insanları incitmezdi. Kötü söz söylemezdi. Ne yapmıştım ona karşı?

Bana iki gün sonra alışveriş merkezinde bir kafeye gelmemi böylece nedenini öğrenmiş olacağımı söyledi. Beni uğraştırmak istiyordu. Kabul ettim. Açıklığı seven biriydim ama ilk defa nedensiz onun isteğini kabul ettim. O gün gelip çattığında tüm randevularımı iptal edip spor giyinerek alışveriş merkezine gittim. Fazlaca gösterişli giyinmek istemiyordum. Yeri, zenginliği seven bir kadın değildi. Paranın insanları değiştirdiğine inanan özgün biriydi. Bense parayı mutsuzluk kaynağı olarak görüyordum çünkü karım milyon dolarlık kıyafetler almak için benimleydi. Çocuğum ise yüzüme para istemek için gülüyordu. Ee? Neresiydi bunun mutluluk kısmı?

Onu gördüm. Evet, evet onu görmemeliydim. Onu görmemeliydim çünkü 2 yıl öncesine gitmek istemiyordum. Onu terk edişimi hatırlayıp vicdanımı konuşturmak istemiyordum. Fakat, gördüm. Işıl ışıldı. Gülümsüyordu. Yeri'ye merhametle bakıyor bazen kaşlarını çatıyordu. Ellerim ceplerimi buldu. Duvara yaslandım ve üç saat boyunca iki yılın özlemini çektim. Aziz dostum, seni cidden anlıyorum. Onu terk ettikten sonra hangi hakla özleyebildiğimi sorgulayabilirsin. Ama şunu unutma, herkes bize karşıydı.

Ailem, en başta Hoseok beni düzelttiği için onu seviyordu. Sonra ben evden ayrılınca ondan nefret etmeye bana baskı kurmaya başladılar. Arkadaş çevrem, Hoseok'un yalnız bir inek olduğunu söyleyip beni deli ediyordu. En başta Hoseok'un babası vardı. Ondan ayrılmam için beni tehdit ediyordu. Hoseok bunu öğrendi mi, bilmiyorum. Bu baskılara dayanmanın zor olduğunu sana kanıtlamak zorunda değilim. Ama fark et. Tüm dünya bize karşıydı. Eşcinsel olduğumuz için de.

Her neyse. Ellerim ceplerimde gözlerim yaşlı onu izledim bir müddet. Sonra (birkaç gün geçti) Youtube'da onun kanalına rastladım. Her ameliyattan çıkışımda videolarını izleyip ona olan özlemimi giderdim. O kadar güzeldi ki... Melek gibiydi. Havada süzülüyordu bazen. Bazen de yerde her şeyi bırakmışçasına yatıyordu. Bazen konuşuyordu ya da rap yapıyordu. Tanrı'nın neden onu cezanlandırdığını sorguladım bir süre.

Fakat önemli olan kısım bu değildi. Hoseok'u gördükten sonra bedenim değişti. İnsanlara gerek duymamaya başladım. İçime kapandım. Sanki iki yıl öncesine ait ben ortaya çıkıyordu. Onu kabullendim. Karımla boşandık. Bayağı gözyaşı döktü. Güya beni seviyormuş, evden attım. Oğlumda annesinin yanında kalmak istedi. Fakirliği öğrendi ve yanıma gelerek bu zamana kadar yaptığı her şey için özür diledi. Başarılı bir oğlan olacağını o günden sezdim. Kabullendim, onu.

Ardından Hoseok'u adım adım takip etmeye başladım. Nereye giderse gitsin onunlaydım. Bir gün, ona laf atıldığında laf atanları fark ettirmeden dövdüm. Başka bir gün parasının olmadığını fark ederek kafe hesabını ödedim. Gibi gibi şeylerde ona yardımcı oldum. Ama o hiç fark etmedi. Sanki lisede onu izleyen bana geri dönmüştüm. Gülümse, aziz dostum. Aslında hikaye o kadar da acı dolu değil.
Birkaç ay sonra zümreden arama aldım. Bir hastanın MS hastalığını yendiği ve ona bakmam gerektiğini bunun delilik hakkında olduğunu falan zırvaladı. İşim gereği gittim.

Beyaz önlük içinde onu gördüğüm ikinci seferdi. İlkini biliyorsun, hastalığı öğrendiğimiz zaman. Aynı şeyleri hissettim. Kalbim yandı. Ruhum çığlık atmaya başlamıştı. Gözlerim özlemini gidermek için yaşarmıştı. Herkes odadan çıkınca ona döndüm. Bana özlemle ve aşkla bakıyordu. Ellerimiz buluştu. Alyansı idrak edince irkildi.  Sulandı gözleri benimkiler gibi. Diz çöktüm hemen. Başım eğildi. "Özür dilerim." Hoseok sana yalvardığımı söylememiş. "Başaracağını biliyordum." Beni kaldırdı. Kucakladım. Burnunu boynuma dayadı. Yerini buldu. Naif bir öpücük kondurdu. Nefesini verdi. İşte böyledi, eskisi gibi. Nirvana'ya ulaştığımı düşünmüştüm.

Hoseok'un sana söylemediği şeyler var. Mesela hastalığa çare bulundu demiş. Sorumlu hormonu bulana kadar flört ettik. Sonra ilaç geliştirince sevgili olduk. Bana taşındı. Bunları biliyor muydun? Beni yargıladın. Ona eski beni vermeye çalıştım. Benimle ameliyathanede sevişti. Bana ait oldu tekrar. Tekrar. Ve tekrar. Söz verdi. Bana tekrar taşınacağına. Tuttu da. Oğlumla tanıştı. Ruh eşi gibiydiler. Çok iyi anlaştılar. Hoseok, gerçekten iyiydi. Ya da ben öyle zannediyordum. Benden intikam almaya çalıştığını düşünmemiştim hiç.

Yavaş yavaş yüzü solmaya yemek yememeye başladı. Endişelendim. O da böyle endişelenmişti sanırım eskiden. Kendimden nefret ettiğim dönemlere geri döndüm. Onu... O gün... Açıkçası beklemiyordum. Sende beklemiyordun belki de, seni suçlayamam. Onu öperek uyandım. Ameliyatım vardı ve evden hemen çıktım. O uyuyordu. Beş saatlik bir ameliyattan söz ediyoruz. Eve bayağı geç geldim. Gece on bir idi. Tek bir ışık noktası bile yoktu evde. Korktum. Çünkü değişmişti. Gitti sandım. Eve girip ışıkları açtığımda onu salonda buldum. Önünde sen vardın. Eski, kahverengi ama sayfaları yeni sen. Senin yanında çeşit çeşit hap kutuları var. Onlara da kahve kupaları eşlik ediyor. O ise kollarını iki yana açmış başını beyaz deri koltuğa yaslamış kanlar akıyor bileklerinden, kesik kesik nefes alıyor. Hayatım boyunca ilk defa çığlık atıp kucağıma aldım onu. Yaşıyordu.

Ölmemişti, aziz dostum.

Hastaneye yetişene kadar canımdan can gitti. Hemen ameliyata aldılar. Hem midesi yıkandı hem de bileklerine dikiş atıldı. Derin kesmiş doktorun dediğine göre. İş bundan sonra başlıyordu. Onu hayata döndürmeliydim. Biliyorsun, o intihar teşebbüsüne kalkışmadı. Ben kalkıştım. Onun bileklerini zihninde ben kestim.

Ameliyattan çıktıktan sonra odaya alındı ve ben eve gelip ona kıyafet falan almaya geldim. İlk önce salonu temizledim. Sonra seni buldum. Oturup seni okudum. Açıkça söyleyeyim, bazı yerleri atlaması dışında her şey onun dediği gibi. Kaçtım, saklandım. Onu koruyamadım. Aziz dostum, dersimi aldım. Onu ölene dek koruyacağım. Ama hikaye burda bitmiyor, merak etme.

Ettin mi?

MS | SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin