Karşılaşma

636 36 26
                                    

1.Bölüm:Unutamamak
*Kokusuna alıştığınız bir insanı unutamazsınız*

   O gideli tam 3 ay geçti. Yani 91 gün, 2184 saat yani 131040 dakika.
   
     Kafayı yemek üzereyim... Gerçekten kafayı yemek üzereyim. Hiçbir haber bırakmadan gitti üstelik. Ne bir adres, ne bir not... Hiçbirşey, hiçbirşey bırakmadı...

     Onu çok sevdim... Gerçekten sevdim... Bu "sevmek" kelimesi bizim için basit bir kelime değildi. Çünkü... Çünkü biz, bizden başka kimseye tam güvenmemiştik,tam sevmemiştik. Ve şimdi hayatta güvendiğim,  sevdiğim tek insan da gitmişti. Beni bırakıp gitmişti.

      Ayağa kalktım. Başımı yukarı doğru kaldırdım. Güçlü olmak zorundaydım. Onun gittiğini anladığımda nasıl güçlü olduysam, ağlamadıysam bundan sonra da güçlü kalmalıydım.
   
        Ahh, kimi kandırıyorum ki. Ağlamamış, kendimi tutmuş olmam bir şeyi ifade etmiyor. Güçlü filan değilim. Çoğu şeyi kaldırıcak yapıda bir kızım, çok güçlü bir kızım fakat... Ben onun gidişini kaldıramamam. Gerçekten.. O kadar güçlü değilim..

          Bitkinlikle yemek yemek için ayağa kalktım. Yemek yemek zorundaydım çünkü ölmemeliydim. Gerçi... Ölsem ne fark ederdi ki? Kimsem yoktu sonuçta...

         Hazır çorba almak için çekmeceyi açtığım sırada bizim resmimizi gördüm. Armin, Eren, Levi, ben. Gözlerim kocaman kocaman açıldı. Bu resmin burada ne işi vardı?! Ben bu resmi parçalayıp atmamış mıydım?! Yeter! Yeter! Onlardan bir anı istemiyorum artık.  Hepsi de beni bırakıp gittiler işte!

       Dudaklarımdan titrek bir nefes aldım. Gözyaşlarım artık tutamıyordu kendilerini. Sahi... Ne zamandır ağlamıyordum ben? Dudaklarımdan aldığım titrek nefesler yavaş yavaş hıçkırıklara dönüşürken fısıldadım kendi kendime "Üçünüz de beni bırakmayacağınıza söz vermiştiniz... Küçüklüğümde olduğu gibi... Yine Mahşerin dört atlısından geriye tek ben kaldım.Yalnız tek bir farkla "bu sefer siz geri dönmemek üzere gittiniz."

     Öfkeyle ayağa kalktım. Elimdeki resmi sinirle yere attım. Cam çerçevenin kırıkları her yana dağılırken ben sakinleşmek için cam kapıyı sürükleyip bahçeye çıktım.

      Üstüme baktım. Gri bir eşofman,gri bol bi tişört vardı. Saçım topuzdu her zaman olduğu gibi. Dışarıya çıkmaya karar vermiştim uzun bir zaman sonra. Daha doğrusu üç ay sonra. İyi filan olduğumdan değildi. Bilmiyordum neden olduğunu...

        Ayağıma spor ayakkabılarımı geçirip yürümeye başladım bahçe kapısına doğru. Kapıyı açtım ilerideki parka doğru yürümeye başladım. Önüme bakıyordum. Karşıdan karşıya geçmek için sol tarafıma baktım.

       Yutkundum. Hayat gerçekten çok acımasızdı. Şimdi de bana onun yanılsamasını gösteriyordu. Ama o değildi. Biliyordum... Ve yanında Armin ve Eren vardı. Onlar ölmüşlerdi... Burada olmaları imkansızdı...
 
        İçimden bir küfür savurdum hayatın bana yaşattıklarından dolayı. Son zamanlarda fazla olmaya başlamıştı bu küfürler. Ama umrumda da değildi.

    "Sıkıysa dokununca kaybolmasınlar hadi."

     Hava karanlıktı ve soğuktu. Birazdan yağmur yağacak gibi duruyordu. Sokak lambalarıyla aydınlanan sokakta bizden başka kimse yoktu. Saate baktım. 23:41'di. Omuz silktim saati umursamadan. Onlara doğru yürümeye başladım.

       Elimi kaldırdım. Tam önlerindeydim şimdi. Gözümü kapattım Levi'nin yüzüne dokunmadan önce. Ne kadar onların bir yanılsama olduğunu bilsem de onların kaybolmasına hazır değildim. Onlara dokunmadan sonsuza dek izlemeyi isterdim ama kendimi bununla kandıramazdım.

          Ve dokundum. Ve gitmedi. B-ben Levi'ye dokundum ve toz olup dağılmadı! Gitmedi! Gitmedi! O gerçekmiş! Gerçekmiş!
-"S-sen gerçeksin Levi?! " Hafif ama bir o kadar etkileyici kahkalarından birini attı.
-"Hele şükür konuşmaya karar verdin prenses. Evet gerçeğim, geri döndüm. Ve onlar da gerçek. "
Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. İnanamıyordum! Gerçekten bu bir rüya olmalıydı. Hepsi birden dönmüşlerdi. Ya şaka gibi! Bunları sonra uzun uzun anlatacaklardı bana! Hesap vermek zorundalardı bana!
-"Seni özledik Mikasa. "Armin o tatlı sesiyle hala bir çocuğu andırıyordu. Eren hiçbir tepki vermiyordu. Sadece gözleri dolmuştu. Ben gibi... Dokunsan ağlayacaktık resmen. İlk adımı o attı. Yaklaştı... Yaklaştı... Ve sarıldı... Kulağıma bilmediğim bir dilde birşeyler fısıldadı.
"Tut mir leid, mikasa, ich bin in dich verliebt."
Saçlarımın kokusunu içine çektiğini hissettim. Yavaşça bende ona kollarımı doladım.

     Bundan daha güzel ne olabilirdi ki? Geri dönmüşlerdi. Tam karşımdalardı işte. Tam ümidimi kesmişken hemde. Birden karşıma çıkmışlar...

------------------------------------------------------------------
2. Bölüm Fragmanı:

Birden gözleri kırmızılaşmış, ön köpek dişleri uzamıştı Levi'nin.
"N-Noluyor, s-sen... " Cümlemin devamını getiremeden Levi hızla öne atıldı. Beni yere itip üstüme oturdu. Kafamı yere çok sert çarpmıştım. Gittikçe bilincim bulanıklaşırken Arminle Eren'i gördüm. Levi'yi benden uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.
-"Levi o gelecekteki kraliçemiz! Sakın yanlış birşey yapayım deme! Bir safkan diğer safkanın kanını içemez. Biliyorsun bu tabudur. Hadi sa-" Armin cümlesini bitiremeden bilincim kapandı. O cümlenin ne anlama geldiğini bile düşünemeden, o anlık şokumu bile yaşayamadan...

   
      

AyrılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin