''Yanında uyumaktan nefret ediyorum, zaman boşuna gidiyor sanki. Şapkan, bilekliğin ne bileyim şu hep boynunda olan haç kolyen olmak istiyorum. Bana söz ver, beni bırakma. Yokluğunda kafayı yerim ben...'' dedikten
tamı tamına 28 saat 52 dakika sonra beni terk etti.
Birini gideceğini bile bile sevmek, aynı kendi kalene top atmak gibi. Sonrası kendine acıma, kızma, pişmanlık...
4-5 aylık bir beraberliğimiz vardı. Ara sıra annesinin gelip huzurumuzu bozduğu bir evimiz... Daha doğrusu Louis'nin evi. Yanına yerleşmemi istemişti ve bende dediğini yapmıştım. Annesi ise bizi arkadaş zannediyordu.
Zaten arkadaş öyleyken bile huzurumuzu bozmak için elinden geleni yapıyordu, bir de gerçeği bilse kim bilir ne yapardı...
Bunların hepsini aşıp huzurlu bir şekilde uyuyorduk. Daha doğrusu ben öyle sanıyordum.
Meğerse onun hissettikleri sadece gizli saklı olmamızın verdiği adrenalinmiş. Ne zamanki ilişkimiz olduğundan birileri şüphelenmeye başladı, onunda uykusu kaçmaya başladı.
Çünkü bizim ilişkimiz öyle sıradan bir ilişki sayılmazdı. Demek istediğim, ben Harold Styles, kısaca Harry... Louis'nin erkek arkadaşı... Anlaşıldığı gibi tamamıyla bir gay ilişkisinden söz ediyorum. Bu beni kesinlikle ama
kesinlikle rahatsız etmiyor. Ben buyum ve olduğum kişiden memnunum. Bu bir hastalık ya da sapıklık değil. Bu sadece benim gerçekte olduğum kişi.
Benim zıttıma Louis bundan rahatsız oluyor gibiydi. Daha doğrusu insanların farklıymışsın gibi bakmasından ve en büyük etken olarak babasından korkuyordu. Babası okulumuzun sahibiydi. Aynı zamanda müdürü. Onun kulağına bütün bunların
gitmesi, Louis için dibe vuruş demekti. Adam tam anlamıyla bir homofobik, bizde bu yüzden ilişkimizi saklıyorduk. En yakın arkadaşım dışında bilen yoktu.
Ben böyle olacağını biliyordum. Yani demek istediğim zaten Louis'nin korkusuna yenik düşüp gideceği belliydi. Bu yüzden bunun canımı yakmaması gerekiyordu ama ben ağlayarak geçirmiştim bütün günümü.
*****
Yatağımdan kalkıp aynaya doğru ilerledim. Gördüğüm görüntünün gerçek Harry ile hiç alakası yoktu. Ağlamaktan gözlerimin içi kıpkırmızı olmuş, altıysa şişmişti. Dudaklarım kurumuş ve çatlak çatlak hale gelmişti. Sinirden
saçlarımı çekiştirmektende kıvırcıklarım garip bir hal almıştı. Düzelmem gerektiğini düşündüm. Yarın okula gideceğim ve benim kız gibi arkasından ağladığımı zannetmesini istemiyorum. -ki öyle oldu.-
Yönümü banyoya çevirip suyun küvete doğru akmaya başlamasını sağladım. Ardından suyun köpürmesi için bulduğum jel, sabun, şampuan, ne varsa içine döktüm. Özenle uğraşacak halim yoktu. Su doldukça köpürmeye başlarken tekrar odama dönüp havlumu aldım. Başım dönüyordu. Hızlı hareket etmemden ve sürekli ağlamamdan kaynaklandığını varsaydım…
Üşüme hissiyle gözlerimi açıp etrafa baktım. Küvette uyuya kalmışım. Su soğumuş, tenim buruşmuştu. Küfürler savurarak küvetin kapattığım deliğini açtım ve suyun akıp gitmesine izin verdim. Aynı zamanda kalkıp havluma sarıldım. Vücudumu kuruladıktan sonra saçlarımı ayna karşısında normal şekline soktum ve yatağıma doğru ilerledim. Yatar yatmaz uyudum çünkü yarın uzun bir gün beni bekliyordu.
***
Okula geç kaldığım için müdürün odasında belketiliyordum. Bay Tomlinson okulumuzun hem sahibi hem müdürüydü. Ben ayakta beklerken gözlüğünü gözüne taktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I can't lose you
Fanfiction''Yanında uyumaktan nefret ediyorum, zaman boşuna gidiyor sanki. Şapkan, bilekliğin ne bileyim şu hep boynunda olan haç kolyen olmak istiyorum. Bana söz ver, beni bırakma. Yokluğunda kafayı yerim ben...'' dedikten tamı tamına 28 saat 52 dakika sonr...