En son yaptığı korkunç şeyle bayılmıştım.Bu adam az önce gözlerimin önünde en yakın arkadaşımı öldürmüştü.Silahın patlama sesi kulaklarımı doldurduğunda bir damla yaşla bayıldığımı hatırlıyorum...
Uyandığımda farklı bir yerde olduğumu idrak etmeye çalışırken bulunduğum evin uzak köşelerinden sesler duymaya başlamıştım.Ürkek adımlarla sesin geldiği tarafa doğru ilerledim.Neyle karşılaşacağımı bilmeden bu kasvetli çoğunluğu siyahla kaplı evin koridoruna yürümeye başladım. Yakınlaştıkça ses artıyordu ve gitgide canımı yakmaya başlamıştı. Bu ses beni buraya getiren adamın işleri miydi? En son ne zaman bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum bile.Koridorun sonundaki odaya biraz daha yakınlaştığımda ses daha da belirginleşmişti.Kapıya kulağımı yasladığımda sesin kapıyı tırmalayan bir çift pati olduğunu farkettim.Kapının kolunu yavaşca aşağı indirdim, kapı açıldığında kahverengi tüyleri ışıltıyla parlayan golden üzerime atlamış ve yüzümü yalamaya başlamıştı.Gerçekten köpekler insanların en sadık dostuydu. Bir an için tehlikede olduğumu unutup,köpekle oyuna dalmışım ki gürleyen göğü ancak duyabilmiştim. Birden irkilmiştim çocukluğumdan beri bu aciz,acınası bedenim her şeyden korkardı ve bu özelliğimi büyümeme rağmen yitirmemiştim. Sahip olduğum en iyi arkadaşımda birkaç saat öncesine kadar yanımdaydı.Ne bir anne ne de bir baba.Annem beni terketmişti.Bende her gün babamın dayağına maruz kalmıştım. Bütün bu düşüncelerden kurtulurken göğün ikinci kez gürlemesiyle bir anlık boşluğuma geldiğinde çığlık atmıştım ve aniden yere oturmuştum.Git gide şiddetini arttıran yağmura dayanamayan elektrikte birden gitmişti.Artık içime büzülüp ağlayabilmem için bahaneye gereğim yoktu. Ses ve karanlık; iki büyük korkumdu.Bütün bunlara odaklıyken üst kattan gelen ayak sesleri tedirginliğimin daha da artmasına neden oluyordu.Beni buraya getiren tek bir kişi vardı.Burası da kesinlikle o adamın eviydi ve büyük ihtimalle bu adım sesleri ona aitti.Ama bu içimdeki korkuyu bir nebze bile azaltmıyordu.Adım sesleri iyice yaklaşmıştı.Seslendi:"Orada mısın?" sesi kalın ve tokdu.Buradayım diyemedim,diyemezdim. Fazlasıyla titrek sesimin acizliğini öne sürmek istemedim.Soruyu soran ses daha güçlü bir şekilde sorusunu yenilerken."Buradayım"diye bağırmıştım.Sesimi güçlüymüş gibi göstermeye özen göstermiştim.Adımlar benden uzaklaşmış ve başka bir tarafa yönelmişti.Bazı çekmecelerin açılma seslerini duydum.Biraz sonrada çakan bir kibrit sesi. Sonrasında oda biraz olsun aydınlanmıştı.Sarı ışık beni az da olsa rahatlatmıştı. Güçlükle yanımdaki şifonerden destek alarak ayağa kalktım.Sonrasında sırtı sinirle gerilmiş siyah yüksek bir bedenle karşılaştım.Sesimi çıkarmadan olduğum yerde duraksadım.Arkasını döndüğünde kızgın bir çift yosunla karşı karşıya kaldım.Neden ya da neye bu kadar sinirlendiğini anlayamamıştım.Yinede bu sinirli görüntüsü karşısında olabildiğimce güçlü durmaya çalışıyordum ve başarmıştım.Odadaki tekli koltuğa geçmişti.Geldiğinden beri evdeki sessizlik hükmünü sürdürmeye devam ediyordu.Taa ki sorduğum soruyla; uzun,kemikli parmakları arasında duran sigarasını yakana kadar."Neden beni buraya getirdin?" Hiçbir cevap vermedi.Sorduğum sorulara bir yenilerini eklerken istifini hiç bozmadan oturduğu koltukta yayıştı ve sigarasını içmeye devam etti.Bir süredir ayakta olduğumun farkına vardığımda salondaki siyah koltuklardan birine küçük bedenimi rahatsız bir biçimde yerleştirdim. Evin içi hâlâ sessizdi.Fazla konuşkan biri değildi yada sadece bir şeyler düşünüyordur. Bütün bu düşüncelerle zihnimle boğuşurken cevabını alamadığım sorulara dakikalar geçmesine rağmen bir yanıt bulamıyordum. 