L

182 27 26
                                    

Kehribar gözleri olan kadın oğlunu yatırdıkları odanın önündeki kapıda bekliyordu. O an için tek istediği şey doktorun bir an önce çıkıp ona bilgi vermesiydi. Ellerini birbirine kenetleyerek dişlerini alt dudağına sapladı. Panikten hala elleri titriyordu.

"Lütfen tanrım, O'nu benden alma. Ne olursun! O benim biricik oğlum, tek servetim."

Kendini kapana kısılmış bir fare gibi hissediyordu. İçinde bulunduğu kafesin siyah gölgeleri ruhunun üstüne çökerken yüreğine bir damla daha karanlığın sıçradığını hissetti. Korkudan depremde kalmış ince bir fidan gibi titreyen bacaklarının birbirine çarpış sesi kaybedebileceklerini tekrar tekrar yüzüne vuruyordu. Dışarıdan ne kadar güçsüz ve perişan göründüğünü umursamıyordu herkese karşı güçlü gözüken kadın. Yutkundu, sırtını geriye yasladı. Ellerini yüzüne kapatarak kendisini karanlığa gömdü.

Kapının açılma sesinin kulaklarını doldurması ile elini ilk yüzünden çekerek hangi kapının aralandığına baktı, ardından içeriden çıkanın oğluna bakan doktor olduğunu fark etti ve ayaklandı.

"O iyi mi, doktor o iyi mi? Lü-lütfen iyi olduğunu söyleyin. İçeriye girebilir miyim, onu görebilir miyim?" Doktor ilk başta kadının çaresiz yüzünü izledi, pürüzsüz gözüken cildine rağmen yakından bakıldığında gözlerinin etrafında beliren ince çizikler, derin yaşanmışlıklar ve uykusuz gecelerin kadının ruhunda bıraktığı karmaşanın gizlendiği en derin çukurlar gibiydi.

Çöken omuzları ise yılların ağırlığının kadının belini büktüğünü gösteriyordu ihtiyara.

Karşısındaki, yıkılmaya yüz tutmuş umutlarının, gözlerinde; suya atılan taşın bıraktığı ince dalgalanmalar gibi kararsızca ve ufak çırpınışlarla gün yüzüne çıktığı annenin yüreğine su serpmek uğruna gülümsedi.

"Onun biraz dinlenmesi gerekiyor, bu yüzden bir süre daha burada beklemelisiniz bayan Jäger. O... O uyuyor." Son söylediğini kabul ettiğini belli eder şekilde kafa sallıyordu kendine. Yalan söylediği için biraz kötü hissediyordu, o doktordu ve yalan söylemesi hoş değildi. Fakat oğlanın ona gözlerini dikerek:

'Lü-Lütfen bayım, dışarı çıktığınız zaman sizi soru yağmuruna tutacak olan kadına uyuyor olduğumu söyleyin. Büyük ihtimal endişelenmiştir ve beni görmek isteyecektir ama beni bu şekilde görmesi uzun zamandır tuttuğu okyanuslarının teker teker döküleceğine işarettir. Ben onu o şekilde görmeye dayanamam, biliyorum bu fazla bencilce ve şu an gereksiz derecede uzatıp duygu sömürüsü yapıyorum. Ama... Lütfen.' demesi onu nedensizce etkilemişti, güçsüzce ağzından sıraladığı sözcükler yorgun bir çocuğun son sözlerini andırmıştı ona. Bu yüzden utana sıkıla, biraz da acıyarak kabul etmişti yeşil gözlü çocuğun ricâsını.

Kadının bir süre onun yüzüne bakıp sanki söylediklerini tartıyormuş gibi kaşlarını çatması ile gerildiğini hissetti.

"Ama benim oğlum uyuduğunda kabus görür doktor. Bu onu gerçekten dinlendirir mi?" Adam bir süre kadının gözlerine baktı.

"Umalım, umalım ki dinlendirsin. O yorgun bir çocuk." Sözlerini fısıldar gibi ortaya atarak uzaklaştı oradan. Carla ise bir süre arkasından baktıktan sonra kapıyı izlemeye koyuldu.

Eren o sırada iç çekip kafasını sert yastığa koymuş bir şekilde duvarı izliyordu. Levi ise kenarda gözlerini yere sabitlemiş, suçlu bir çocuk gibi dikiliyordu. Suçlu hissediyordu, ki suçlu da sayılırdı. Yutkundu ve o sırada Eren fısıldadı:

"Kendini suçlama ve otur." Levi oğlanın fısıltısını işittiğinde dediğini uyguladı. Onu yormak istemiyordu ama bu kendini suçlamaya devam etmeyeceği anlamına gelmezdi. "Uyuyacağım," Gözlerini Levi'a dikti. "Koru beni."

Kirli [Riren|Rivaere]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin