-Medya, örnek bir yarım kanat-
/ / / Miranda / / /
Beni Brezilya polis teşkilatından bir memurmuş gibi yaka paça nezarethaneye götüreceğini düşündüğüm fakat daha sonradan üvey abim olduğunu öğrendiğim Autolykos çayı höpürdeterek içtiği için sinirlerimi bozuyordu.
Tamam, birazcık geriye sarıyorum. Ben, benim hakkımda bu kadar çok şeyi bir memurun nasıl bilebileceği hakkında bir çıkarım yapmaya çalışırken nezarethane hücrelerinin sıralandığı koridorda, henüz ismini bilmediğim genç adamın önünden yürüyordum ki bu genç adam sol kolumun bileğine yapışarak beni hızla koridorun ucundaki kapıya doğru sürükledi. Kapıdan hızlıca girdik ve bunun binadaki yangın merdivenlerine çıkan ek kısım olduğunu fark ettim. Durdum ve adamın suratına baktım aptal aptal.
''Neler oluyor?'' dedim hiç bir şeye anlam veremeyerek.
''Kaçıyoruz işte, salak mısın?'' dedi sitemle.
''Tamam da sen kimsin yahu?!''
''Of gerçekten şu an bunları açıklamaya zaman yok'' Bana cevap verirken bir yandan da merdivenlerden hızlıca aşağıya doğru iniyorduk, daha doğrusu beni aşağıya inmem için sürekli kolumdan çekiştiriyordu.
''Nico'nun bir arkadaşı mısın? Şey kampından mısın, Roma Kampı, Jüpiter?''
''Adım Autolykos ve senin gibi bir Hermes çocuğuyum. Hatta daha da iyisi, Odysseus'un da dedesiyim'' dedi sesinden apaçık belli olan bir gururla.
''Anlayamıyorum...'' diye mırıldandım. ''Kelepçelerimi çözer misin?''
O sırada merdivenler bodrum katı gibi bir yerde son buldu. Odysseus'un dedesi önden gidip demir parmaklıklı kapının kilidini hızlıca, sadece ellerini kullanarak açtı ve otopark niyetine kullanılan bodrum katında siyah bir Cadillac'a doğru koşturdu. Yapacak hiçbir şeyim olmadığından onu takip ettim. Bana arka kapıyı açtı ve ön koltuklarla arka koltukların arasında kalan bacaklar için ayrılmış kısma çömelip saklanmamı istedi. Denileni yaptıktan sonra da bagajdan çıkardığı bir battaniyeyi üstüme örttü. Sürücü koltuğuna yerleşip birkaç dakika içinde arabayı çalıştırdı ve garaj kapısından lastikleri gıcırdatarak çıktı. Polis karakolunun çıkışındaki nöbetçi polislere bir polis kimliği gösterdiğini battaniyenin arasından zor bela gördüm ve sonra son hızla otobana daldı.
''Nyx için mi çalışıyorsun?'' diye sordum güçsüz ve bir miktar korku dolu bir sesle. Hala battaniye altında iki büklüm saklandığım için sesim boğuk çıkıyordu.
''Ya ne Nyx'i bi' saçmalamaz mısın? Annem bunu teklif etmişti gerçi ama hayır, olmaz. Ben masum bir çocuğum. Halbuki babam artık bu melez işlerine beni koşturmayacağına söz vermişti!'' Bu kısımda sesini kalınlaştırıp birini taklit ederek ekledi, ''Sen artık Şenlik Komitesi başkanı oldun Aly, artık buna odaklanmalısın bla bla bla'' Göz devirerek sustu.
''Ne demek istediğini gerçekten anlayamıyorum. Pek zeki birisi sayılmam. Bu arada bu battaniyeden kurtulabilir miyim artık, hava bunaltıcı derecede sıcak''
Çocuk kahkaha attı. ''Sen hala orada mısın ya, ön tarafa gelsene''
Denileni yapıp battaniyeyi üzerimden fırlattım ve arka koltuğa yığıldım. Araba çok hızlı gidiyordu ve ön koltuğa geçmeyi hiç istemediğimi fark ettim. Arka koltuğun ortasına oturup dikiz aynasından görebildiğim gözleri incelemeye başladım. Simsiyah ve parlak, iri bir çift gözdü. Boğazını temizledi hafifçe.
''Pekala en baştan alıyoruz Miranda'' dedi siyah, kıvırcık saçlarını sol eliyle kaşıyarak. ''Dediğim gibi adım Autolykos ve evet çok uzun olduğu için sen de Aly diyebilirsin. Bilmiyorum, babam antik yunanda bu ismin çok popüler olduğunu falan düşünüp koymuş herhalde. Babam ve felaket isim seçimleri yani naparsın, Miranda da ne yani haksız mıyım?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı 3 |Nico di Angelo|
FanfictionHermes'in Kızı Serisi, Üçüncü Kitap |Bir Hermes Alegorisi| Evet! O gün işte bugün! Küçük(!) bir aradan sonra, Miranda Crawe sizler için geri dönüyor. Bol Kharit saçı yolmalı, asla yakalanmayan av köpeklerinin kanını akıtmalı, nehirlerde ümitsizce ka...