'Neden buradaydım? Burası neresiydi? Karşımda oturan adam neden arkadaşımı öldürmüştü?' Kendi içimde sorduğum son soru beni dehşete düşürmek için yeterde artardı.Son soru kalbimdeki boşluğu artırmaya devam ederken kaçmak sonsuzluğa kadar ağlamak istedim,yapamadım. Sadece oturduğum koltukta içime kapanıp sesimi çıkarmadan ağlamaya başladım.Ağlarken çıkarmamaya özen gösterdiğim hıçkırıklarımı her ne kadar gizlesemde bunları duymuştu.Bana binlerce farklı cevabı olan bir soru sormuştu."Neden ağlıyorsun?" Sesi sertti,sorgular gibiydi, merhamet ya da hâl hatırdan çok farklıydı.Ne diyebilirdim ki.Bir şey demedim,olduğum yerde oturmaya devam edip az önce yaptığım neyse aynısı yapmaya devam ettim.Bu hareketime karşılık ayağa kalktı,iri cüssesi ile bana yaklaştı.Yüzü sakindi ve fazlasıyla güzeldi.Çıkık elmacık kemikleri,bir kadını bile kıskandıracak güzellikteki kirpikleri ok gibiydi adeta.Yönelttiği soruyla irkildim.Az önce sorduğu soruyu tekrarladı."Neden ağlıyorsun?" Bu sefer karşılık vermem şarttı:"Ağlamamam için bir sebep söyle.Gözlerimin önünde arkadaşımı öldürdün,beni ondan koparttın sonra ne idüğü belirsiz bir eve getirdin.Bana zarar verip vermeyeceğini bile bilmiyorum."Yutkundum "Ağlayacak ne çok sebebim varmış." İçindeki bütün nefesini dışarıya verdi.Sert bir şekilde arkasını döndü ve elindeki çakmağı yere fırlattı.Karanlık koridorda hızla kayboldu. Bir süre sonra elinde bir tepsiyle içeri geldi.Tepsiyi kırarcasına önüme bıraktı. "Ye bunları" diye emretti.Sesi reddi kabul edemeyecek kadar soğuk ve sertti.Sahi bütün bu olayların üzerine karnımı hiç düşünmemiştim. Önümdeki yemekleri yemeye başladım.Sonra yanımda homurdanma seslerini duydum."Yavaş ye boğulacaksın aptal! ".Söylediği cümleye tahammül edebilirdim ama aptal kelimesi için bu geçerli olmaya bilirdi." Aptal falan değilim."diye çıkıştım.Bir süre sonra tepsideki bütün yemekler bitmişti.Tepsiyi götürmek için ayağa kalktığımda,hızla oturduğu yerden kalkıp elimdeki tepsiyi aldı ve içeri götürdü.Gelirken battaniye ve bir yastıkla gelmişti. "Uyu artık" dedi elindeki yastığı fırlatırken yüzüme. Uzun koltuğa geçip battaniyeyi boynuma kadar geçirdim. Ona bir soru daha yönelttim."Peki ya ben uyurken bana bir şey yapmayacağını nereden bileceğim." Soruma çok geçmeden yanıt verdi. "Seni saf kız zarar verecek olsam şimdiye kadar durmazdım.Arkadaşın gibi bir an önce senide hallederdim." İlk cümlesini pek umursamasamda ikinci cümlesi beni etkilemişti."Tamam ama neden beni bu eve getirdin? Beni o depoda da bırakabilirdin." Son söylediğim bu söz karşısında biraz sinirlenmiş gibi gözüküyordu. Hafif ışık göz çukurlarını doldururken ince kirpiklerinin gölgesi üzerine düşüyordu."Çok soru soruyorsun,uyu artık dedim sana."dedi ve telefonuyla uğraşmaya başladı.Bende battaniyeye iyice gömülüp,kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım.
... Dün gece sevdiğim küçük köpeğin yüzümü yalamasıyla uyandım. Yerimde doğruldum ve onunla oynamaya başladım.Oyuna o kadar dalmışım ki o adamın içeri girdiğinin farkına bile varmamışım.Elinde birkaç parça kıyafet vardı. "Giyin bunları" diyerek suratıma fırlattı."Giyinsene dedim"dedi.Anlamıyor muydu, odadan çıkması gerekirdi, salak herif."Çıkarsan giyeneceğim"diyerek gözlerimi devirdim.Birkaç dakika sonra içeri gelmişti.Yarısı açık perdeden sızan güneş ışığı çıkık elmacık kemiklerini daha da belirginleştiriyordu.Yeşillerini daha da koyulaştırıyordu.Sakin bir sesle "Gidiyoruz." dedi.İçimdeki merakı susturamadığım için sordum."Nereye gidiyoruz?" Kollarını bağladı ve yutkundu.Yutkunması bir sonsuzluk kadar uzaktı."Senin için ne farkeder?"dedi.Sesi boğuktu.Sinirlenmiş olabilirdim.Ne mi fark ederdi.Aniden geliyor,yüzüme hiç bilmediğim birinin kıyafetlerini atıyor ve sonrada gidiyoruz diyor.Cidden hiçbir şey farketmezmiş.Ha! Bütün bu iç dünyamdan bana verdiği emirle veda etmek zorunda kaldım."Hadi!". Hâlâ nereye gideceğimizi bilmiyordum. Ama onu takip etmeye başladım. Uzun çamurlu patikadan aşağıya doğru indiğimizde geniş bir arazi beni karşıladı ve soğuk rüzgar tenimi yaladı.Boş arazida gördüğüm sadece bir arabaydı.Arabaya binmemi söyledi.