luna's dairy

373 34 33
                                    

Latince - Luna : Ay - Türkçe

Bölüm şarkısı: The Night We Met - Lord Huron

Okulun bahçesinden çıkıp hepimiz kendi yolumuza doğru giderken Peter, Wade'den uzak durabilmek için olabildiğince hızlı ve büyük adımlar atmıştı ki herkes de fark etmişti. Steve, Peter'ın abisi olabilir ama kimsenin ilişkisine karışmaya hakkı yok. Şimdi düşündüm de bugün olanlara bakacak olursak Peter'ın, Steve'in abisi olduğunu söylemekten utanması çok doğaldı.

Bir süre sonra eve vardım. İçeri girdiğim anda burnuma alıştığım koku doldu. Ev her zamanki gibi bomboştu.

Çantamı bir kenara atıp hemen televizyonun karşısına geçtim. Telefonumu çıkarıp gelen mesajlara bakmak üzereyken televizyonu açtım. İzleyeceğimden değil, sırf telefonun başındayken yalnız hissetmemek ve ses çıkması için.

Nat gruba yeni bir mesaj atmıştı.

Steve is Peter's big brother!

Nat: Gençler akşamki partiye kimler geliyor?

Peter: Benim partiden haberim yoktu.

Peter: Şu ismi değiştirir misiniz?

Clint: Peter'a hayır, Nat'a evet.

Rhodes: Ben de geliyorum.

Wade: Ben de.

Ne partisi?

Nat: Yeni yıla merhaba gibi bir şey işte.

Nat: Geliyor musun?

Sanırım.

Peter: Ben de gelebilirim.

Nat: Güzel.

Nat: Unutmayın saat 9'da, Odinson'un evinde.

***

İçeri girdiğimde bunaltıcı hava suratımı yaladı. Herkesin elinde kadehler vardı ve duvarlardaki cihazlardan etrafa ışıklar yayılıyordu. Ben içeri girer girmez önümden Clint geçti. Arkasından koşturan Nat beni görünce durdu ve "Sonunda geldin. Saat 10 oldu," dedi.

Ben bahane bulmak için gevelerken beni susturup kolumdan tutarak koşmaya zorladı. Salonun ortasına gelmiştik. Koltuğun üstüne çıkmış Odinson herkese konuşma yapıyordu. Kardeşi Loki ise ortalıkta değildi. O konuşurken Nat elime bir kadeh tutuşturdu.

"Öncelikle burada olduğunuz için hepinize teşekkür ederim," diyerek sözlerine başladı. "Lafı uzatmak istemiyorum. Şimdi bir oyun oynayacağız." Nat beni olabildiğince güçlü ittiğinde Thor konuşmasına devam ediyordu. Ben ise tam Rogers'ın solundaydım. "Oyunumuz şöyle olacak. Herkes yanındaki kişiyle -tanıyor veya tanımıyor olmanız ya da hemcins olup olmamanız önemli değil- dans edeceksiniz."*

Kafamı yavaşça Rogers'a çevirdim. O da bana bakıyordu. 5 saniye. 6, 7, 8... En uzun bakışma rekorumuz olmuştu. Steve sırıtmaya başlamıştı. Arkadan yeni bir şarkı çalmaya başladı. İlk defa duyuyordum. Gece havada asılı ay kadar sakin, yavaşça akan bir nehir kadar rahatlatıcı ve aşk kadar yumuşak. Büyülenmiştim. Ya da belki Steve'in gülen gözleriydi beni benden alan. O an farkında değildim.

Steve ellerimi tutup kendi omuzlarına koydu. Sonra kendi ellerini de benim belime indirdi. Ayaklarıyla düzenli bir şekilde dans edip sırıtıyordu. Ben de onun yaptıklarını taklit etmeye çalıştım. Bir süre sonra yarım yamalak öğrenmiştim. Kafamı kaldırdığımda Steve'in gözleri lacivertleşmeye başlamıştı. Anlını benimkine değdirdi. Her yerden fırlayan renkli ışıklar suratını aydınlatıyor, saf duygular kadar kusursuz suratı renk kümesine dönüşüyordu. Bir kaç kere kendimi kaybedip ayağına bassam da aldırmadan devam etti. Sanki gözlerinde hapsolmuştum. Başka yere bakamıyordum. Burunlarımız birbirine değiyor, nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Steve birden hızlanmaya başladı. Hızlı dönüşler, hızlı adımlar ve nedeni belirsiz bir sırıtış. Ona ayak uydurmaya çalıştım. Ben de hızlandım. Sanki bir ilişkinin hızını kontrol ediyor gibiydim. Aşkı bedenime hapsetmiş, tüm iliklerimde hissediyor gibi. Bedenimin her bir kıvrımında farklı bir heyecana yelken açıyor, her bir adım atışımda yeni bir şeyler deneyimliyordum. Ama tek başıma değil. Nefeslerimiz birbirine karışırken ve gözlerimiz birbirine bakarken oluyordu her şey. Her saniye, ilk defa nefes alıyor, ilk defa yürüyor, dans ediyor, ilk defa aşık oluyor gibiydim. Onunla yeniden yaşıyordum. Hareketlerini yavaşlatıp gözlerini kapattı. Dudaklarını aralayıp benimkilerle birleştirdiğinde yeniden doğuyordum. Yumaşacık dudakları benimkilerin üzerinde geziniyor, erkekliğimin sertleşmesine neden oluyordu. Gözlerimi kapatıp kendimi ona bıraktım. Kollarında kayboldum. Son hissettiğim belimi kendisininkine doğru çektiğiydi. Müzik gittikçe silikleşti ve sonunda kulaklarımda süzülen fısıltılar kayboldu.

