Yorgunum. Fırtınanın ortasında ayakta kalmaya çalışan eski bir tekneden ne farkım var? Ben sanırım yitirdim. Hem bedenimi hemde ruhumu... bana dokunmayın sakın.
S.B.P
🌹🌹🌹
FRANSA 'GRENOBLE'
Herkesin dokunulmaması gereken tehlikeli sırları vardır, zihinlerinin en ücra köşelerine defnedilen. Çoğu zaman yapılan en ufak hatada karşımıza çıkıp bizi altüst eden tozlu anılar vardır, Beynimizde öldürüp üstüste koyduğumuz ceset yığınlarının altında kalan.
Benimde her tarafı hüzün kokan acı anıların altında yatan sırlarım var. Yıllar önce kalbime gömdüğüm lakin nefes aldığım her an beynimde tekerrür eden bir tarih var.
Ben Ayliz Neva.
Ben acı'dan ibaret bir geçmişe, ateşten bir tene, yaşanmamış ama hâlâ saklanan hayallere sahip, küflenen anıların ev sahipliğini üstlenen bu ruhun adıyım. İçinde bulunduğum bu bedenin duvarlarına sıkıştırılan bir maktulün çığlığıyım.
Ben hem kendi ruhumun cesedini hemde sevdiğim adamın cesedini taşıyan iki kişilik bir tabutum.
Kuru soğuğun ardında kalan cılız güneş ışınları bulunduğum odayı doldurduğunda uyumadığım halde kapalı olan gözlerimi birbirine daha sıkı bastırdım. Geceden beri midemin üstünde duran ellerim bulantımı bastırmak istercesine bulunduğu yere baskı yaparken dün gece yaşanan ve şu an bu durumda olmama neden olan her şey bir kez daha gözlerimin önünden geçti, ardından babamın ruhumda deprem yaratan sözleri beynimde yankılandı.
DÜN GECE
"Ayliz artık Grenoble'da yaşamana gerek kalmadı. Türkiye'ye gidiyorsun, teyzenin yanına. Ben üst düzey Türk yetkililerle konuşup her şeyi hallettim. Türkiye'de daha rahat ve daha güvenilir bir yaşam için her türlü imkanı hazırlattım kızım. Eğitimine kaldığın yerden kuzenlerin Sidem, Sidar ve Aras'la devam edeceksin. Senden sadece tek bir konuda dikkatli olmanı istiyorum, hiç kimse aslında kim olduğunu bilmeyecek. Tüm sosyal medya hesapların kapatıldı internette sana dair hiçbir bilgi veya fotoğraf yok bu konuda rahat ol. Ayrıca tehlike geçtiği zaman tekrar Fransa'ya gelebileceksin. Yarın Türkiye'ye uçuyorsun. Kendine dikkat et Ayliz, hiç bir sorun istemiyorum."
Babam dün akşam benim için inşa ettiği hapishanesine ilk kez gelmişti ve ben sekiz ay sonra ilk kez babamın yüzünü görmüştüm.
Her şeye rağmen annemi benden almasına rağmen ona o an sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim "annemi çok özledim baba" demek istedim "seni çok özledim baba" demek istedim.
Ama sadece istemekle kaldım çünkü babam dün buraya benim sandığımın aksine doğum günümü kutlamaya değil, beni başından saldığını söylemeye gelmişti.
Farkına vardığım acı gerçeklerle birlikte oturduğum koltuktan kalkıp onun karşısına geçtim. Tıpkı 14 yaşında annem için onu ilk karşıma aldığım zaman ki gibi hissettiğim tek şey: saf acıydı.
Babam aylar sonra benim yanıma geliyordu ve geldiği gün benim doğum günüm oluyordu ama babam dediğim adam ağzını açıp benimle ilgili tek bir kelime söylemiyordu. Acı vardı, içimde bir yerlerde hissedilen baba şefkatinin eksikliği vardı.
Acı bedenimden ruhuma ordanda dilime ilişmişti. Ruhumun intihar ipleri uzun zamandır inceldiği yerden çırpınıyordu ve ben dün gece bu çırpınışa bir son vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN CESEDİ
ChickLit"Ruhumda filizlenen kasırgaların habercisiydi hiçliğin kıyısında yaşamaya çalışmak. Ruhunun ruhuma karışmasıydı umut. Sen varlığınla ruhumda şiddetli bir depremin sonucu olan o muazzam sükut'u uyandırıp, bu acı dolu ruhun ucu kızarmış parmaklarına...