başlangıç

3.5K 66 11
                                    

1985 yılının Temmuz ayı idi Adana yine sıcak bir yaz yaşıyordu . Güneş henüz yeni terk ediyordu günü, gece ilk adımlarını atıyordu. babasının eve gelişi küçük bir kız çocuğunun tek beklentisiydi. merdivenlere oturmuş, ellerini çenesinin altına koymuş, bekliyordu Alev. Sarı, uzun, bukle bukle saçları yüzünü kapatmıştı. buğday teni yaz sıcağından dolayı kırmızı kırmızı olmuştu. uzun bir süre merdivenlerde oturdu. Gece yüzünü iyice göstermişti ama beklenen yine gelmemişti. Alev'in küçük yüreğine yine ince bir hüzün birikmişti. Bu hüzün, gözlerine doğru ilerleyen göz yaşına dönüşecekken bir sesle irkildi. "Alev" annesinin sesini duyunca düğümledi boğazımda iki damla gözyaşını. henüz altı yaşındaki bir çocuk için fazlaca olgun bir davranıştı bu. merdivenin demir korkuluklarına tutunarak annesine doğru koştu hemen. uzun süredir birçok dertle uğraşan annesini üzmek istemiyordu. Alev hiç çocuk olamamıştı. Bazı insanlar dünyaya geldiklerinde hemen büyümek zorunda kalıyordu. Alev iki yetişkinin birlikte hareket edemeyeceği kadar küçük olan mutfağın kapısında durdu. Iki odalı evi yumurta kokusu sarmıştı, annesi kısıtlı imkânlarına rağmen küçük tüpün üzerinde yine menemen yapıyordu. Bu aralar sık sık yeselerde Alev aslında menemeni pek sevmiyor ama annesine de hiçbirşey söylemiyordu. kapıya yaslandı ve küçük, masum gözleriyle annesini süzmeye başladı. annesi Pakize Hanım esmer, uzun boylu bir kadındı. Aslında alımlıydı da ama içinde yaşadığı yoksulluk ve yolunda gitmeyen aile hayatı gözlerine bir hüzün yerleştirmişti. içindeki fırtınaları dışa vurmamak adına yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyi gözlerindeki bu hüzün perdeliyordu. o, artık tüm dünyası evladı olan bir kadındı. Aslında alımlıydı da ama içinde yaşadığı yoksulluk ve yolunda gitmeyen aile hayatı gözlerine bir hüzün yerleştirmişti. içindeki fırtınaları dışa vurmamak adına yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyi gözlerindeki bu hüzün perdeliyordu. O, artık tüm dünyası evladı olan bir kadındı. Pakize Hanım hüzün dolu gülümsemesiyle Aleve bakarken bir yandan da küçük tüpün üzerindeki menemeni karıştırıyordu yemek hazır dedi.
Yer sofrasında yenen yemek Sofrası alevim bekleyişi tahta pencerenin sokağa açılan kanalında devam etti küçük kollarına tahta Pencereye dayamış bir yanağına kullarının üzerine koymuş sıcaktan bunaldı için kendini dışarı atan mahalleliyi izliyordu. Yaz aylarına kadın erkek çocuk tüm mahallede akşam yemeği sonrası Gece boyunca dışarıda oturuyordu çocuklar türlü türlü oyunlar oynar koca karılar çekirdekçi hep dedikodu yaparlardı erkeklerle bir köşede toplanıp siyaset ve futbol konuşurlardı Bunlar yoksulluk kokan sokağın yaz aylarındaki tek eğlencisiydi. Pakize Hanım bu gece oturmalarına hiç katılmaz da çünkü kocası Orhan geceleri genelde evde olmaz geç saatlerde sarhoş gelirdim Erken geldiyse de yanında getirdi rakısını içen yine sarhoş olup sizardi. Beyaz Geceler hiç Yoktan yere hırt çıkarır Pakize hanımın üzerine yürür çoğu zaman da onu döverdi .
Ali bu kavgaları çoğunu Duyar uykusundan uyansa da korkudan gözlerini açamazdı. Ta ki gecenin sonunda annesi ağlamaktan yorgun düşüp yanına uzanan kadar. korkardı küçük Alev, hem de çok korkardı ama daha çok, babasını ve annesini o durumda görmemek için açmazdı gözlerini. saatler ilerledikçe Alev bitkin düşmüştü. küçük bedeni bu bekleyişe artık dayanamamış ve pencerenin sokağa açılan kanadında uyuyakalmıştı. o gece rüyasında babasının, kolunun altında bir ekmek ve elinde, içimde meyve dolu bir fileyle sokağa girdiğini gördü. uzun boyuyla öyle heybetliydi ki, kumral saçları alnında beyaz tenine dökülmüş, o dik bedeni, yüzünde mağrur bakışıyla yürüyordu eve doğru. tıpkı Alev'in hergün olmasını istediği gibiydi. gecenin ilerleyen saatlerinde sokak iyice boşalmış, boş sokaklar köpeklerle ara sıra miyavlayarak oradan oraya hızlı bir şekilde koşan kedilere kalmıştı pencerenin sokağa açılan kanadındaki bekleyiş nöbeti Pakize Hanım'daydı artık, küçük ızını yatağa yatırmıştı. Aslında ne çok seviyordu o güçlü, heybetli adamı ama nafile, kocası sarhoşluğa aşıktı! Tüm yoksulluğa ve tüm çaresizliğine rağmen bir gün bile düşünmemişti onu terk etmeyi. kocasından tek istediği saçlarını okşayan eli ve güzel birkaç sözüyle tebessümüydü. sadeydi beklentileri, akşamları eve erken gelen bir erkek, bir de kolunun altında taşıdığı ekmekti. belki senede bir alınacak elbise ve ara sıra bir akşam sinemasıydı o heybetli adamın kolunda gidilecek. gözleri yorgun düşmüştü, göz kapakları artık iyice ağırlaşıyordu ki sokağın hemen başında bir karaltı gördü. başını korkuyla hemen geri çekti. Orhan onu görürse yine boş yere hır çıkarabilirdi. Aslında Pakize Hanım da endişe ederek bekliyordu, çünkü kocasının başına sarhoşken birşey gelmesinden korkuyordu. Orhan heybetli gövdesiyle sendeliye sendeleye yürüyordu. Pakize kafasını içeri doğru çekti, ona görünmeden izlemeye devam etti. Endişeliydi, kocası yere düşebilir, bağırabilir ve tüm mahalleye sesini duyurabilirdi. gerçi tüm mahalle de biliyordu ya onun her gün içtiğini, yine de endişeleniyordu işte. merdivenlerin başına geldiğinde durakladı Orhan, kaldırdı kafasını, yukarı baktı. Pakize , onun hareketlerini karanlıkta, pencerenin köşesinden görüyordu. Bir an aşağı inmek , omuz verip yardım etmek istedi ama kocasını tanıyordu bunu gurur meselesi yapacak bağırıp tüm mahalleyi ayağa kaldıracaktı. Orhan merdivenin demir koltuklarına tutunmuş, zorlanarak da olsa yukarı çıkmayı başarmıştı. elini kaldırıp tahta kapıya sertçe vurmaya hazırlanıyordu ki Pakize kapıyı açtı. başı öne eğikti, cesaret edip kocasına bakamıyordu. kısık, ürkek bir sesle, hoş geldin dedi.
Orhan önce keskin bir bakış attı nem ve yumurta kokusu karışmış odaya, sonra gözü, uyumuş olan Alev'e ilişti. hafifçe bir tebessüm geçti gitti yüzünden, inceden ve fazla kalmadan. Ne zor işti çocuğunu bu kadar çok severken saçlarını okşayamamak. Neydi onu engelleyen, neydi onu durduran, neydi içinde yaşattığı bilinmeyen duygu? Her ne olursa olsun engel değildi bir babanın çok sevdiği kızına içinde yaşattığı sevgisini göstermesi .
Aradan çok zaman gecmeden koptu yaygara evin içinde. Önce uzun süre açmadı gözlerini Alev ama dayanamadı. İlk defa içinde büyük bir korkuyla açtı gözlerini ve hayatına yön verecek o manzarayla karşılaşacaktı. Bıkıp usanmadan yolunu beklediği heybetli, güçlü , kumral adam, elinde bir bıçak, azgın bir boğa gibi saldırıyordu o çok sevdiği masum annesine. Hiç düşünmeden fırladı yataktan Alev. Koşarak atıldı babasının sırtına ve bağırmaya başladı. Bırak annemi diye.
Orhan neye uğradığını şaşırmıştı. Biraz alkolün etkisi, birazda kızgınlıkla silkeledi bedenini ve küçük Alev'i yere düşürdü. o an, o güçsüz ve bitkin kadın birden bir kaplana dönüşüverdi. Pakize Orhan'ın dalgınlığı ve ardı sıra Alev'e bakmasından yararlanıp tek bir hamleyle aldı bıçağı elinden. O masumiyet ve hüzün çizgisi arasından bakan gözlerinden ateş çıkıyordu sanki. Yeter diye bağırıyordu şuursuzca. Artık kontrolünü kaybetmişti. Alev bir yandan ağlıyordu bir yandan babasının bacaklarına sarılmış yattığı yerden bırak annemi diye haykırıyordu o küçük yaşında arafi yaşıyordu. Bir yanda her daim yanında olan cefakar annesi, bir yandanda özlemle pencerede beklediği babası.
O gece herşey öyle hızlı ilerlemişti ki, Alev büyüyüp yetişkin bir kadın olduğunda bile, kader denilen şeyin bir gecede insanı nasıl da farklı bir noktaya taşıdığını o gece öğrendiğini anımsayacaktı. Gecenin karanlığında dışarı fırlamış Alev. yakınlarda oturan teyzesinin yanına gidip durumu anlatmıştı. Orhan, o gece evi terk etmiş, annesi hâlâ için için sevdiği kocasından ayrılmamıştı
Pakize Hanım artık hayatının geri kalanını yalnız tamamlayacak, kendini çocuğuna adamış bir kadın olarak yaşayacaktı.

kelebek ömrü kadar aşk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin