''Dünyanın en sıkıcısı'' ödülünü açık ara farkla alabilirim. Sömestra girdiğimizden beri telefonum neredeyse hiç çalmıyor. Zil sesimi unuttum o derece. Eskiden banyoya girerken bile belki biri arar diye bornozumun cebine koyardım. Bir
de şimdi bak, reklam mesajları bile gelmiyor. Operatörüm bile benden ümidi kesmiş.
Hiç bir şeyin tadı yok sanki, dinlediğim müziklerin, okuduğum kitapların, izlediğim filmlerin bile amacı onu anlatmakmış meğer. Alışverişe gidiyorum, bir takım elbise alıyorum, kabine girip deniyorum. sonra orada ağlamaya
başlıyorum. O takımı o görmeliydi, onunla bir yere giderken giymeliydim. Artık ne önemi var ki bunu almanın? Sadece bir kumaş parçası...
Bir kaç gündür her gün, hatta her saat Louis'nin Twitter sayfasını kontrol ediyorum. Takip ettiği kişilere tek tek bakıyorum.. Bugün de beklediğim şeyi yaptı. Yeni bir fotoğraf yükledi. Onu müdürün odasından sonra ilk görüşümdü
bu, resim bile olsa içim sızladı. Nefes alamıyordum sanki o an, fotoğraflar açılırken beynim uyuştu, kızlar vardı yanında. Bir sürü hemde... Sarışın, kızıl, esmer... Gülüyordu bir de. Eli bir tanesinin omuzundaydı ve gülüyordu.
Objektife bakarken hiç mi gelmemiştim aklına? Flash patladıktan sonra o kızlara benden bahsetmiş miydi, nasıl bir orospu çocuğu olduğunu onlara anlatmış mıydı, onları gördüğümde kırılacağımı hiç mi akıl edememişti?
Lanet olsun, ne işi vardı orada? Orası neresiydi? Elini omzuna atacak kadar ne ara samimi olmuşlardı? Ben burada paramparça olurken, o nasıl eğlenebiliyordu? Açtım mesaj kutusunu aklıma gelen ne kadar küfür varsa yazdım.
Ama gönderemedim.
Adam zaten beni terk etti, neyin savaşını veriyorum? Bir de benimle birlikteyken fotoğraflarımızı koymak nasılda koyuyordu piçe. İşkence gibi geliyordu. Tabi ne de olsa korkuyordu 'biz'den, duyulmamızdan.
Tam bir saat fotoğrafa bakarak orada neler olduğu üzerine hayal kurdum. Sonra dedim ben ne yapıyorum? Seni bıraktı, gitti. Dönmeyecek. Artık sabahları seni öperek uyandırmayacak, kahvaltıda sırf sen seviyorsun diye
en önce senin çayını koymayacak. Anahtar sesine sevinip kapıya koştuğun biri olmayacak. O senin canını acıtmayı seçti. Sen hala burada oturup kendini üzüyorsun.
Kalktım ve bara gittim. Gay barına. Normalde hiç sevmediğim bir yerdi. Daha doğrusu ben bar sevmezdim. Kafa dağıtmak olsun maksat. Bir adam yanıma geldi ve muhabbet kurmaya çalıştı. Anlamıyor değildim, flört etmeye
çalışıyordu. Bir kaç dakika kendinden bahsedince artık onu dinlememeye başladım. Acaba Louis ne yapıyor? Yine o elini omzuna attığı kızla mıdır?
Ben bunları düşünürken az önce dert yanan adamın dili ağzımda dolaşıyordu. Bir dakika, biz ne ara öpüşmeye başladık? Bir süre hiç bir şey yapamadan durduktan sonra bende öpücüğüne karşılık verdim. Hatta bununla
kalmadım, kolundan tuttuğum gibi arkadaki odaya götürdüm.
''Prezervatif var mı?'' diye sorduğumda kolunu çekti ve evet anlamında başını salladı. O ceplerinde prezervatif ararken bende bir telefonuma bakayım dedim.
'9 cevapsız arama, 1 mesaj' yazıyordu. Ve numara kesinlikle Lou'nundu.
''Uyuyorsun sanırım, babamla şehir dışına çıkmıştık ya, iki güne geliyorum, çok özledim seni.'' yazıyor. O an etraf karardı, mesajdaki kelimeler bile bulandı. Doğru anladığımdan emin olmak için bir kaç kez daha okudum.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama telefonun sesiyle kendime geldim. Louis'nin numarası yazıyordu. Yanımda birazdan sevişeceğim adam vardı ve beni öldüren adam arıyordu.
Açmamam lazımdı. Onu süründürmem lazımdı. İstediğim buydu. Köpek gibi dönüyor işte. Bensiz yapamıyor. Geri geliyordu ve beni seviyordu. Gidişi sadece bir sıkıntı anıydı. Bir kaçıştı. Telefonu açtım ve ses vermesini
bekledim.
''Alo Harreh, uyuyor muydun?'' Adımı söyleyiş tarzı bile beni delirtiyor.
''Duymamışım.'' diye kestirip attım.
''İki güne geliyorum. Ne olur biza zarar verecek bir şey yapma.'' dedi ve kapattı. Bu cümle kafamda çınlamaya devam etti bir süre. Ya bu pezevenk üstüme takip cihazı falan mı taktı? Tam zamanını bulup nasıl arayabiliyordu?
Kafamı çevirdiğimde yanımda öylece bana bakan adamı gördüm. Yanıma iyice yaklaşınca yakasından tuttuğum gibi öpmeye başladım. Tutkulu bir şekilde öpüşüyorduk ve o öptükce Louis'den uzaklaşıyordum. İçimden hala
Louis'ye saydırırken adamın dudağını ısırmışım. Birden beni arkaya itti. O an kendime geldim. Adamın birine resmen Louis'nin sinirini çıkarmak için kendimi becerttireceğim. Bunu fark ettiğim an adama sarıldım ve
ağlamaya başladım. Bir süre öylece kaldıktan sonra adama olan biten her şeyi anlattım.
''Seni seviyor ki geri dönmüş.'' dedi adam. Az kalsın sevişeceğim adam şimdi bana fikir veriyordu.
Her neyse, sonuçta dönüyor. Belkide artık korkmaz insanların vereceği tepkiden.
Belki de babasının kafasına bir taş düşer ve iyi bir insan olur...
![](https://img.wattpad.com/cover/17390323-288-k73737.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I can't lose you
Fanfiction''Yanında uyumaktan nefret ediyorum, zaman boşuna gidiyor sanki. Şapkan, bilekliğin ne bileyim şu hep boynunda olan haç kolyen olmak istiyorum. Bana söz ver, beni bırakma. Yokluğunda kafayı yerim ben...'' dedikten tamı tamına 28 saat 52 dakika sonr...