Her zamankinden farklı bir sabaha uyanmıştım o gün. Kollarında yatıyor, burnumu o güzel kokan tenine sürterek ciğerlerimi temizliyordum.Şimdi fark ediyorumda Jimin, ben yaşamak için oksijene değilde sen kokan her şeye muhtaçmışım. Şu anda halimi görseydin eğer, bu sözlerimin manasını en az benim kadar iyi anlardın.
Ben seninle nasıl ölünür bilememiştim ama seninle nasıl hayata yeniden doğulur onu çok iyi öğrenmiştim sevgilim.
Sevgilim, bu kelime sana çok yabancı geldi değil mi? Belki biraz şaşırttım seni, benden duymazdın bu kelimeleri.
Sevmezdim bilirsin, Jimin diye hitap edişlerimi sevdiğim kadar hiçbir kelimeyi sevmezdim ben. Çünkü en güzel hitaptı ismin, en güzel aşk kelimesinin anlamıydın benim için.
Kızma bana nolursun, senin için önemli ayrıntılardı bunlar. Neden böyle kelimeler kullanmıyor diye yakınışlarını hala kulaklarımda işitirim.
Sahi, ne aptalmışım be Jimin. Sana olan sevgimi içimdeki dünyada yaşarken, gerçekteki senden uzaklaşmışım.
Özür dilerim, bunun için şimdi bile pişmanlığını çekiyorsam seni hala çok sevdiğimdendir.
Darılma bana nolursun, iki göz yaşına yıkarım bu dünyayı. Şayet ben ağlatıyorsam da seni, kendimi yakarım. Bilirsin, senin için yapamayacağım şey yoktur.
Ama Jimin, biz seninle deniz ve gökyüzü gibiydik. Sen denizdin, bana bunu kendin söylemiştin. Gökyüzün de bendim değil mi? Bana dediğin şeyleri hatırlıyordum da, ne demiştin?
Denizi deniz yapan gökyüzüdür, beni de ben yapan sensin demiştin.
Unutamıyorum o cümleyi sevgilim, unutamıyorum.
Bir yerde haklıydın da aslında, ben gökyüzüydüm. Uçsuz bucaksızdım. Bir karanlığımla şimşekler çakardım üstüne, yağmurlar yağdırırdım. Islanırdın, ıslanırdında buna bile iyi tarafından bakardın.
Denizim senle doldu, ruhumda seninle diye bir cümle kurardın.
Ben hak etmemiştim, seni hiç mi hiç hak etmemiştim.
Sana bunu her söyleyişimde bana kızardın, asıl hak etmediğimiz bir şey varsa o da şu anki durumumuz der, göğsüme vura vura ağlardın.
Yanılıyordun Jimin. Bizim o anki durumumuz bile seni hak edemeyişimdendi benim. Bana fazla gelmiştin, hoş gelmiştin ama fazla gelmiştin.
Kaldıramamıştım güzelliğini, hele bir kalbin vardı ki kaldırabilene aşk olsaydı. Ruhunu sevebilecek kadar yürekli olana aşk olsaydı. Sana sahip çıkabilene aşk olsaydı, ama bana olmasaydı.
Çünkü becerememiştim bunları, hiçte yakınmamıştın oysaki. Ne diye yakınmamıştın bana güzelim, ha?
Ne bulmuştun da beni bırakmak istememiştin. Ne görüyordun bende, ne hissediyordun Jimin? Ben bile kendimi göremiyorken, sen bende ne görmüş olabilirdin?
Değer miydim, bunca acına değer miydim?
Değmezdim.
Hatırlar mısın bilmem, bir gün yanıma oturup mazlum mazlum etrafı seyrede durmuştun.
Bir sorunun olduğunu yürürken ki kamburlaşan sırtından anlamıştım. Bir şeye içerlenip duruyordun.
Birbirimizi o zamanlar son görüşlerimizmiş meğer, bunu hiç anlayamamıştık. Öylece oturuyor mehtabı izliyorduk.
Saatler geçmesine rağmen tek kelime dahi etmemiştik. En son dayanamadığını gördüğümde, söyle artık dedim, söyle ki rahatla.
Bunu bekliyormuş gibi bana dönmüş, dudaklarını ıssıra ıssıra cümleleri düşünüp durmuştun.
Söylemeyecek misin, diye sorduğumda güç almış gibiydi gözlerin. Başını dikleştirdin, gözlerimi gözlerine kilitledin ve en acı ama gerçek düşüncelerini tam da o an söyledin.
Ben her geçen gün eksiliyorum, kendimle birlikte hem seni hem de bizi eksiltiyorum, bunu artık kaldıramıyorum, demiştin.
kısacık bir cümlen bana o kadar uzun ve sert gelmişti ki, o an ne denir bilemememiştim.
yalnızca bir şey biliyordum ki o da ikimizin bilipte söyleyemediğiydi. Dilimizin varıpta, yüreğimizin haykırdığı acı dolu gerçekti. Biliyorduk bilmesine de, bunu söylemeye ikimizin de cesareti yoktu sevgilim.
Biz zaten hiç eksilmemiştik ki seninle, çünkü biz seninle hiç tam olmayı becerememiştik.
diyemedik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümün son fısıltıları, jikook
Short StoryBir şarkı mırıldanırım şimdi kulağına, ölüm gelir. [kısahikaye] tamamlandı.