♤ i k i ♤

46 2 1
                                    

Eve vardığımda saat yediyi biraz geçiyordu. Annem ve babam hala çalışıyorlardı. Evde tek olmaya alışıktım. Uzun bir süre öncesinde rutin haline geldiğinden dolayı evde birisi olduğunda rahatsız olurdum. Normalde bir ablam vardı fakat üniversite sebebiyle Seul'da yaşıyordu. Hatta bazen tatil için eve geldiğinde onu bir fazlalık olarak gördüğüm bile olurdu. Çok samimi bir ilişkimizin olmamasının da etkisi olabilirdi bunda.

Her zamanki üşengeçliğim tuttuğundan hızla su kaynatıp hazır ramenin üzerine döktüm ve doğru dürüst yumuşamasını bile beklemeden yemeye başladım. İşin kötü yanı evde hiçbir zaman pişmiş bir yemek beni beklemezdi. Ve antrenman sonrası yorgunluğun üzerine hiçbir şekilde bir de yemek yapma zahmetine girmezdim. 

Yemeğimi yerken şarkı dinlemeyi seven biriydim. Ve şarkı bölünüp araya telefonun melodisi girdiğinde yanaklarımı şişirerek ekranı çevirip kimin aradığına baktım. Teyzem arıyordu. Annem dururken beni neden aradığına dair hiçbir fikrim yoktu. Zaten pek konuşma heveslisi olmadığımdan sesi kapatıp tekrar masanın üstüne koydum. Arama kendiliğinden sonladığında sevdiğim şarkı çalmaya devam etmişti. Fakat birkaç dakika sonra tekrar telefon çaldığında arayan yine teyzemse açmak zorunda olduğumu biliyordum. Bir kez açmamamın bahanesi olabilirdi fakat diğerleri için bahane lüksüm yoktu. Bizim ailede kurallar böyle işliyordu.

Neyse ki arayan teyzem değil, Jungkook'tu. 

"Alo?"

"Jimiiinnnn!" Jungkook haykırarak karşılık verirken telefonu kapatma dürtüme karşı koymaya çalıştım. Bu çocuğun neden bu kadar heyecanlı olduğunu hiçbir zaman anlayamadığımı söylesem? 

"Jungkook?"

"Canım sıkıldı," Jungkook mızırdanarak söyledi. "Bize gelsene. Annemle babamın bugün evlilik yıl dönümleriymiş ve bu akşam yemek yedikten sonra rahat rahat fanfinifinfon yapabilmek için geceyi otelde geçireceklermiş. Ayrıca Sehun hiç rahat durmuyor. Lütfen gel. Lütfeeen." Arkada ağlayan çocuğun seslerini duyabiliyordum. 

"Sen yine dövdün mü o çocuğu?"

"Yemin ederim ki elimi bile sürmedim. Annemler bunu Jongin'in annesine bırakmış. Orada oynamışlar, kudurmuşlar, kadın da kapıda benim gelmemi beklemiş artık nasıl illallah ettirdilerse. Aldım, eve soktum. Ağlıyor Jonginler'e gideceğim diye. Jimin gelirse susar mısın diye sordum. Hayır demedi. Sadece kafama sarı ördeği fırlattı. Demek ki susar. Hadi gel, lütfen."

"Tamam geliyorum," diye öfledim. Evde yapacak daha iyi bir işim yoktu. Zaten Jungkooklar'ın evi hemen karşı apartmandaydı. Babamı arayıp haber verip -eve ilk gelen babam olurdu- üzerime ince bir hırka geçirip ayaklarıma terlik giydikten sonra kapıyı çekip çıktım. Daegu her ne kadar sıcak olsa da benim bir tür alışkanlığım gibiydi akşamları hırkayla dışarı çıkmak. Ki yürüyeceğim mesafe iki dakika bile sürmeyecekti.

Asansörden inip zili çaldığımda arkamdaki apartmanın kapısı açılmış ve bir çocuk sesi, "Jimin abi?" diye sormuştu sessizce. Jongin'in gizlice kapı arasından uzanan başını görmemle genişçe gülümsedim. O sırada Jungkook da kapıyı açmıştı. Esmer çocuğa sessiz olması için hareket yaptıktan sonra, "Koş gir içeri," diye fısıldadım açılan kapıyı göstererek. Jongin heyecanla arkasına baktı ve çıplak ayakları üzerinde sekerek hızla Jungkook'un yanından daireye girdi. Kapıyı kapatmayı unutmuştu. 

"Serseri seni," dedi Jungkook yanından ceylan misali geçen çocuğa doğru. Hızla Jongin'in annesine seslendikten ve onay aldıktan sonra eve girmeyi başarmıştım. Tabii o sırada tuvaletten çıkıp Jongin'i gören Sehun'un çığlıkları evi doldurmuştu. Hızla Jongin'i elinden tutup onu odasına götürdü ve kapılarını kapatmadan önce Jungkook'a yerdeki legolardan bir tane atmayı ihmal etmedi. 

your body is the art |yoonmin|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin