KABUS DOLU SAATLER

67 6 5
                                    

O günün hayatımın en acı günü olacağını bilemezdim. İçimde bir şeyler hep rahatsız ediyor huzursuz oluyordum. Annem ve babamın seslerini son kez duyacağımı aklımdan geçiremezdim. Sevdiğimiz insanlardan Sanki hiç ayrılmayacakmışız gibi her gün her saat onları üzeriz. Onların kalplerini kırar ve bir özür bile dileyemeyecek kadar gurur ve kibir yapar büyüksüleniriz. Ancak kaybettiğimizde onların kıymetlerini anlar varlıklarının bizim için ne büyük bir mutluluk, huzur ve güven verdiğini anlarız. Ne acı ki o gün o telefon konuşmasından yalnızca bir saat sonra saat 19:45 civarında bir telefon daha geldi. Arayan kız kardeşim safiye idi ancak telefondaki ses bir erkek sesi ve bir yabancıya aitti. Bir şeyler saçmaladı ve kapattı telefonu. Ben şaşkın bir şekilde kız kardeşimi tekrar aradım telefon dan. Tekrar aynı kişi açtı telefonu ve bizim arabayı tarif ederek bulundukları mevki'i ve kaza ettiklerini söyledi. İnanmadım önce şaka yaptıklarını düşündüm. Sonra telefonu bir başkasına verdi. Telefonu alan kişi Jandarma Uzman Çavuş Murat diyince başımdan aşağı kaynar sular döküldü kelimeler boğazıma düğümlendi. O konuştukça bende biraz daha tedirgin olmaya başladım.

Bana ailemin Konya yolunda kaza ettiğini , Ambulansların ailemi Afyonkarahisar Devlet Hastanesine sevk ettiklerini benimle orada görüşmek istediğini, detayları orada vereceğini söyledi. Bir müddet olduğum yerde donakaldıktan sonra. Bir hışımla bulunduğum bilgisayarın başından kalktım. İnternet kafenin sahibi sürekli oraya gittiğim için beni tanıyordu ve neler olduğunu sordu. Betimin benzimin birden aktığını söyledi ve bir bardak su getirdi. Kısa bir sure sessiz kaldıktan sonra ona ailemin kaza geçirdiğini acilen hastaneye gitmem gerektiğini söyleyip oradan cıktım. Aklım başımdan uçmuştu. Deliler gibi koştum . Koştum . Koştum. Bir yandan da aklıma gelen ilk ismi telefonumdan aradım ve durumu anlattım. Büyük dayımın oğlu Ümit ağabeyim duyunca şok oldu hemen geleceğini sakin olmamı söylese de ben duramazdım koşa-koşa hastaneye vardım. Acilin kapısının önünde bir kaç dakika bekledikten sonra büyük bir korkuyla ve yavaş adımlarla içeriye girdim. Her yer kan gölüne dönmüştü. Sedyenin üzerinde yüzü gözü şişmiş bir halde tanınmayacak şekilde kız kardeşim varmış onu hiç fark etmedim. İçeriden annemin inleme sesleri geliyordu. Oda kapısına doğru korkak adımlarla yaklaştım. Annem o kadar acı çekiyordu ki. Üç hasta bakıcı onu zor zapt ediyor bir taraftan da tomografi teknikeri annemi hareket etmeden durması ıcın ikna etmeye çalışıyordu. Annemi o halde görünce şok oldum her yer kan içerisindeydi. Birden midemden ağzıma doğru bir şeylerin geldiğini. Nefesimin kesilecekmiş gibi olduğunu hissettim. Biraz durumu izleyip sindirdikten sonra gücümü toplayıp anneme seslendim.

Anne, Anne benim Mevlüt. Ne oldu anneme kardeşim nerde babam nerde diye içerideki görevlilere sordum.

Annem sesimi duyunca zorda olsa cevap vermeye çalıştı. Kardeşini de babanı da bilmiyorum beni yanlarına götürmüyorlar. Beni bırakmıyorlar. Ramazan. Ramazan nerde o nasıl o nerede.

"Kızım nerede ? kızımı gösterin bana" diye feryat etmeye başladı.

Annemi öyle feryat figan bir halde görünce dayanamadım. Tomografi çekmeye çalışan görevlinin yakasına yapıştım kardeşim nerde babam nerde hocam cevap verin bana dedim. Görevliler ne yapacaklarını şaşırdılar. Anneniz burada kardeşiniz de kapının önünde ki sedyede diyince. İkinci bir şok yaşadım.

Büyük bir zorlukla kafamı yarım yamalak kapının önüne çevirdim. Gerçekten de kapı önündeki sedyenin üzerinde kardeşimin kıyafetlerine benzeyen , tıpkı onun gibi sacları olan bir kız çocuğu saçlarının neredeyse tamamı kan olmuş kendinden geçmiş ve titremekte idi. Belli ki şok geçiriyordu. Kız kardeşimi kan kokularının içinde de olsa , az da olsa üzerine sıktığı parfüm kokusundan tanıdım. O nu o halde görünce kendimi kaybetmişim. Görevliler beni güçlükle kaldırıp birkaç oda ilerideki lavaboya taşıdılar elime yüzüme su çarpıp bileklerimi ovuşturdular. Az da olsa kendime geldim ve hemen annemin ve kardeşimin yanına dondum. Görevliler hala annemin tomografi görüntüsünü alabilmiş değillerdi. Görevli benden annemi sakinleştirmemi en azından birkaç dakika görüntüyü alana kadar sakinleştirmemi aksı taktirde kız kardeşimin durumun kritik olduğunu anlattılar. Annem Allahtan duymamıştı. Tam o sırada Ümit ağabeyim ve birkaç akrabam hastaneye geldiler. Annemi bin bir güçlükle birkaç dakika sakinleştirdik ve görüntü almayı başardık. Daha sonra kız kardeşimi cihaza yatırdık. Kardeşim tekrar kendinden geçmiş bir şekilde titremeye başlayınca ben yine bayılacak gibi oldum. Eğer ümit ağabeyim tutmasaymış basımı çarpacakmışım. Beni hemen uzaklaştırdılar odadan ve acil kapısından hava almam ıcın çıkardılar. Ağabeyim elime bir sigara tutuşturdu. Diğer akrabalarım ise kız kardeşimin ve annemin diğer işlemlerini devam ettirmişler doktorun gelmesini bekliyorlarmış. Sigaram bitip kendimi biraz toparladığımda tekrar içeri girdim , akrabalarım doktorla görüşüyorlarmış. Doktor kız kardeşimin durumunun kritik olduğunu ve fazla hareket ettirilmeden yoğun bakıma alınmasını söyledi. Görevliler kız kardeşimi alıp götürdüler. Doktor da konuşmasına devam etti. Annemin vücudunda pek çok kırık ve iç kanama tehlikesi olduğunu ancak hastanenin yeterli ekipman ve doktoru olmadığı için annemi Afyon Kocatepe Üniversitesi Hastanesine sevk edilmesi gerektiğini söyledi. Hastaneyle görüşüp annemin durumunu açıklayacağını bu sırada onun yanında bir refakatçi gitmesi gerektiğini söylediği için bende hemen Ablamın kocası olan Alphan Eniştemi aradım. Eniştem durumu ablama çaktırmadan hemen geldi. Eniştem ve ben dayı olgum Ümit ile beraber bir ambulansa binip annemi hemen A.K.Ü ye götürmek üzere yola cıktık.

HAYAL ETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin