ep. 1

61 9 8
                                    

Son merdiveni çıkarken nefessizlikten öldüğümü en derinden hissediyorum. En son ne zaman bu kadar yürüdüm, biliyor musunuz? Annem beni markete süt almaya gönderdiği zaman.

"Bu s*kik apartmanın hiç de mi asansörü yok? Hangi beyninden hasarlı insan böyle s*kik bir apartmanın en üst katında oturur ki-"

"Ben de buradayım."

Kapının önündeki kıza uzun uzun bakıp bir manada süzüyorum, ardından meraklı bakışlarımı yüzünde gezdirip soruyorum;

"Beni buraya sen mi çağırdın?"

Umursamaz bir tavır sergileyip kapının önünden çekiliyor;

"Evet, içeri gir."

İçeri girip yığılmış pizza kutularıyla düzensiz koltukların çirkin bir görünüm kazandırdığı, olmaması gerektiği halde mat görünen eşyalarla süslenmiş -süslenmeye çalışılmış- bir odayla göz göze geliyorum. Böyle bir cehennemde hanginiz yaşar ki? Koltuklardan birini iyice silkeleyip tereddütle oturduğumda yerde özgürce gezinen küçük bir hamam böceğiyle göz göze gelmem bir oluyor. Iy.

"Gerçekten böyle bir yerde nasıl yaşıyorsun? Hiç temizlemeyi falan düşündün mü?"

Titizliğimden şikayetçi olmuş gibi gözükmese de göz deviriyor.

"Konumuz bu değil."

Elindeki bir tomar buruşuk kağıda göz ucuyla bakıyor.

"Min Yoongi. 9 Mart 1993. Buk District, Daegu."

Hepsini başımla onaylıyorum.

"Jung Hoseok. Doğum tarihi yok. Doğum yeri yok. Resim yok."

Burukça gülümsüyorum.

"Evet, onu tanımadığımı zaten söyledim."

"Kim Taehyung. 30 Aralık 1995. Doğum yeri yok. Resim var."

Dosyadaki resme uzun uzun bakıyor, bense kafamdaki soru işaretlerini hala aydınlığa kavuşturamamış halde soruyorum;

"Dedektif olduğun halde, bu kadar az kazanıp -hatta belki de hiç kazanmayıp- bu tür bir evde yaşamak... Sana hiç para vermiyorlar mı?"

"Bir yere bağlı yaşamıyorum, yaşasam da seni ilgilendirmez."

Elini gözlerimin önüne doğru tuttuğu anda bilincimin kaybolduğunu hissediyorum. Bir güçle adeta zihnimi yokluyor. Birkaç dakika sonra kendime geldiğimde tekrar aynı kağıtlara baktığını görüyorum. İstediği kadar bilgiye ulaşamamışçasına durumundan memnun görünmüyor.

"Kim Namjoon cinayetinden sonra, hiç şüpheni çeken bir şeyler oldu mu?"

Bilinmedik isimler duymaktan sıkılmış bir şekilde, bıkkınlıkla cevap veriyorum;

"Size en az yüz kere söyledim; saydıklarınızın hiçbirini tanımıyorum. Bilinçaltımla derdiniz bittiyse gidebilirim artık."

"Burada evcilik oynamıyoruz!" diye kükrediğinde isteksizce yerime geri oturuyorum. Birkaç rakamın yazılı olduğu bir kağıt uzatıyor.

"Bu telefon numaram. Şüpheli bir şeyler görürsen beni arayacaksın. Bu da bir tür şifre. Eğer telefonu açmazsam bunu yazıp mesaj gönder."

Tuhaf biri, diye iç geçirip kağıdı alıyorum; ardından çıkışa kadar süren merdivenlerden aşağı iniyorum. Her şeye rağmen, örümcek ağlarına takılmamayı başarıyorum, buraya geldiğimden beri beni memnun eden tek şey.

Demin gördüğünüz dedektifin söylediklerine göre, dört sene önce -2013-, nisanda bir cinayet yaşanmış; bu cinayeti özel kılan şey, öldüğü sanılan kişinin öldüğüyle ilgili hiçbir somut kanıt bulunamamasıyla birlikte, yakın zamanda katilin ölü bulunması. Benim içinse özel bir manası yok; çünkü cinayetle uzak yakın hiçbir alakam yok; ancak buna rağmen cinayeti şu soruşturmalar sağ olsun cinayetle alakalı olanlardan bile daha iyi biliyorum.

Park Jimin, Jung Hoseok, Kim Seokjin ve Kim Taehyung -Namjoon'la akraba olduklarına dair söylentiler bile var-, hepsi şüpheli; ancak temizler. Hiçbiri cinayeti işlememiş, zaten ortada bir cinayet olup olmadığı bile belli değil; ancak bugüne kadar ne katil, ne de maktul bulunabilmiş. Seul gazetelerini okudunuz mu?

'Dört senedir çözülmeye çalışan gizem, şimdi yine gün yüzüne çıktı!'

Dört senedir olayın içindeki kimseyi tanımamama rağmen şüpheliyim. Katilin cesedi geçen sene bulundu; ancak tanınmaz haldeydi. Şimdiyse ne aranıyor, biliyor musunuz? Öldüğü sanılan asıl kişi. Katilin kimliğini saptamak ve 'Katilin Katili'yle ilgili ifadesini almak için. Cidden, kulağa çok komik geliyor; ancak inanın ki böyle bir şeyin içinde olduğunuz zaman, isteseniz de gülemiyorsunuz.

Paslanmış eski sokak kapısından dışarı çıkarken yine aynı graffiticiyi görüyorum. İyi bir sanatçı olsa da, yakalanırsa pek iyi olmayacak. O tarafa doğru bağırıyorum.

"Hey, şuradaki polis mi?"

Tavşan gibi kaçıyor. Böylesi eğlenceli, onun içinse yaşam tecrübesi.

Şimdi mi? Sadece eve gidiyorum.

KKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin