Gözlerimi uzun ve güzel bir uykunun verdiği rahatlamışlık hissiyle yavaşça araladım. Tavanı seyretmeye başladım ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Sonunda beni buraya getirenin o olduğunu hatırladım. Sessizce yatakta doğruldum ve etrafımı inceledim. Sağ tarafımda beyaz bir komidin vardı ve çekmeceleri siyahtı. Tam karşımda kapakları beyaz olan siyah bir dolap vardı. Solumda ise bir şifonyer vardı ve o da siyahtı. Duvarlar beyazdı ve yerde siyah bir halı vardı. Duvarlarda ise bir sürü siyah beyaz tablo vardı. Kısacası bu odadaki her şey siyah ve beyazdı. Ben dışında. Odadaki siyah beyaz uyumunu bozan ben ve elbisemin renkleriydi. Bir an için istenmediğimi hissettim ve ayağa kalkarak kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açmamla gözlerimin gri gözlere sabitlenmesi bir oldu. Gece gibiydi. Karanlık ve çok soğuk. Kalbimi donduruyordu fakat burada küçük bir ironi vardı. Kalbim donuyor fakat daha hızlı atmaya başlıyordu. Nedeni bilinmeksizin. Ve bakışları beni dondururken, vücudumda gezinen gözleri gördüğü her yeri yakıyordu. Nedeni bilinmeksizin. Konuşmaya çalışırken dudaklarımın titrediğini farkettim. Neden bilmiyorum. Büyük bir çaba harcayarak konuştum.
"Beni neden buraya getirdin? Burası neresi?"
Ve aldığım cevap, sadece sert ve soğuk bir bakış oldu.
"Bak, benim öğrenmek istediğim çok şey var. Bana hiçbir şey açıklamıyorsun ve ben şu an tanımadığım bir yabancıyla hiç bilmediğim bir yerdeyim. Sana soru soruyorum ve bana cevap vermek yerine sadece bir bakış atıyorsun. Bu ne demek acaba? Bana bakışlarınla ne anlatmak istiyorsun? Özür dilerim ama bakışlarından bir şey çıkaramamak benim suçum değil."
Evet belki biraz sert olmuştu ama olanları öğrenmekte benim de hakkım var. Sonuçta şu an hiç tanımadığım bir yabancı beni kaçırır gibi bir eve getiriyor ve benim buna bir şey demememi bekliyor.
Sonunda söylediklerimi düşündü ve uzunca iç çekti. Duvara yaslanarak yavaş yavaş yere çöktü ve saçlarını elleriyle sertçe kavradı. Sanki anlatmak istediği çok şey vardı ama anlatmak o kadar zordu ki... Ben de yanına çöktüm ve onu anladığımı belirten bir bakış attım. Dakikalarca beni inceledi ve sonunda gözleri gözlerimi buldu. Onu destekleyen bakışlar atıyordum. Sonra dayanamadım. Kafamda cevapları hakkında en ufak bir bilgiye sahip olmadığım sorularla boğuşuyordum. Dayanamadım artık. Dayanamadım.
"Ben sana sorayım, sen cevap ver, olur mu?"
Onayını aldıktan sonra başladım.
"Adın ne?"
"Alaz, adım Alaz." dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Bu ne biçim bir ironiydi böyle? Gece gibi karanlık ve soğuk biri. Aydınlık ve sıcacık. Tam anlamıyla ters özellikleri vardı. Tek benzerliği, bakışlarının vücudumla buluştuğu her yeri yakmasıydı. Düşüncelerimden sıyrılıp sorularıma devam ettim.
"Benden ne istiyorsun?"
Donup kaldı. Gözlerini kıstı ve bana baktı. Daha sonra kendine gelir gibi titredi ve özür dileyen bir bakış attı.
"Bunun cevabını veremem."
"Peki neredeyiz?"
"Seni evime getirdim." Ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Bir anda neden burada durmaya devam ettiğimi anlayamadım. Bir yabancının evındeydim.
"Gitmeliyim."
"Gitme."
"Ne?"
"Sadece kal."
"Neden?"
"Lütfen."
"En azından arkadaşıma ve babama haber vermeme izin ver." Annem diyemediğim için üzgündüm ve son anda gözlerimin dolmasına engel oldum. Annem donarak ölmüştü. En azından biz öyle düşünüyorduk. Bir anda ortadan kaybolmuştu. Saatler süren aramalara rağmen ölüsünü de dirisini de bulamamışlardı. O zamanlar kış tatili için yurtdışına gitmiştik. Herkes bir yerlere dağılmış, sıcak çikolatalarını yudumluyorlardı. Annem biraz dışarı çıkacağını söylediğinde hiç birimiz onu duymamıştık. Bir kaç saat sonra onun ortalarda olmadığını görünce dışarı çıktığını anlamıştık. Ama saatler boyu dışarıda kalamayacağını anlayınca telaşlandık. Dışarısı dondurucu soğukluktaydı. Ölüsünü bile bulamadıklarını söylediklerinde donan gözyaşlarımın yerini yenileri aldı. Yıllar geçse bile ölüsünü de dirisini de bulamadıklarını hatırlayınca gözlerim doluyordu.
Elime gece klübünde kaldığını sandığım çantamı verdi ve odadan çıktı.
Çantam elimde ayakta öylece duruyordum. Aslında gitmek istediğim pek de söylenemezdi. Sonunda yatağa oturdum ve telefonu çantadan çıkardım. Titreyen ellerimle telefonu tutarken, bir yandan da hala gitmek isteyip istemediğime karar vermeye çalışıyordum. "Babacığım :)" yazan yere dokunduğumda gitmek istediğime karar vermiştim. Fakat bunu o bilmeyecekti. Telefon iki kez çaldı ve babamın o titrek ve telaşlı sesini duydum. Annemi çok severdi. Annemi bende görüyordu. Annem öldükten sonra onu anneme bağlayan tek şey olan kızını da kaybetmekten korkar olmuştu. O zamandan beri üzerime titrer olmuştu ve benim için daha çok telaşlanmaya başlamıştı. Onun bu hallerini çok severdim. Çok tatlı bir babam vardı ve istediğim her şeyi yerine getirmeye çalışırdı.
"Alo?" dedi her zamanki titrek sesiyle.
"Merhaba baba."
"Kızım nerelerdesin sen? Gece eve gelmedin, senin için Defne de ben de çok telaşlandık. Defne gece buraya geldi ve bana klüpte senin bir anda ortadan kaybolduğunu, bir daha da seni bulamadığını söyledi."
"Sakin ol baba, ben iyiyim. Sadece..." Aniden burada kalmak istediğimi farkettim. Gri gözleri ilk gördüğümde onlara hapsolmuştum. Şimdi onlardan ayrılamazdım. Bir yalan uydurdum. "... gece biraz fazla içmişim. Kendimi toparlamak için tuvalete gittim, sabah uyandığımda tuvalette sızmış olduğumu farkettim. Şu an bir arkadaşımdayım. Arkadaşım toparlanmam için bana yardımcı oldu. Bugün de burada kalmaya karar verdim." dedim babamın yalanıma inanacağını ümit ederek. Saftı benim babam. Çok saftı. En ufak bir yalan söylesem, ona bile inanırdı. Benim mutluluğum için elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışırdı. Söylediğimin ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğuna bakmazdı.
"Tamam kızım, keyfine bak. Eve geldiğinde bunun cezasını bana kocaman bir öpücük vererek ödeyeceksin." dedi telaşından arınarak renkli bir ton alan sesiyle.
"Tamam baba, eve geldiğimde görüşürüz." diyerek telefonu kapattım ve çantaya attım. Çantayı da şifonyerin üstüne koydum ve kapıya ilerledim. Kapıyı açtım ve gri gözlerin beni bekliyor olması umuduyla karşıya baktım. Ama bu sefer gri gözler yoktu. Onun yerine boş bir koridor vardı. Koridora hakim olan gri renk, bana onun gözlerini hatırlatıyordu. Koridorda ilerledim ve kapıları açık olan odaları incelemeye başladım. Her odaya bir veya iki renk hakimdi. Sonunda kapısı kapalı bir oda gördüm ve içerisinde ne olduğunu merak ettim. Kapıyı usulca açtım ve tavanı seyretmekte olan Alaz'la karşılaştım. Kapının açıldığını fark etmiş ve bana bakmaya başlamıştı.
"Babama gitmek istemediğimi söyledim. Daha doğrusu ona bir yalan uydurarak, yabancı birisinin evinde kalmak istediğimi gizledim." dedim ince bir ses tonuyla.
"İstesen de gidemezdin, hala da gidemezsin zaten."
-Lara Aktaş
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bağımlı.
Chick-LitBir uyuşturucu bağımlısına aşık olmak, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki?