ep. 3

27 3 0
                                    

Dobong-gu'ya gidiyoruz, doğrudan Haneul'un yanına. Haneul'dan iki yeni mesaj.

HN: İlk geldiğin daireyi hatırlıyor musun? Oraya gitmeyin. Yeni bir adres atacağım.

HN: Seul, Dobong-gu, Banghak-dong, Cadde 3, Blok 24, Daire 3.

Nefesimi dışa vererek adrese uzun uzun bakıyorum, ardından camdan dışarı bakıp ne kadar tabela görürsem kolaçan ediyorum. Ah, burası.

"Kalk," diyerek dalgınca camdan bakan Taehyung'un kolundan tutuyorum ve Banghak-dong Cadde 3'te iniyoruz.

Üçüncü dairenin kapısını ısrarla çaldığımda açan kişiye hayretle bakıyorum. Haneul ev haliyle karşımızda duruyor.

"Ne?" diye soruyor solgun ve asabi bir tavırla, meraklı bakışlarımıza karşı.

"Senin evin şey değil miydi?"

"Ne değil miydi?"

"Şey... Hani şu her yerinden böcek çıkan."

"İlk defa görüşeceğim birinin kişiliğim ve kimliğimle ilgili yorum yapmayıp da sadece ne biliyorsa söylemesinin en doğru ifadeyi saptayabileceğim tek yol olacağını düşündüğümde bu soruşturma tarzında hareket etmenin en mantıklısı olduğu kararını verdim."

Bir şey anlamadığımız yüzümüzden okunuyor olmalı ki açıklamasını eksik etmiyor.

"Kısacası, bana sarkmaman içindi."

O kısa laf üzerine beynimde şimşekler çakıyor.

"Sen beni ne zannediyorsun, sapık falan mı? Benim birine sarktığım nerede görülmüş!.."

Söylediklerime biraz bile aldırmadan o günkü umursamazlığıyla kapının önünden çekiliyor.

"İçeri girin."

Taehyung tereddütle adımını içeri atıyor, peşinden ben de giriyorum. Öncekiyle kıyaslanamayacak kadar titiz ve düzenli bir ev olduğunu kesinlikle inkar edemem. Tertip ve titizlikle dekore edilip düzenlenmiş, güzel bir ev. Mavi kadife koltuklar, koyu meşe rengi parkenin üzerindeki grili halı ve beyaz sehpayla bir ahenk içerisinde. En azından hamamböceği yok, yeterli.

"Kim Taehyung," diyor, öncekine kıyasla mükemmel derecede düzgün biçimdeki kağıt evraklara bakarken. "doğum yerin? Not alalım."

Karşı koltuktan duyulabilecek yükseklikte yutkunup söze başlıyor Taehyung.

"Se-Seo District, Daegu."

Not alıyor.

"Jung Hoseok'u tanıyor musun?"

Aniden sorulan bu soru karşısında anlamamışça Haneul'un suratına bakıyor. Haneul nefesini bıkkınca verip göz deviriyor.

"Tanımıyorsun... Kim Seokjin? Park Jimin?"

Cevap yok. Elindeki tükenmez kalemin ucunu -sayması zor- on sekiz kez açıp kapatıyor.

"Anlaşılan bu şekilde bir yere varamayacağız. Ayağa kalkın."

İkimiz de ayağa kalktığımızda kendisiyle beraber bizi de kolumuzdan tutup sokak kapısına yönlendiriyor.

"N-Nereye?" diyor Taehyung, kendisini çekiştirebilecek kadar güçlü olan bu kıza karşı tedirgin bir tavırla.

"Chang-dong, buraya pek uzak değil. Park Jimin'in en son görüldüğü yer."

"Park Jimin'i ne zaman araştırdın? Bana soru bile sormadın."

Aniden durup yüzüme kınayıcı bir bakış atıyor.

"Sorsam tanıyorum mu diyecektin?"

Dedektifliğin hakkını verse de bir kıza kıyasla biraz kaba; ancak nedense bu küçük ayrıntı onu benim için çok daha havalı biri yapıyor.

|¦|¦|¦|¦|¦|¦|¦|¦|

Chang-dong'a giden otobüste, sprey boyanın on beş tonunu barındıran beyaz tişörtlü bir gençle ev haliyle dışarı çıkan bir genç kızın yanında etrafa tedirgin ve uzaylı görmüş masum köylü gibi bakan ikinci bir erkek kime olsa tuhaf gelir; ne de olsa insanlar olayın iç yüzünden haberdar değil.

Tam elimi arka cebime atıp telefonumu alacağım sırada o değerli mekanik şeyi Haneul'un elleri arasında görüyorum. Şifremi kırıp galeriye daldığını fark ettiğim anda şaşkınlığım ve öfkemle beraber söze başlıyor;

"Sıkıcısın."

"Ver şunu!" diye bağırıp telefonu elinden kapmaya çalışıyorum; ancak benimle aynı oranda bir güce sahip olması ne şaşılacak şey ki görevim başarısızlıkla sonuçlanıyor.

"Biraz sakin ol, soruşturma hakkında bir şeyler arıyorum."

"Soruşturmayı bahane edip durma; kurcalıyorsun işte, hepsi bu!"

Omuz silkip cevap veriyor.

"Belki."

Birkaç kez daha ani girişimlerde bulunsam da başarısız oluyorum; ancak sonuncusunda harika bir silah kazanıyorum.

"Tikin mi var senin?"

Beline dokunur dokunmaz kahkahalarla gülmeye başlıyor, hala devam ederken zorlukla cevap veriyor;

"Ya-Ya-Yapma..."

Sonrasında elimi itmeye çalışsa da başarısız oluyor; ancak bütün otobüs dikkatini bu yöne çevirince gıdıklamayı bırakmak zorunda kalıyorum. Dirseğini karnıma geçirdiğindeyse acı içinde inliyorum.

"Bir daha böyle bir şey yaparsan, seni öldürürüm."

Telefonumu arka cebine koyuyor ve yolculuk boyunca vermiyor.

KKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin