we got a math math love

23.1K 958 2.9K
                                    

16

"Bağ aşktan başka bir anlama geliyorsa; şüphesiz ki bu sadakattir."

(Dr. George J. Kersey, Ruh Eşi vs. XXI)

"Ama anne!" diye itiraz etti Louis, dudağı titriyordu. "Yıl sonu balosuna Hannah'yı götüremem, ruh eşim ne olacak? Ya o da oradaysa, sadakatsiz biri olduğumu düşünür!"

Jay iç çekti, yine de Louis'ye cevap verirken sesindeki sempatiyi gizleyemiyordu. "Bak canım," dedi Louis'nin tepkisini ölçerek. "Sen daha 16 yaşındasın ve biliyorsun ki..."

"Ne olmuş yani, Brighton'daki Tommy de 16 yaşındaydı." Diye kesti Louis.

"Evet," diye onayladı Jay. "Tommy 16 yaşındaydı ve ruh eşini bulduğu günün ertesinde ulusal kanala çıktı, neden biliyor musun?"

Louis bir anlığına duraksadı, ardından başını iki yana salladı.

"Çünkü," Jay bundan nefret etse de devam etti. "Çünkü artık ruh eşlerinin birbirini bulması... bu pek sık olmuyor, tatlım."

Louis'nin gözleri irileşti. "Ya-yani ruh eşimi asla bulamayacak mıyım?"

Jay başını iki yana salladı. "Elbette bulacaksın," diye yalan attı. "Ama bu Hannah'yla gitmene engel değil, değil mi?"

Louis henüz herhangi bir mürekkep lekesi bulunmayan kolunu ovuştururken annesinin bakışlarıyla buluşmadan başını salladı. Dilinin ucuna kadar gelen 'ama bu ruh eşimi aldatmak demek değil mi?' sorusunu yutmaya karar verdi.

***

17

"Birbirini bulmuş ruh eşlerinin bağı farkına varmamaları durumuna pek sık rastlanmaz. Bunun olmasının genel sebepleri eşlerden birinin bağın gücüne inanmaması, buna ihtiyaç duymadığını düşünmesi -eşinin yerini doldurmanın bir yolunu bulması- ya da eşiyle, toplumun birleşmesini etik kabul etmeyeceği konumlarda bulunması olarak açıklanır."

(Helming-Wang Teoremleri, Bölüm IV)

Bu ilk, on ikinci sınıfın ilk gününde oldu. Louis çok da iyi bir gün geçirmiyordu.

Okul sabahlarından zaten nefret ediyordu. Yüzünü görmeyi bir türlü başaramadığı aptal herifin tekinin Audi'siyle gelip Louis'nin emektar Toyota'sının girmek üzere olduğu park yerine konmasına hiç gerek yoktu.

Şoku atlatıp freni asılmayı bıraktığında adam çoktan arabadan inmişti bile. Louis apar topar el frenini çekti, arabadan inip adama çemkirmeye başlaması gerektiğini biliyordu ama kıpırdayamıyordu, tanrı aşkına biraz önce ölebilirdi.

Piç kurusu, diye sövdü içinden. Elinde değildi, kelimeleri dile getiremiyordu. Tek eli direksiyonu kavramaktan bembeyaz kesilmişti. Bir şekilde debriyajın hemen üstünde donup kalmış ayağını gevşetti, anahtarı çevirip nihayet arabadan aşağı indi.

Tanrıya şükür adi herif hala oradaydı. Louis kendinden emin adımlarla -şoktan sendelediği gerçeğini bir kenara atınca, elbette- ona doğru ilerlemeye başladı.

Adam ona bakmadı ama göz ucuyla indiğini görmüş olmalıydı ki arkasını dönmeden önce dudağını büzüp "Ups," diye mırıldandı.

Sanki bu her şeyi telafi edecekmiş gibi.

Sanki bu Louis'nin biraz önce neredeyse öldüğü gerçeğini değiştirecekmiş gibi.

"Hey!" diye bağırdı adamın peşinden ilerlemeye başlarken. "Hey, sana diyorum!"

we got a math math loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin