ERKAN AKMAN:
Onun hayatının bir tanımını yapsak ve bu tanımdan da bir ülke kursak bu ülkenin adı mutlaka "Dilemma" olurdu.
İkilemlerde gidip gelerek tutarlı bir hayat oluşturmuştur kendine. Kelimeleri kullanırken ikilemde kalmaz sadece. İkilemeleri de çok sever ayrıca. Eskiyi de sever yeniyi de. Aşkı sever. Aşka aşıktır kişilerden ziyade. Kelimeler de kalbinden dökülür bu sebeple. Dizelerinde de hayatın tüm tatlarını bulur okuyanlar. Öyle somut şeyler değildir ilgisini çeken. Aşk gibi bir soyutluğu, somut hayatının bir parçası haline getirdiği için soyutluk onun için aslında bu hayattaki en somut kavram olmuştur. İkilemdedir dedik ya işte bu yüzden hem sever sevdiğini hem de gittiğinde arkasından el sallamayı ihmal etmez. Güle güle de demez. Bir gün buluşacaklarını düşünür çünkü. "Su gibi git, su gibi gel." der sevdiğine arkasından bir tas su dökerken. Umutsuzluğu çok da katmaz hayatına. Her şey bir umuttur onun için: Uçan kelebek de, örülen bir atkı da...
Umudunu kaybetmeyenlere, umudunu kaybetmek istemeyenlere, umut etmenin tadına varanlara bir mesajdır, bir selamdır onun dizeleri. Sevgiliyle buluşulacak yarınlara bir mirastır yazdığı her şiiri.BETÜL DÜZTEPE:
Kelimelere hayat veren şairimiz, bazen kelimelerle küçük oyunlar oynar, bazen kelimelerin anlamlarını zorlar ama en çok kelimelerle dans etmeyi sever... Çoğu zaman doğu müziğinin tılsımlı ezgilerinde semazenlere eşlik ederken, batı müziğinin kıvraklığını en sade haliyle yaşatır bizlere. Şarkın asaletiyle garbın nüktedanlığını harmanlar... Bu yönüyle ezgileri seven bir şairdir...
Renklere aşıktır mesela. Mavinin umut dolu dünyasından başlar renkler yolculuğuna, beyazın saflığında kendini bulur ve pembenin efsunlu dünyasına ulaşır. Eline aldığı kalemiyle kelimeleri öyle bir boyar ki okuyabileceğiniz en ressam şairdir...
Kah hayatı sorgular kah hayata sorular sorar. Hayatın içinde yaşanmışlıkları; yaşanmışlıklarla beraber hayatı kovalar durur. Ve tabi kitaplara olan aşkını da en samimi haliyle anlatır. Kalabalıklar içindeki yalnızlığını, karşılıksız sevmenin hakikatini ve gitmek ile kalmak , bu kahrolası arafın, imgelerinin en büyük imtihanını dizelerinde yaşatır.
Okudukça yüreğinize ılık ılık akan bir samimiyet; geceye yazılmış, aya ithaf edilmiş, güneşe bırakılmış, mevsimlere emanet edilmiş dizelerde kendince bir masumiyet bulursunuz. "Betül gibi" ifadesi en güzel benzetmedir onun şiirleri için...
Papatyalara, güllere, bildiğiniz en güzel çiçeklere gerek yoktur o varsa. Dizeleriyle, kelimeleriyle o eşsiz dünyaları ruhunuza yansıtıverir. Çünkü kelimelerin prensesidir o. Ve kelimeler de onun en güzel tacıdır. Okudukça anlarsınız ki görünmeyen bir kelime tacı vardır ve ona en yakışan ifadesiyle şiirlerin taçsız şairidir...
VOLKAN AKDAĞ:
Bazen tüm yaşanmışlıkları karşısına alıp hesap sormak istediği çok olmuştur.Sever çünkü böyle şeyleri...Olması gereken her şeyi olduğu gibi anlatmayı sever.Süslü cümleler ve süslü insanlar yoktur onun hayatında.Onun hayata karşı duruşu gibi nettir cümleleri ve bakışları.Siyaha siyah,beyaza beyaz der çünkü ihtiyacı yok ki başka renkleri araya karıştırmaya.
Etrafındakilerin çok kalabalık olduğunu görürsünüz çoğu zaman ama o kalabalıklarda da yalnızlığı sever ve sınırlandırmış olduğu çevresindekiler ona zaten yeterlidir...Yanında olanların ona yeteceğini bilir;yürüdüğü yolda onu yalnız bırakmayan üç beş dostu muhtemelen vardır.Sevdiğine 7/24 açık bir limanken; kör,sağır ve dilsiz olur sevmediğine...Umutsuzluğa yer vermez hiçbir dizesinde biliriz ki beklediği gemi elbet bir gün gelecektir.Nereden geldiğinin önemi yoktur onun için çünkü beklediğini mutlaka getirecektir o gemi...Bazen bir şehre yazar şiirlerini bazen bir yolcuya bazen de en kinayeli sözcükler onun dizelerinde hayat bulur.Kelimelerle oyun oynamayı sever...Onun şiirleri hep uç noktalardadır ya zirveyi görürsünüz ya da yerin metrelerce altında yer alan karanlığı...
Şiirlerinin zamanı ve ayarı yoktur.Kimi zaman gecenin birinde yazar şiirlerini kimi zaman da gün doğumuyla birlikte.Bizce o aramızdaki en zamansız ancak bu zamana yakışmayı başaran en güzel şairlerden biri...