Kim bile bilirki hayatın oyunlarını?
Karşınıza ne çıkacağı hiç bi zaman belli değil.
İnsan, hiçbir zaman savaşmaktan vazgeçmemeli. Ellerinin prangaların arasında sıkışıp kaldığını, göğüs kafesinin ciğerliğini korumak yerini onları bastırsığını hissetse bile.
Başımızın üstünde taşıdığımız gönül karası bulutları, bize armağan edilen pamuk şeker gibi düşlemeliydik belkide.
Zaten yaşamın bizi terbiye ediş tarzıda böyle değilmiydi?
Önce size başedemeyeceğinizi düşüneceğiz dip bir yarık oluşturur, lakin size o yarığı kapatmayı öğretir.
Yaşamını dertsiz sürdürdüğünü gördüğüm insanlara yeni doğmuş bebek gibi bakıyorum, sanki azıcık sert dokunsan göz yaşlarında boğulacakmış gibi.
Unuttuğumuz birçok şey olduğunu düşünüyorum. Mesela bizi bu noktaya getirenin aslında nefret duygusu beslediğimiz hayatın olduğunu, düşüncelerimizin yaşadığımız hadiselerle birlikte hayatımıza girdiğini, insanları gördüğün yere seni aslında hayatın ittiğini, güven diye adlandırılan duygunun insanlar tarafından nasıl perdelendiğini.
Neyi düşünüp onsuz yapamam dersen o an kaybettiğini varsaymalısın lakin ne kadar bağlanırsan bağlan, ne kadar korursan koru hayatla başa çıkabilecek güce ulaşamayacak ve hayat onuda elinde çekip alıcak. Kendinden çok sevdiği şeyler yüzünden kaybetmedimi insan? Hayatta en fazla kendine değer vermelisin. Neyin yeri değişirse değişsin benliğin aynı yerde kalmalı. Izdırap çekerek kazandığın tecrübeleri maskelenmiş yüzlerin ayaklar altına alıp harap etmesine izin verme. Davan herzaman doğrularını korumak olmalı. İnsanlara bakarak haraket ettiğin her dakikayı benliğine vurduğun bir kırbaç darbesi olarak varsaymalısın. Seni sen yapan şeylerden vazgeçmemelisin. İnsanların düşünceleriyle yaşarsan insanların düşündüğü kadar yaşarsın.
Bulutlar kadar beyaz sayfalar açtı insanlar defalarca, ben hiç geride bıraktıkları sayfaları çöpe attıklarını görmedim.
Ben hayatı bir çocuğa armağan edilmiş karalama defterine benzetiyorum, defteri açtığında ne çizeceğini bilmezdi çocuk. Taki etrafına bakıncayadek, her seferinde daha güzel karalamaya başlar. Çizmek ile karalamanın arasındaki fark nedir? Çizmek tecrübe ister, karalamak ise zaman.
Bir ressam resim çizerken asla sıkılmaz. Zanaatini sergilerken insanların hayran kalmasını ve örnek almasını ister her zaman. Defteri kapattığınızda ressamı olmak istersiniz çocukmu?