***

Aşağıdan müzik sesleri gelmeye devam ederken Steve ile üst kata çıkmış, farklı bir odaya girip yiyişmeye başlamıştık. Beni yatağa atmış ve üstüme çıkmıştı. Dudaklarını benimkilerden çekip dizlerinin üstünde doğruldu ve pantolonunu çıkartmaya başladı.

Bir kaç dakika sonra ikimiz de tamamen çıplaktık. Steve'i ve verdiği acıyı içimde hissedebiliyordum. Günah kadar keskin acı. Steve'in dili boynumda geziniyordu ve arada sırada emerek morluklar oluşturuyordu. Bazen ağzımdan inlemeler kaçırıyordum.

Steve'in sıvısını içimde hissettiğimde rahatladım. Gözlerimi kapatıp sessziliğn arasındaki nefes alış verişlerini dinledim. Garip bir şey vardı. Yanıma yığılan Steve ve benimkilerin haricinde bir kişi daha nefes alıp veriyordu odada. Yavaşça kafamı Steve'e çevirip gözlerimi açtım. "Odada biri daha var sanırım."

Steve hemen doğruldu. Çırılçıplak bir halde yataktan kalkıp odayı dinledi. Sonra yavaşça dolaba doğru yürüdü. Ben de yatakta doğruldum. Yatağın karşısındaki duvara yaslanmış dolabın beyaz rengi duvardan içeri sızan ay ışığında az çok belli oluyordu.

Steve dolabın sürgülü kapısını açtığında içeride siyah saçlı, beyaz tenli, ufak tefek, gözlüklü bir çocuk göründü. "Sen ne arıyorsun burada?"diye bağırdı Steve. Eliyle çocuğun yakasından tutmuştu.

Çocuk elinde dışı siyah deri bir defter tutuyordu. "B-ben burada n-ne var diye bakıyordum. S-sonra s-siz geldiniz v-ve-"

"Yeter!" diye lafını kesti Steve. "Adın ne senin?"

"Bruce. Bruce Banner."

Çocuk arada sırada gözlerini Steve'in çıplak beline indiriyordu ama sadece bir saniyeliğine.

Steve Bruce'un elindeki kitaba baktı ve hızla çekip aldı. Ben de merakla yataktan atlayıp çarşafı belime bağladım. Yanlarına gidip Steve'in elinden kitabı aldım. Kitabın kapağında "Luna'nın Günlüğü" yazıyordu.

Steve bana dönüp, "O Loki'nin kitabı olmalı. Burası onun odası," dedi.

Her yerdeki mumlardan tahmin etmiştim zaten, diye geçirdim içimden.

"Az önce burada her ne gördüysen kimseye bahsetmeyeceksin. Hatta aklından bile geçirmeyeceksin. Anladın mı?" Steve Bruce'u daha da çok itti. Bruce korkulu kocaman gözleriyle Steve'e bakarak hızlıca kafasını bir kaç kere salladı.

Ben de elimdeki kitaba bakmaya başladım. İçinde farklı farklı büyüler vardı. Aşk büyüsü, ölüm büyüsü, dönüşüm büyüsü, uyku büyüsü, ruh değiştirme büyüsü, küçültme-büyütme büyüsü, güzelleştirme büyüsü...

Kitabı kapattım. Steve, Bruce'u gönderip ikisi birlikte görünmesin diye bir kaç dakika bekledi. O sırada üstünü giydi. Steve odadan çıkarken kolundan tutup durdurdum. Vücudunun yarısını bana çevirince, "Duş almam lazım," dedim.

"Yani? Seni ben mi yıkayayım?"

"Hayır. Banyo nerede, diyecektim."

"Merdivenlerin karşısında."

Kolunu hızla çekti ve arkasını dönüp uzaklaştı. Ben ise kıyafetlerimi alıp elimde deri kapaklı günlükle banyoya yöneldim.

*: The Night We Met - Lord Huron

***

Sevgilisi olan, olmayan, herkesin 14 Şubat Sevgililer Günü kutlu olsun. Gerçek sevgilinizi bulup hayata birlikte sıkı sıkı tutunabilmeniz dileğiyle.

My Eros | StonyWhere stories live. Discover now