Çok uzun sürmeyen bir yolculuğun ardından beni bir mezarlığa getirmişti.Ama neden? Soracağım soruyla korkacak olsamda denememden zarar gelmezdi."Neden buraya geldik?".Yutkundu, sessiz mezarlıkta bir tek ben işitebilmiştim sesini. "Annem," dedi.Sesindeki hüznü seçebiliyordum."Anneme çok benziyorsun." Lütûfkâr bir sesle bana "Lütfen gel benimle,seni ona götürmek istiyorum." Bana karşı uzattığı elini tuttum.Sanırım bu zamanda ona yardımcı olmam gerekiyordu.Öyle yaptım.Mezarlığın başına geldiğimde yere çöktü, kendine kapandı.Hıçkırmaya başladı bu sert mizaçlı adam.Onu tanıdığım andan beri bu kadar desteğe muhtaç görmemiştim.Yavaşça çöktüğü yerden kalktı,bana yaklaştı. Ne yapacağını bilmiyordum. Sadece sarıldı,uzunca annesinden ayrı yaşayan çocuk özlemiyle.Bu yaşadıklarını anlayabiliyordum. Annemi kaybetmesemde beni terketmişti,bende anneye muhtaçtım.Göz yaşları omzumu ıslatırken, kendini toparladı elleriyle gözlerini sildi.Arabaya doğru ilerledi,bagajdan çıkardığı su şişesini aldı ve mezarın toprağına döktü. Kendini durduramıyordu,burada kaldığı sürece içinden hep ağlamak geliyordu.Ama nafile göz yaşları huzura ermiş birini yerine getirmek için işe yaramazdı.Onu ancak içinde bir yerlerde saklardı.Yavaş adımlarla istemeyerek de olsa arabaya doğru ilerledi ve koltuğuna oturdu,bende peşi sıra ilerledim.Direksiyona hakim olmadan önce akan son göz yaşlarınıda sildi.Arabasını çalıştırdı.Gidiyorduk yine bilmediğim yerlere.Bu sefer soru sormadım.Hem kendim hem de onun iyiliği için.Sanırım bu sefer ki yolculuk uzundu.Zaten bende bütün bu olayların sonuncunda uykuya yenik düşmüştüm.Uyandığımda bir dağ evindeydim.Acaba burası neresiydi? Şehir dışına çıkmış olabilir miydik? Yattığım koltukta doğruldum.Bir süre sonra evi aramaya koyuldum.Çoğunlukla kahverenginin hakim olduğu evi gezerken,onu evin terasında otururken gördüm.Düşünceliydi.Yanına yaklaştığımda beni sonradan farketmişti.Demek bu kadar dalgındı.Yanındaki iskemleye oturdum.Kafasını bana çevirdi,gözleri ağlamaktan kızarmıştı.Yüzünü avuçlarımın içine aldım ve göz yaşlarını sildim.
Sesimi yumuşattım "tamam,yeter artık lütfen ağlama seni anlıyorum ama ağlaman annenin geri getiremez." Kafasını yerde kaldırdı ve dudaklarını ısırdı kendine hakim olmak istercesine.Koluyla ıslak yüzünü sildi. Sanırım bu olay hayatımdaki dönüm noktasıydı.Beni kaçırmasına,en yakın dostumu öldürmesine rağmen gitgide aşık oluyordum.Ona bakarken akıl kaybı yaşayan bir tek ben değildim. O da yeşil gözlerini üzerimde gezdirirken pek kendinde değildi.Yıllar bizi ileriye götürüyordu yada ölüme. Soğuk küvet ağlamaktan perişan düşmüş ben.Daha fazla acı çekmemem için beni öldürmek isteyen güçlü bir adam sanırım gücünün sonu buraya kadardı.Ağzımdan akan kanlarla küvet kırmızıya boyanıyordu.Elleriyle ağzımı temizlemeye çalışıyordu."İyisin"dedi,ne kadar olabilirdim ki ölümün sıcak nefesi ensemi okşuyordu. Silah sonunda onuda gördüm.Acı çekmemem için yapmak istediğini biliyordum. Son kez sarıldı bana.Tekrar tekrar denedi öldürmeyi işlettirmedim bu günahı ona,yapamazdım sonrasında karanlık.Gitti...kanla dolu bir küvet ve içinde cansız bedenim.Bensiz çok yapamazdı,yapamadıda.Küvette bıraktığı benden sonra arabasına atladı.Tekerlekler ıslak zeminde feryat ederek kalktı.Gecenin sessizliğine karışan egzoz sesi bütün bu büyüyü bozmaya yeterdi.Gazın ibresi git gide artıyordu.Doksan,yüz,yüz on ,yüz yirmi...sonrasında onun için de karanlık.
NOT:KENDİ KALEMİMDENDİR.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖZLER
RandomGelmiş veya geçmiş olacak belkide gelecek görebileceğiniz veyahutta okuyacağınız en güzel,hoş yada her neyse sözler.